YEREL YÖNETİMLER VE SPOR

Mehmet Arif DEMİR
Tüm Yazıları
Pazar günü tamamlanan mahalli seçimlerden sonra (NŞA) 2028'e kadar karşımıza başkaca bir sandık çıkmayacağına göre herkes Anayasa'da tanımlanan görevlerini yerine getirerek halk tarafından yetkilendirildiği konuda işine-gücüne bakacak demektir. Yok öyleymiş, yok böyleymiş faslı artık geride kaldı. Halk tercihini belirtti şimdi icraat zamanı.

Bizde yerel yönetimler tabiatları gereği halkla çok iç-içe oldukları için halkın sporla ilgili talep ve isteklerini yönelttiği ilk merci durumundadırlar. Bu istek ve ihtiyaçlar genelde spor alanları üretimi ve işletmesi ile zor durumda olan mahalli spor organizasyonlarına (genelde futbol takımlarının) destek olunması şeklinde gelişmektedir.

Gelişmiş memleketlerde ülkenin var olan spor politikası gereği hangi branşlara ağırlık verileceği devlet aklı ile belirlenmiş, hükümetin yıllık programı ile de güvence altına alınmış olduğundan merkezi yönetim tarafından belirlenen ilke ve hedeflere uygun spor altyapısının ülkenin kılcal damarlarına yayılması işini yerel yönetimler üstlenirler. Semt sahalarının hazırlanmasından başlayarak amatör branşların nerede spor yapacağı, kaç kişiye erişileceği, çeşitli yaş gruplarından kaç kişinin bu hizmetten faydalanacağı gibi konular belediyelerin ilgi alanına girmektedir.

Merkezi idare ile yerel yönetimler özellikle spor konusunda çok yakın ve etkin bir iş birliği içinde olmaları gerektiğinden bu koordinasyonu Spor Bakanları deruhte ederler. Yerel yönetimin imkânlarının yetersiz geldiği yer ve anlarda merkezi yönetim destek olur ve sorunlar çözülerek hedeflere uygun sporcu üretimi kesintisiz devam eder gider.

Peki bizde böyle oluyor mu derseniz ona verilecek cevap bu yazının sınırları ve kapasitesinin dışında olduğu için cevabımız ha-vet.

Bizde olan genelde amatör branşlara forma krampon tedariki ile deplasmana gidecek taraftara otobüs ayarlama ve kumanya tahsisi ile ilçenin spor kulübüne otopark veya WC geliri tahsis etmeyle sınırlı kalıyor maalesef. Bir tık ilerisi ise zorda kalan futbol kulübüne “ …… belediyespor” adının verilmesi ile yetinilmesi oluyor. Bunun daha kötüsü vardı neyse ki ondan şimdilik berîyiz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Futbol Kulübü vardı şimdiki Başakşehir FK’nın dedesi olan. Bunlar yetiştirici değil yarışmacı faaliyetlerdi maalesef. Kanun buna müsaade etmiyor neyse ki artık.

Belediye başkanlarının şahsi PR’ları için futbola, futbol takımlarına yakın olmaları anlaşılabilir bir şeydir ama belediyenin tüm spor bütçesini de bu uğurda çar-çur etmeleri bizde görülür sadece. Bir de eskiden yapılan stadyumların artık kentin merkezinde kaldığı için yılın sekiz ayında ve onbeş günde bir defa yaşanan sıkıntıları bahane edip mevcudu onarıp korumak yerine o alanları ranta tahvil edip stadyumları şehir dışına taşımak gibi “harika ve parlak” fikirler nedense hep bizim belediye başkanlarımızın aklına gelir. Stadın yerine yapılacak AVM’ler falan da bizim yazımızın konusu değil.

Bir de merkezi hükümetin yarışmacı bütün takımlara eşit mesafede kalması konusu var ki bizde en çetrefilli meseleler bu minval üzere dönüp duruyor. Devletin tüm imkan ve kaynaklarını elinde tutan merkezi yönetimin şu veya bu şekilde adil yarışma düzenine müdahil olması en azından “fair” değil. Adil yarışma ruhuna aykırı. Herkesin gönlünde bir aslan yatar veya herkesin bir takımı sevmeme hakkı vardır elbette ama bunu bir düşmanlık ve kin konusu haline getirdiğinizde sonuçları hakkaniyetsiz olabiliyor. Mağdur edildiğini hisseden kesim de sesini farklı şekillerde (bkz sandık) yükseltebiliyor.

PS: Yazımızın yayınlandığı gün Fenerbahçe’nin kongresi olacak delegeler bakalım sürece nasıl tepki gösterecek. Görelim Mevlâ n’eyler, n’eylerse güzel eyler…