Mahkemenin bu kararına rağmen, Filistin'in mahkemenin kurucu anlaşması olan Roma Statüsü'nü 13 Haziran 2014 tarihinde imzalaması, sadece bu tarihten itibaren dava konusu olan olaylar için yargılama yapabileceği anlamına gelmektedir.
Hatırlanacağı üzere geçen hafta Biden yönetiminin Filistin için bir restorasyon dönemi olup olmayacağını ele almıştık.
Bir önceki yazıda Trump'ın Filistin'e yönelik politikalarından ve seçimi kaybedip Beyaz Saray'dan ayrıldığında gerisinde nasıl bir Filistin bıraktığından bahsetmiştik.
Trump'ın konu hakkındaki muğlak ifadelerine rağmen beni bu tahminde bulunmaya sevk eden asıl sebep ise, kerameti kendinden menkul büyükelçi adayı Friedman'ın; Kudüs'ün statüsü, iki devletli çözüm, Yahudi yerleşimciler ve işgal altındaki Filistin topraklarının durumu hakkındaki sözleri olmuştu.
Türkiye ile Libya arasında deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına yönelik mutabakatın imzalanmasından sonra İsrail'in başını çektiği ve diğer ülkelerin de kendi çıkarları doğrultusunda iştirak ettiği bu cephe, enerji ve ekonomi merkezli bir birliktelik olmanın ötesine geçerek askeri ve siyasi bir pakt haline gelmiştir.
İsrail'in muhtelif tarihlerde parselliği dokuz sahada toplamda 1 trilyon m³'ün üzerinde doğalgaz ve 2 milyar m³ civarında da petrol bulunduğu tahmin edilmektedir.
İsrail'in Kudüs üzerindeki iddialarının tarihsel temelini oluşturan Mescid-i Aksa'nın Yahudilerin kutsal tapınağının üzerine inşa edildiği argümanı, UNESCO tarafından ret edilmiştir.
Kudüs'ün statüsü, İsrail-Filistin çatışmasının merkezinde yer alan ve diğer konularda anlaşma sağlansa bile çözümlenmesi konusunda fazlaca ümit bulunmayan bir meseledir.