Yıl sonu değerlendirmesi bölüm 2: Batı'nın zor yılı

Prof. Dr. Vişne KORKMAZ
Tüm Yazıları

2022’yi bitirirken gri bir yıl, bej bir yıl oldu demiştik. Ukrayna savaşı başlamış ama tam niteliğini kazanmamıştı, büyük güç mücadelesi görünür bir hal almış ama Ukrayna ötesinde nasıl şekillenecek belli olmamıştı. Dolayısıyla renksiz, tatsız, kokusuz ama umut da çok vaat etmeyen bir şekilde bitmişti 2022. 2023’de grilik, bejlik dağıldı, atmosfere hem dış politika hem uluslararası toplumun temel nitelikleri açısından bir ağırlık çöktü. Kısaca zor bir yıl oldu 2023. Hatta, Batı için daha da zor bir yıl oldu.

Rusya ile dönülmez yol

Batı’nın, yıllar sonra ortak bir dış politika kimliği oluşturabildiği mesele Ukrayna kriziydi. Bu ortak dış politika kimliğinin oluşturulması Batı başkentleri için kendi içinde büyük bir başarı zira Avrupa-Rusya ilişkilerinin özel bir dinamiğe dayandığı, tarafların 2013 Ukrayna krizi öncesi birbirlerine karşı güç kullanmaktan imtina ettikleri biliniyordu. Ukrayna, Belarusya ve Moldova’da 1990’ların başından Kırım’ın ilhakına kadar çok sayıda Rusya’nın taraf olduğu kriz yaşanırken Avrupa başkentleri, başta Berlin, sessiz kalıp Rusya ile karlı ticari ilişkilerini sürdürmeyi başarmışlardı. Rusya’nın değişeceği, iddiasını unutacağı ve ılımlı bir ikinci güç gibi sistemde hareket etmeyi öğreneceğine dair inanç elbette Avrupalıları hiç terk etmemiş, Doğu Avrupa ve Baltıklarda birileri Rusya histerisine kapılırsa karşısına bu değişim beklentisi konulmuştu ama Batı Avrupa bu değişim için ticaret dışında asimetrik arka kapı yollarını denemeyi düşünüyordu. Bu arka kapı yolları her zaman gizli saklı da değildi, sonuçta Avrupalıların pek çoğu ABD gibi NATO’nun genişlemesi fikrini ve Avrupa’nın gerek ülkeler gerek kurumsal ve normatif bağlar üzerinden Rusya’ya doğru genişlemesi fikrini destekliyorlardı. Putin yönetimi, çok kutupluluk filan vurgusuna rağmen, ideolojik değil rasyonel kararlar alan, dolayısıyla daha fazla kazanç için elindeki bulgurdan olmayı göze alamayacak bir yönetim olarak görüldüğünden bu tür bam tellerinin üzerine basmak, fakat gerçekte önemli bir koruma sorumluluğu altına girmemek iyi bir formül olarak gözüküyordu. Bugün Avrupa başkentleri kartlarını oynadıkları “zayıf Rusya ve Yeni Ostpolitik” hattının dışına sürüklenmiş durumdalar. 

Rusya kaybetmedi

Üstelik bu sürüklenme Kırım’ın ilhakına bir tepki olarak başladıysa da 2022 Şubat’ında savaş başladığı andan itibaren çok hızlı gerçekleşti. Batı’nın Avrupa ayağı şu anda ancak ve ancak güvenlik üzerinden tanımladığı, ama diyalog kapılarının hemen hemen kapalı olduğu (hatırlanacaktır Macron, telefonum açık mesajı veriyor aralarda, yani Putin’in arayabileceğini ama aramadığını ima ediyor) bir Rusya politikasına sıkışmış durumda. Bu politikanın Avrupa'yı yükselen enerji maliyeti üzerinden sıkıştıracağı düşünülüyordu. Maliyetin yükseldiği ve bunun özellikle Batı içerisinde Avrupalı üreticilerin rekabet edebilirliğine zarar verdiğini biliyoruz. Ama aslında pazarda gaz ve petrol yeterince var ve Avrupa son rakamlara göre Rusya’ya olan gaz bağımlılığını yüzde 12’lere düşürmeyi başarmış durumda. Maliyetler Birliğin ilgili toplantılarında belirli sektörlerle -örneğin otomotiv- alakalı olarak uzun tartışmaları beraberinde getiriyor. Ama sonuçta Avrupa’nın bu maliyetleri ekonomik ve siyasi olarak şimdilik üstlenebildiği, Avrupa bürokrasisinin hatta bu maliyetlere rağmen genişleme kararı alabildiği bir yıl oldu 2023. Avrupa açısından temel sorun, ilk dönemde yapılan analizlerde olduğu gibi gaz fiyatları, elektriksizlik, fakirlik filan değil. Sıkışılan siyasi pozisyon 2023’de doğal olarak Rusya ile ilgili Ukrayna savaşında Rusya’nın kaybedeceği beklentisini doğurmuştu. Bu beklenti, aslında ABD’nin savaşın başından itibaren yaptığı hesaplara da dayanıyor. Elbette Rusya’nın kaybetmesinin ne anlama geldiği, hangi stratejik noktanın “kayıp” olarak ilan edilmesi gerektiği konusunda farklı fikirler var. Avrupalı başkentler bu kayıp noktasının ilanının 2023 içinde yakınlaşmasını umuyorlardı.

Avrupa’nın alanı daralırken, sembol Fransız kayıpları 

Mesele bir enerji meselesi değil artık, ama Rusya’nın karşısına topyekûn Batı olarak çıkınca Avrupa’nın çevresinde Birliğin etkili bir aktör olarak ortaya çıkma şansı azalıyor. Bu işin ceremesini prestij kaybı-alan daralması olarak tecrübe edenlerin başında 2023 yılında Fransa geldi. Güney Kafkasya’da Ermenistan-Karabağ üzerinden yaptığı zorlamalar bir sonuç vermediği gibi müdahaleleri Karabağ cephesinin kapanmasını engellemedi. Bilindiği gibi Azerbaycan ve Ermenistan nihai bir barış anlaşması yapmadılar ve hala görüşmeler iki ayaklı olarak (Brüksel ve Moskova üzerinden) devam ediyor. İki ayak birbirinin yoluna taş koymaya da devam ediyor. Ancak Fransa’nın daha fazla zorlaması Rusya’yı barışgücü üzerinden ya da Rusya-Ermenistan ilişki dinamiği üzerinden daha radikal bir el oynamaya da itebilirdi. 2023, bu tür anların kıyısından dönüldüğü bir sene oldu. Fransa için daha büyük bir darbe, 2023’de Sahel Afrika’sında geldi. Aslında Batı Afrika hattında darbeler 2023’e özgü değil. Afrika elit içi mücadele, asimetrik dış güç müdahaleleri, pandemiden beri süregiden ekonomik zorluklarla sınanıyor ve 2020’den beri ardı ardına yönetimler el değiştiriyor. Wagner ve Wagner isyanı sonrası Rusya’nın dış politika aracı olarak varlığını sürdürenler rejim güvenliği açısından Rusya’nın dostu sıfatını almanın Fransa’nın dostu sıfatı almaktan daha işe yarar bir şey olduğunu gösterdiklerinden gerçekleşen darbelerde Fransa’nın Afrika politikasının reddi ile ilgili bir söylem de görünür hale geldi. Aslında bu söylem ve gerçekleşen Fransa’nın Afrika politikasının ve araçlarının ideolojik reddi anlamına gelmiyor. Daha çok Fransa’nın Mali’de başarısız olmasının bir bedeli olarak Afrika’da güç savaşı verenlerin Fransa’nın gücünün neye yetmeyeceğini bildiklerini gösteriyor. Sudan’da 2023’de başlayan ve hala süren iç karışıklık Afrika’nın artık çokça gücün -hatta Ortadoğu’daki bölgesel güç mücadelesine duhul olanların- farklı araçlarla at oynattığı bir yere dönüştüğün de gösterdi. Kısaca Afrika’daki dönüşüm Fransız askerinin çekilmesi, Fransızcanın yasaklanması ile filan simgeleşiyor ama Fransa karşıtlığından çok öte bir anlamı var. Yine de bu 2023’de sahada etki kaybedenin Paris olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

FP: Biden Yönetiminin “en kötü yılı”

Ukrayna savaşında Rusya’nın kaybedeceği konusunda hem ideolojik hem de real-politik açıklamalar yapan, hatta kimi Avrupa ülkelerini -örneğin Almanya’yı- geleneksel Rusya ile doğrudan karşı karşıya kalmama politikasından döndüren ABD idi. 2023, Foreign Policy (FP) dergisinin ifadesi ile Biden yönetimi için, berbat, inanılmaz kötü geçti. Öncelikle Ukrayna karşı saldırısı istediği sonuçları üretemedi. Karşı saldırı için Kiev yeterince donanmış ve askeri-finansman destek almış mıydı, bu ayrı bir tartışma konusu ama sonuçta karşı saldırının Rusya’yı sınırlandırmanın bir ayağı olarak görüldüğü ve 2023 Ukrayna cephesinin bu noktada Batı için iyi haberler vermediğini görüyoruz. Aslında Biden yönetimi NATO’nun ve ABD caydırıcılığının Kuzey Avrupa’ya genişlemesini sağlayarak Rusya’nın sınırlandırılmasında önemli bir adım atmıştı. Ama işte sınırlandırma çabaları temelde o noktadaki başarı ile yetinmek zorunda kaldı. Küresel sistemde Rusya’yı sınırlandırmak mümkün olmadığı gibi (zarar verilse de) karşı saldırı istenilen dozda başarı sağlamayınca Ukrayna cephesinde de sınırlamak mümkün olmadı. ABD’nin Aralık ayının son günlerinde Kongre’ye rağmen daha düşük bütçeli yardım paketlerini Ukrayna ve İsrail’e yolladığını yani bu savaşta henüz yön değiştirmediğini biliyoruz. 2023’ün önemi de burada zaten. Bu yıl Batı’ya bir yandan şu riski gösteriyor: yıpratma harbini devam ettirecek gücü Batı başkentleri bulsa da bu harp Batı için istediği sonucu üretmeyebilir.

ABD’nin iki zorluğu

ABD, büyük askeri ve ekonomik gücüne rağmen istediği sonucu almakta temelde iki nedenle zorlandı. Büyük güç mücadelesinin Pasifik ayağı ABD’nin sadece rakipleri sınadığı ve kontrollü bir panik atmosferi yarattığı bir çerçevede geçmiyor. Tayvan, ABD’nin Çin’in reaksiyon kabiliyetlerini sınadığı temel alan. Bugüne kadar buradaki sınamalar ve Amerikan caydırıcılığı, bu caydırıcılığı bölgesel ortaklıklar dahilinde sağlamlaştırma ve yayma konusunda da gayet başarılıydı. Ama unutulmamalı ki ABD’de sınanıyor ve kurduğu kontrollü panik atmosferi kimi zaman kendi adına kontrolden çıkabiliyor. Bu konuda ÇHC’nin donanma kabiliyetleri üzerinden ABD’ye geri kalıyorsun, kalabilirsin mesajını (sahiden ya da blöf olarak) ilettiği bir yıldı 2023, ve ABD’nin kimi zaman gerçekten panikleyerek Çin ile kontrollü tırmandırma stratejisinde vites düşürdüğünü gördük. Açıkçası 2024’e vites düşürerek giriyor iki ülke, ama ABD diğer bölgelerdeki krizlere duhul olmuşken Çin bu tansiyonu düşük ortamdan daha fazla yararlanmak istiyor. ABD adına ikinci zorluk, orta büyüklükteki devletleri ya da bölgesel güçleri kendi yolunu izlemek konusunda ikna etmekte yaşadığı zorluktu. Üçüncü yol, stratejik bağımsızlık, özerklik, çok kutupluluk, çok taraflılık vb kelimeler havalarda uçuştu. Bu kavramların altını gerçek kapasite ile doldurmak ve gerçekten özerk davranabilmek orta büyüklükte güçler için hala zor ama alttan alta bu büyük güç mücadelesinin ABD tarafından sistemin revizyonu için kullanılabileceğini hissedip rahatsız oluyorlar. Öte yandan uluslararası toplumun şiddetin sınırlandırılması ile ilgili işlevi adeta buharlaştı ve orta büyüklükteki devletler, ABD gibi büyük güçlerin şiddet konusunda ikircikli tavrını güvenilmez buluyor. Geçen hafta uzun uzun yazdığımız için tekrar dönmeyeceğim ama İsrail-Hamas çatışmaları üzerinden Ortadoğu’da açılan kara deliği ABD uygun araçlarla uygun zamanda kapatamaz ise tüm gücüne rağmen istediği sonuçlara yaklaşamayacağı bir 2024’e hazır olmalı.

Batı için zor bir 2023, zor bir 2024’ün müjdecisi. Biz yine de çok çabalayarak geçirdiğimiz bir yılı noktalıyoruz, kendimize güzel bir 2024 dilemeyi hakkettik. Mutlu bir yeni yıl olsun…