Soğuk Savaş döneminde Çekoslovakya diye bir devlet vardı. Başkenti, şimdi Çekya'nın başkenti olan Prag idi. Etliye sütlüye karışmayan, Avrupa siyâsetinde etkisi olmayan, ABD-SSCB arasındaki pazarlıkta Sovyet Rusya'nın hegemonyasına bırakılıp "Demir Perde Ülkeleri" arasında anılan bir ülkeydi. Daha sonra bu devlet yıkıldı, daha doğrusu Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ikiye ayrıldı. Batı ve Doğu Almanyalar birleşirken, Çekoslovakya'ya bölünme rolü verilmişti.
7 Ekim'den günümüze gelen süreçte soykırıma uğrayan Filistinlilerin sayısı artık neredeyse bir istatistik verisi olacak kadar önemsizleştirildi. Buna küresel Siyonist sermâyesinin ve medyasının "başarısı" diyebiliriz. O kadar ki, artık ekranlardaki bombalanıp yıkılan evlerin ve altında kalan mâsum insanların görüntüleri giderek azaldı. Hele şu geçen hafta İran'ın savaşı çocuk oyunu seviyesine indiren dron saldırıları yok mu, siyonizmin ekmeğine yağ değil bal-kaymak sürdü.
Başlıktaki cümleyi yanlış yazdığımı düşünebilirsiniz. Haklılık payınız var. Bu cümle daha çok, "bu kadar cehâlet eğitimle olur" diye kullanılır. Ama eğitim de demokratik bir hak olduğu için, demokrasinin insanı cehâlete sürükleyebileceği gibi bir çıkarım yapılabilir. Elbette, liberal bir bakış açısıyla, her insanın "câhil kalma hakkı" olduğunu da bir kenara not edelim. Ancak mesele liberal açıdan bakıldığında görüldüğü kadar mâsum değil.
Üniversitelerimizi bu sayfada çok eleştirdim. Yapılmasını düşündüğüm değişiklikleri ve alınması gerektiğine inandığım önlemleri bu sütunlarda çok yazdım. Bir üniversite hocası olarak sistemin içinde gördüklerimi yetkililere duyurmaya çalıştım. Yazdıklarım genellikle olumsuz şeylerdi. Henüz olumlu şeylere sıra gelmedi.
Geçen Cuma namazının hutbesinin konusu "âhiret inancı" idi. İslâm'ın şartlarından önce kabûl edilmesi gereken imânın şartları arasında yer alan "âhiret inancı" üzerinde tafsilatlı ama cemaati sıkmayan bir içeriği vardı hutbenin. En akılda kalan kısmı da, Kur'ân-ı Kerim'in birçok âyetinde tekrarlanan "Allâh'a ve âhiret gününe inananlar" ifâdesiydi. Yâni, âhiret inancı Allâh'a îman ile denk bir öneme sâhip olan bir îman akidesidir.
Kendi bayrağının gölgesinde yaşarken uymadığı toplumsal kurallara, üzerinde haç olan İsviçre bayrağının gölgesinde "seve seve" uyuyorlar. Bunun sebebini sorunca da "Ama burası Avrupa" demekten utanmıyorlar.
Bugün 3 Mart 2024. Tam yüz yıl önce 3 Mart 1924 târihinde hilâfet kaldırıldı.
Adında "millî" kelimesi olan iki bakanlığımız var: Millî Savunma Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı. Aslına bakılırsa Millî Eğitim Bakanlığımız da bir tür "savunma" işlevine sâhip. Boşuna "eğitim ordusu" demiyoruz. Millî Eğitim Bakanlığımız, Tâlim ve Terbiye Kurulu başta olmak üzere, evlatlarımızı her türlü ihtiyâca karşı donanımlı hâle getirmek çalışıyor, didiniyor. Millî Eğitim Bakanlığımız, on yedi bakanlık arasında en çok dikkat edilen, en çok eleştirilen, "kimseye yaranamayan", faaliyetleri "en zor beğenilen" bakanlık olarak açık ara önde.