​ŞEHÂDET ŞERBETLİ ANNE SÜTÜ

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Milletimizin târihinde destan olmayan dönem yoktur.

Milletimizin târihinde destan olmayan dönem yoktur. Son destânımız olan 15 Temmuz’un ilk yıldönümünde Diyânet İşleri eski başkanı Prof.Dr. Mehmet Görmez’in yaptığı konuşmada kullandığı bir ifâde vardı: 

“Sütüne şehâdet şerbeti karışmış anneler”.

Kadınımızla erkeğimizle, bebemizle dedemizle bir ihânet çetesinin karşısına dikildiğimiz 15 Temmuz gecesindeki 250 şehidimizin ve evlerinden abdest alıp helâlleşerek çıkan binlerce gâzimizin ve milyonlarca vatandaşımızın gücünün kaynağını daha iyi anlatacak bir ifâde bulamıyorum.

Mehmet Âkif,  “değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli” derken mâbed olarak vatanın her bir karış toprağını kast etmiştir.

Bu milletin kadınlarının tertemiz göğüslerindeki süt, şehâdet şerbetinden başka hiçbir şeyin karışmadığı temizliktedir.

15 Temmuz gecesinin sembol adı Ömer Halisdemir’in annesinden emdiği süt, bu din-i İslâm ve İlâ-yı Kelimetullah için canını veren tüm şehitlerin emdiği sütten farklı değildir.

Siz deyin cennette Kevser, ben diyeyim dünyâda Zemzem; o şerbetin sonsuz menba-ı mânevîsidir.

Cânını, cânânını ve tüm varını tek bir an bile düşünmeden veren, ama vatanın bir karış toprağını vermeyen bu milletin asil evlatlarına anlatılacak çok kahramanlık hikâyemiz vardır.

Senelerce Rambo, Rocky, Örümcek Adam, Batman gibi kahraman müsveddelerinin uyduruk hikâyeleri ile kandırılmaya çalışılan genç neslin önünde taptâze kahramanlar vardır. Dün Ömer Halisdemir, bugün Eren Bülbül.

Anadolu kültürünün romanları olan türkülere konu olup 15’liler türküsünün yakıldığı kahramanların sonuncusudur Eren Bülbül. O, kimisine göre daha çocukken, kimisine göre de bıyıkları bile terlememişken, Genç Osman gibi kahramanlaşmış bir yiğit oğlandır. Akıl yaşta değil başta ise; şehitlik de yaştan ve baştan öte yürektedir.

Eren’den önce bu şerefe nâil olanlar, onu zamansız ve mekânsız âlemlerde karşıladılar. Elinden tutup âğuşunu açmış beklemekte olan Resullullah Efendimiz’e götürdüler.

Bedir şehitleri, Uhud şehitleri; Hz. Hamzalar, Kerbela Şehitleri; Hz. Hüseyinler, Malazgirt şehitleri, Kosova şehitleri, Mohaç şehitleri, Çanakkale şehitleri, Kut’ul Amâre şehitleri, Sakarya, Dumlupınar ve Büyük Taarruz şehitleri, Kıbrıs ve Kore şehitleri, Bosna-Hersek, Afganistan, Filistin şehitleri ve milyonlarca isimsiz şüheda ile birlikte saf tutuyor şimdi Eren Bülbül.

Bizim kültürümüzde “ismiyle yaşasın” ve “ismiyle müsemma” diye ifâdeler vardır. Eren ismiyle müsemma bir şekilde yaşadı ki, yaşadığı gibi öldü ve öldüğü gibi haşrolup inşallah en yüce makama erişti.

Eren iyi ki vardı. Eren gibiler iyi ki var.

Erenleri emziren anneler iyi ki var.

Ne büyük bir şükür sebebidir ki, Allah bu milletin evlatlarına hâlâ şehit olmayı ve şehit annesi, şehit babası, şehit kardeşi olmayı nasip ediyor.

Eren iyi ki vardın. Bir sene önce yazdığın şu şiirde içine doğmuş gibi çok iyi bir yere vardın:

Anne, benim yorganım mâviydi,

Neden beyaz örttün üzerime anne?

Pamuk gibiydi yastığım,

Neden şimdi taş gibi anne?

Gece lambasını yakmayı unutmuşsun baba.

Oysa bilirdin karanlıktan korktuğumu!

Yağmur mu yağdı acaba, etraf toprak kokuyor..

Hafta sonu değil ki, 

Neden yıkadılar beni annem?