Biyolojik yapımızın inançlarımızdan etkilediğini biliyor musunuz?

Esra TANRIVERDİ 16 Nis 2024

Esra TANRIVERDİ
Tüm Yazıları
İnsan bedeni ve zihni, zaman zaman bizi şaşırtacak kadar karmaşık ve gizemli. Plasebo etkisi de bu gizemli olgulardan biri. Yani kişinin tedaviye inanmasıyla kendini daha iyi hissetmesi durumu. İyileşme, kişinin inancından kaynaklanıyor. Burada inancın gücünün oldukça büyük olduğunu görmekteyiz. Bazen söz ilaçtır, insana ilaç gibi gelir.

Kelimelerin gücü tarih boyunca birçok kültürde ve inanç sistemlerinde öne çıkmıştır. Örneğin şifalı dualar binlerce yıldır çeşitli kültürlerde kullanıldı. İnsanlar kelimelerin sadece bedeni değil, aynı zamanda ruhu ve zihni iyileştirebileceğine inandılar. Bunun en iyi örneğini Anadolu’da “kocakarı ilacı” olarak bilinen uygulamalarda ya da vücut ağrılarına karşı okunan bazı dualarda da görmek mümkün. Hepimiz hasta oluruz ve doktora gideriz. Elimize bir reçete tutuşturulur. Orada yazan ilaçları alınca da iyileşiriz. Çünkü doktorumuza ve yazdığı reçeteye güvenimiz sonsuz. Oysa belki de yazdığı ilaçların çoğu tam isabetli ilaç değil!

Görüyoruz ki aslında plasebonun fiziksel anlamda tedaviye yönelik bir gücü yok. Sahip olduğu tedavi gücünü, tamamen, hastanın, verilen ilacın işe yarayacak ilaç olduğunu düşünmesinden almakta. Yani plasebo etkisi beynin biyolojimize oynadığı bir tür oyun. Bu oyun da bize inancın insan hayatında aslında ne kadar büyük bir önemi olduğunu gözler önüne seriyor.

Sözü şuraya getireceğim. Günümüze baktığımızda, gerçekte herhangi bir tedavi etkisi bulunmayan fakat gücünü iyileştireceği inancından alan şifacıların plasebo etkisi yarattığını görüyoruz. Beklentiler algıyı etkiler. Bu nedenle, şifacının yolu gibi bir takım psikolojik tedavi yöntemlerinin sizi daha iyi hissettireceğini düşünüyorsanız, onu aldıktan sonra kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz. Şifacıya duyulan güven ve onunla kurulan ilişkinin algılanış şekli ve kişide yarattığı her türlü etki, bireyin iyileşme sürecine olan bakış açısını, süreçten beklentisini ve iyileşmeye olan inancını etkiler. Dolayısıyla, kısmen de olsa şifacının etkisi aslında bir plasebo etkisidir. Burada da yine inanç devreye girmekte. İyileşmeye ve iyileştiriciye duyulan inanç.

İşin içinde bir de telkin var. İnsanı motive edecek konuşmalar yapmak, ona cesaret vererek belirli bir eyleme teşvik etmek çoğu zaman davranışı yönlendirmenin etkili bir yöntemi olmuştur. İşte buna telkin diyoruz. Telkin, “bir kimseye bir fikri aşılama, aşılayıp zihnine sokma, öğretmedir. Görüldüğü üzere şifacıların hastaları motive eden konuşmaları ve telkine varan yönlendirmeleriyle insanlar üzerinde psikolojik bir etki yarattıkları açık.

Peki ama, plasebonun aldatmaca etkisi de bulunmuyor mu sizce? Buna ben değil siz cevap verin istiyorum.

Mademki anlamı “Hoşnut etmek” ise kişiyi hoşnut ediyor; ama aynı zamanda kandırıyor. Şifacı da kullandığı tüm teknik ve gereçlerin dışında “gerçek şifacı Allah’tır” gibi bir söylem geliştirerek herhangi bir başarısızlıkta “Allah kısmet etmedi” ya da “Şifayı almaya hazır değil, vakti var” gibi kimsenin hakkında emin olamayacağı bir bahane ortaya koyabilmekte. Sorumluluğun paylaşılması noktasında “Allah” kavramı burada yine durumu kotarmaya yarayan işlevsel bir unsur olarak kullanılmakta. “Allah nasip etmedi ve iyileşmedin” dendiği vakit inanan bir insanın çok da itiraz etmeyeceği düşünülür. Şifacı ise böylelikle hiçbir sorumluluk almadan bu işten yakasını kurtarır.

Şu hâlde bilinmelidir ki şifacının terapi yapacak ne metot bilgisi ne çağdaş tıp ve psikoloji literatürü hakkında bir yargıda bulunacak birikimi ne de kendi alanının diğeri karşısında savunulabilecek bilimsel bir zemini var. Dolayısıyla şifacının söylemi, rakip olarak gördüğü çağdaş tıbbı bir şekilde karalamak, küçük düşürmek, bazen yetersiz göstermek ve basite indirgemek gibi olumsuz düşünceyi besleyecek şekildedir. Şifa yerine insanları esir alıp onları kendine bağımlı kılıp -ki sorgulanmayan, itaat etmeye yönelik öğretilerin hepsi tarikat geleneğini oluşturur. Mürşit mürit ilişkisi doğurur. İşte burada Alman filozof Immanuel Kant der ki, sen akıl sahibi bir varlıksın…

Aklınızı ve ruhunuzu daima koruyun!