EDEBİYAT

Recep GARİP 26 Nis 2024

Recep GARİP
Tüm Yazıları
Edebiyat, yaşadıklarımızı, gördüklerimizi ve hayal ettiklerimizi estetik bir anlayışla kullanma sanatıdır. İnsan yaşadığı ailenin, kültürün ve anlayışın dilini konuşmasıyla başlar. İnsan hayatı boyunca diliyle kazanır, kaybeder, hükmeder, affeder ve itham eder. Dün, bugün ve gelecek için yol haritalarının biricik dilidir edebiyat. Oluş sırrıyla birlikte yeryüzü yolculuğunun evrensel anlayışlarla örgütlenmesini ve kayıtlara düşürülmesini gerçekleştirir.

Dil; harf, kelime ve cümlelerden oluşan oyuncularla; kendilerini belirginleştirmek için ustalığa soyunmuş, böylece edebiyat ve bedii sanatlar başlarını gizli duran bölgelerden çıkararak göstermişlerdir. Şiir, yeryüzünün en güzel atına binerek biraz gurur, biraz kibir ve biraz da tevazu ile soylu savaş alanlarında en gür seda ile en keskin bıçak gibi dolaşarak kentlere inmiş, insanların yüreklerinde aşkın iksirine dönüşerek dolambaçlardan dolambaçlara atını kırbaçlayan bir bağışın sahibi olarak boy göstermiştir. Burada şiiri itham eder gibi olduk lakin şairine izafeten bu haller tezahür eder. Hiçbir hal, hiçbir makam ve hiçbir elde ettiğimiz icat, teknoloji, üretim ve yazın halleri de gurur, kibir gibi kötü hasletleri asla kabul etmez. Yakıştırılsa da doğru değildir.  Roman, ülkelerin tarihlerinden, coğrafi konumlarından ve insan manzaralarından faydalanır. Roman ve hikâye burada birbirini tamamlar. Sosyal anlayış ve yaşantılar; “Suç ve Ceza’yı, Savaş ve Barış’ı, Vadideki Zambak'ı, Kızıl Elma’yı, Beyaz Geceler’i, Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, Bozkurtların Ölümü, Huzur, Kırk Haramiler, Binbir Gece Masalları, Kelile ve Dimne, Upanişadlar gibi” eserlerde anlatıldığı üzere değildir. Hayat dinamiktir.

İlk insanla başlayan yücelik bildiri sahiplerinin, ulu ermiş ve dervişlerin, savaşların ve göçlerin tekli, çiftli ve çoğul hikâyeleri, bu coğrafyanın ve geniş insanlık coğrafyasının kahramanlık, halk ve çağdaş insanlığın dramlarından sultanlık bahçesinin güllerinden ıtırlar üretmiştir elbette. Edebiyat, şiir ve sanat bu dilin, bu etkinin gelişmesine elbette yardımcı olmuştur. “Yusuf ile Züleyha” kıssasının anlatıldığı benzeri Kuran hikâyelerinin sırlarına ulaşmadıkça okuyup geçmenin pek de anlamı yoktur. Günümüzün “Yokuşa Akan Sular”ı ince bir çizgiyle bakmayı öğreterek bizleri “Uzun Hikâye”ye götürmelidir. “Gül Yetiştiren Adam’ı anlamadan sırlarla dolu insanlık dünyasının “Halikarnas Balıkçıları”ndaki çığlık ve anafor bir şey söylemeyecektir. “Kendini Arayan İnsan” sana ne söyler ey okuyucu? Anton Çehov’u, Gorki’yi, Puşkin’i, Fulkner’i istediğin kadar oku. Kendini bulabildiysen ne ala. Bulamadıysan eğer modern dünyanın üç atlısı, hızını ayarlamak için trafik ışıklarında mutlak durmanın gerekliliğini sana öğretir de zahirdeki âlemde kül olup kaybolup gidersin.

İnsanlık, tek tip haline getirilmeye çalışılıyor. Dilin ve sanatın katkıları ve karşı duruşları oldukça kıymetlidir. Sen nerde durduğunu idrak etmelisin. Protokol üslubu içerisinde takım elbiseyle frakını takarak, en ön safta yer almanın övüncüyle zirvelerdeki ihtişamlı duruşundaki şuhluk, gurur ve kibirle erdemlerinden yoksullaştıkça hayvanlardan aşağı bir duruma düştüğünü görmelisin.

Ey okuyucu! Geçmişini bil. Tarihini doğru oku. Coğrafyanın sana verdiklerini asla kaybetme. İlimde ve hikmette yol göstericilerin seni bekliyor. Dede Korkut’ların, Yusuf Has Hacipler’in, Yunus Emre’lerin, İmamı Gazali’nin, Molla Hüsrev'in, Ali Kuşçu’nun, Nasrüddin et-Tusi’nin, Hacı Bayram-ı ve Şeyh Şaban-ı Velinin, Şemsi Tebrizi’nin, Seyyid Nizam’ın, Yahya Efendilerin, Aziz Mahmud Hüdayilerin yolculuklarını öğrenmeye muhtacız ki yolumuz aydınlık olsun. İmam-ı Hazreti Ali (ra)’ın Zülfikar’ının parçaladığı kaya ve atının bir ayağı bu dağda ve diğer ayağı öbür dağda masallarını bıkmadan dinlediğimiz çocukluk hatıralarımızdaki zenginliklere yeniden işaretler koymalıyız. Allah'ın ve Resulü Hz. Muhammed Mustafa’nın bizlere bıraktığı Kuran ve Ehl-i Beyti Mustafa’nın açtığı yolu yolumuz görmeliyiz. Kuran ve sünnet üzere dilimizi, edebimizi, hayatımızı, dirimimiz ve ölümümüzü inşa etmeliyiz. Kerbela’yı yeniden okumalıyız ki Doğu Türkistan’daki hallerin, Gazzedeki şehadete yürüyen müminlerin ordusunu idrak edebilelim. Edebiyat, sanat ve şiir dini Mübini İslama hizmet etmek içindir anlayışı hayatımız olsun.                                

İnsanın varlığıyla hayat kazanan dilimiz, en belirgin şekliyle edebiyatta ortaya çıkıyor. Rahmetli Ali Nar’ın “Arılar Ülkesi” hayalî bir roman denemesi olsa da üzerinde durulması gereken bir eserdir. İlk yayınlandığı dönemlerde dikkatleri çeken bir eserdir. Günümüz senaristlerinin bu esere dikkatlerini çekmek isteriz. Kaf dağındaki sırları toplayarak Kudüs'e, Kurtuba’ya, Bağdat'a, İstanbul’a, Buhara’ya ve yeryüzü bahçesindeki sonsuz vergilerden vergiler toplamaya devam eden bu eserden diziler yapılabileceğini yine rahmetle andığım Rasim Özdenören'in “Gül Yetiştiren Adam” romanı için böylesi bir şifahi izni aldığımı da kayıtlara düşürmek isterim.

İnsanın yirmidört saatinde varlığını sürdüren edebiyat, bir medeniyet muştusu taşımaktadır. O nedenle edebiyatın dili ve tarzı keskin bıçaktır. Tomris Uyar “Aramızdaki Şey” adlı eserinin ‘Pıhtı’ hikâyesinde şunları söyler: “…edebiyat, başka dünyaların kapılarını açtı bana, hayranlık duyduğum yazarlarla, roman kişileriyle, görmediğim ülkelerle tanımamı sağladı; “maddi /manevi bütün sıkıntılara karşı dayanıklı kılarak yaşama sevinci aşıladı.” 

Edebiyat, insana çok değer katarak medeniyetlerin sofrasını bizlere açar. İnsandan insana, toplumdan topluma, ülkeden ülkeye, uygarlıktan uygarlığa çok şeyler kazandırmış ve dünya var oldukça katmaya devam edecektir. Bu sofra insanlığın ortak mirasıdır. Tefekküre açılan kapılar insanlık için bulunmaz nimettir. Edebiyat, bütün zamanların dilidir. Onlarca bilgi, belge ve tanık oluşların kültürel ambarıdır. Her asırda, her dönemde ve her şartta geçerli olacak insani değerler üretmektedir edebiyat. Yeni doğuşlar, yeni değerler, yeni anlayışlar ve yeni muştular hazırlayıp sunar bizlere. Yeni doğan her gün gibi yenidir her zaman edebiyat. İnsanın doğal tarihi içerisinde bütün kazanımlarını bütün insanlar için hazırlar. Asla bireyci değildir, bilakis toplumcudur. İnsanlık yaşadıkça yaşayacak, var oldukça var olacaktır edebiyat, şiir ve sanat. Harfler, kelimeler ve cümleler sırlarla doludur. Biz sırlara talip olalım. Sırra ulaşmanın yolu, anahtarı bulmaktır. Anahtar olmadan evinize ve şehre giremezsiniz. İlimlerin şehri Resulullahtır. Anahtar ise Ali (ra) Efendimizdedir. Burada ki tefekkür devreye giriyor efendim.