RAMAZAN ÖZEL - III: İSLAM'DA YÖNETİCİLERDE OLMASI GEREKEN İYİ VASIFLAR

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Bu satırlar yazılırken oy verme işlemleri devam ediyordu. 31 Mart Seçimleri öncelikle bütün milletimize sonra da başkan adaylarına hayırlı olsun. Kimin kazandığını bilmiyorum ama Perşembe günkü yazımda seçim sonuçlarını yorumlayacağım. Bugün ise Ramazan'a Özel yazılarımın üçüncüsünü paylaşacağım. Konumuz ise İslâm Dininde yöneticilerin sahip olması gereken vasıfların neler olduğu… Bugün dini bütün ağabeylerimiz ve ablalarımız hangi kriterle oy veriyor, bir düşünelim… Öte yandan bizatihi İslâm Düşüncesinde yöneticinin vasfı nasıl tanımlanmış, onu görelim istedim… İkisi arasında ciddi fark var ise, o zaman bu sonuç gayet düşündürücü olur…

Yine de, yeni seçilen Belediye Başkanlarımızın kulağına küpe olması için bu yazı bir vesile olursa ne mutlu bana… Halkımızın oylarıyla ve milli iradeyle seçilen bütün Başkanlarımızı tebrik eder, başarılar dilerim. 

İSLÂMIN BİR SİYASET TEORİSİ VAR MI?

İslâm dininin yöneticilerde olmasını istediği bazı vasıflardan bahsedeceksek İslâm’ın bir siyaset teorisi de olması gerekir. İşin doğası gereği böyle olması gerektiği düşünülür.  Ancak, ne yazık ki, Siyaset Biliminin doğmasından bin küsur sene önce ortaya çıkmış bir dinin bilimsel yöntemlere uygun bir şekilde siyaset teorisi sahibi olması da pek makul değildir. Zaten bu anlamda İslâm’ın bir siyaset teorisi de yoktur. Ancak İslâm en son ilâhi din olarak insan bireyi ve toplumları için neyin doğru neyin yanlış ve neyin iyi neyin kötü olduğunu söyler. Bu anlamda ideal yönetici için bir ahlâki çerçeve çizer. 

Kur’an ve Sünnet’te geçen ve yöneticilerin / emirlerin sahip olması gereken vasıflar arasında zikredilen, daha sonra İslâm alimlerince toplanıp bir araya getirilen temel vasıflar iki kategoriye ayrılabilir: Yöneticilerin sahip olması gereken özellikler, bir de kaçınması gereken özellikler. İlk önce, bu yazıda yöneticilerin sahip olması gereken özellikleri anlatalım. Sonra da kaçınmaları gereken özellikleri haftaya Pazartesi anlatalım. 

YÖNETİCİLERİN SAHİP OLMASI GEREKEN HASLETLER

Kur’an ve Sünneti araştırıp bunlara dayalı olarak hükümler çıkaran İslâm alimlerinin ortaya koyduğu bir dizi kavram vardır ki, ideal yöneticilerin sahip olması gereken vasıfları ifade ederler. Bunlar şu şekilde sıralanabilir: Adalet, müsavat, vahdet ve itidal. Dilerseniz her bir kavramın kısaca tanımını ve şimdi ne anlama geldiklerini ifade edelim:

1.Adalet: TDV İslâm Ansiklopedisinde ilgili başlıkta Mustafa Çağrıcı Hoca “adaleti” şöyle tanımlamış: 

“Ferdî ve içtimaî yapıda dirlik ve düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine uygun yaşamayı sağlayan ahlâkî erdem. … Adâlet, ‘davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre hüküm vermek, eşit olmak, eşit kılmak (Allah hakkında kullanıldığında ‘şirk koşmak’)’ gibi mânalara gelen bir masdar-isimdir. Yine aynı kökten bir masdar-isim olan ve ‘orta yol, istikamet, eş, benzer, misil, bir şeyin karşılığı’ gibi mânalara gelen adl kelimesi, sıfat olarak kullanıldığında âdil ile eş anlamlı olup aynı zamanda Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biridir … Adâlet, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde genellikle ‘düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yolu izleme, takvâya yönelme, dürüstlük, tarafsızlık’ gibi anlamlarda kullanılmıştır.” 

Buradan çıkaracağımız hüküm üç temel kavrama dayalı bir yönetim anlayışını gerektirir: hakkâniyet, eşitlik ve tarafsızlık. Yani her vatandaşının hakkını verme ve onların hakkını koruma yöneticinin adil olması için gereklidir. Bunun ötesinde vatandaşlar arasında hiçbir ayırım gözetmemesi gerekir ki bu da eşitliktir, (bunu müsavat kavramında inceleyeceğim). Üçüncü özellik ise yöneticinin bir hüküm verirken veya karar alırken farklı çıkar grupları karşısında tarafsız kalabilmesi özelliğidir. Adil bir yönetici yakın akraba ve taallukatını kendi yanında çalıştırmaz, bir karar alırken mümkün olduğunca tarafsız kalmaya çalışır. 

2.Müsavat: TDV İslâm Ansiklopedisinde ilgili başlıkta İlhan Kutluer Hoca “müsavatı” şöyle tanımlamış: 

“Sözlükte müsâvât kelimesi “ölçü ve değer bakımından eşit olma, iki şey arasındaki eşitlik, denklik” anlamına gelir (Lisânü’l-ʿArab, “svy” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “svy” md.). Ahlâk ve hukuk terimi olarak müsâvat genellikle değer, hak, ödev ve sorumluluk yönünden insanlar arasında gözetilmesi gereken eşitliği belirtir. İki ayrı nesne birbirine bazı bakımlardan eşit olabilir. Nitekim ahlâk felsefesinde eşitlik kavramı birbirinin alternatifi de olabilen çeşitli yaklaşımları ifade eder. Bunlardan ilki insanların güç yahut kapasite bakımından yaklaşık eşitliğini, ikincisi insanlık onuruna sahip olma yönünden eşitliği, üçüncüsü de belli sosyal şartlarda sağlanması gereken eşitliği esas almaktadır. … Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde eşitlik tabii bir hak olarak kabul edilir. Buna göre bütün insanlar eşit yaratılmıştır, ırk veya nesep insana hiçbir üstünlük sağlamaz. İnsanlar arasındaki üstünlüğün gerekçesi, onların başta akıl olmak üzere sahip oldukları yetenekleri yerli yerince kullanma iradesi ortaya koymaları ve ahlâkî erdemlere uygun davranışlarda bulunmalarıdır.” 

İnsanlar güç ve servet açısından eşit değildir ama İslâm’da yöneticinin insanlar arasında inancına, etnik kökenine veya servetine göre ayırımcılık yapması men edilir. Çünkü bütün insanlar insanlık onuruna sahip olma yönünden ve belli sosyal şartların herkes için sağlanması yönünden eşittir. Yönetici de karar ve davranışlarında bu eşitliğe saygı göstermek ve titizlikle korumakla sorumludur.  

3.Vahdet: Vahdet birlik demektir. Genelde Allah’ın birliği, onun eşi benzeri olmayacak bir şekilde tek Tanrı olması durumunu ifade için kullanılır. Ancak yöneticilerin davranışları bağlamında toplumun birliği anlamında önemli bir kavramdır. Eğer yönetici adaletli olmak durumundaysa ve insanlar arasında eşitliği gözetmeliyse, o takdirde yöneticinin bundaki en önemli amacı toplumun birliğini sağlamak ve bu birliği bozacak ayırımcılık ve ayrıştırmacılıktan uzak durmak olacaktır. İyi yönetici toplumu kendini destekleyen ve desteklemeyen iki ayrı grup olarak veya inanç, mezhep veya etnik köken olarak ayrı topluluklar olarak tanımlamaz, toplumun bütün mensuplarını bir kabul eder.  

4.İtidal: TDV İslâm Ansiklopedisinde ilgili başlıkta Mustafa Çağrıcı Hoca “itidali” şöyle tanımlamış: 

“Adl kökünden masdar olup klasik sözlüklerde ‘iki aşırı tutum ve davranış arasındaki orta hal’ şeklinde tanımlanan i‘tidâl bu genel tanım çerçevesinde ‘orta halde bulunma, ölçülü ve ılımlı olma, soğukkanlılık, denge, düzgünlük, doğruluk’ şeklinde açıklanmıştır; ayrıca adâlet kelimesinin bir anlamının da ‘itidal ve istikamet’ olduğu belirtilir (Lisânü’l-ʿArab, “ʿadl” md.; et-Taʿrîfât, “el-ʿadl” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “ʿadl” md.). Felsefe kültürünün İslâm dünyasında gelişmesiyle birlikte itidal kelimesi ‘mizaç, karakter ve ahlâkta aşırılıklardan uzaklık, ılımlılık, denge’ mânasında ahlâk ve psikoloji terimi olarak kullanılmaya başlanmıştır. … Kur’ân-ı Kerîm’de itidal kelimesi geçmemekle birlikte aynı kökten olan ‘adele’ fiili bir âyette insanın itidalli, uyumlu, düzgün bir yapıda yaratıldığını ifade etmek üzere kullanılmıştır (el-İnfitâr 82/7; krş. Taberî, XXX, 87; Şevkânî, V, 458). Ayrıca çeşitli âyetlerde ahlâkî eğilimlerde, huylarda, tutum ve davranışlarda ifrat ve tefrit yönündeki sapmalar yerilmiş, bu hususta itidalli davranmanın önemine işaret edilmiştir. Harcamalarda (el-İsrâ 17/29; el-Furkān 25/67), dünya ve âhiret işlerine yönelmede (el-Bakara 2/201), dostluk ve düşmanlıkta (el-Bakara 2/193-194; el-Mâide 5/8), cezalandırmada (el-Bakara 2/178; en-Nahl 16/126) aşırılığı yasaklayan âyetler Kur’an’ın itidale verdiği önemi gösteren örneklerden bazılarıdır.”

Yani anlayacağımız iyi bir yönetici her türlü aşırılıklardan kaçan ölçülü ve dengeli bir insan olmalıdır. Bu yüzden gösteriş amacıyla harcama yapmayan, dini ibadetlerini insanların gözüne sokarak yerine getirmeyen, siyasi anlamda cezalandırma ve ödüllendirmede de aşırıya kaçmayan bir insan olmalıdır.   

SONUÇ:

Modern toplumlarda da, geleneksel toplumlarda da iyi bir yöneticiden beklenen özellikler değişmez. Bu kavramlar genel anlamda ilâhi dinlerde de emredilen özelliklerdir. Bunun sebebi yukarıda bahsettiğimiz adalet, müsavat, vahdet ve itidal olarak dört temel kavram, yani bir yöneticinin toplumu bölmeden, bireyler arasında eşitliliği koruyarak ve adil kararlar alarak ölçülü davranması ve aşırıya kaçmaması hem toplumun doğasına hem de insanın yaradılışına uygundur. Yöneticilerin bu özelliklere sahip olması önemlidir. Ancak bir de kaçınması gereken özellikler vardır. Onları da bir sonraki Pazartesi anlatırız.