İSTANBUL'A YAZ, BİZE KONSER VAKTİ GELDİ

Milena Berfin GÜLDOĞAN
Tüm Yazıları
Mayıs ayı itibarıyla açık hava sahnelerinde kimler var diye kontrol etme sezonu açılmıştır. Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde yaz dönemi takvimi ayarlandı, biletler satışa çıktı bile. Biliyorsunuz ilk konserlerin biletleri kış boyu yaşanan özlem dolayısıyla çok hızlı tükenir, kaçırmayın diye şimdiden gitmek istediğiniz ismin konser takvimini inceleyin derim. Bu arada, Temmuz ayı sonlarına doğru baktığım konser biletlerinde onca sanatçının içinde bir tek Mert Demir'in konser biletinin geçtiğimiz hafta tükendiğini söylemeden geçemeyeceğim. Demek ki bütün o "sürekli cover yapıyor, aman bu çocuğun hareketleri de bi' tuhaf" tarzı yorumlara bizzat sold out yazısıyla cevap vermiş..

Cemil Topuzlu’da bilet bulamayanlara, istediği sanatçıyı takvimde göremeyenlere bildiğimiz ama hatırımızdan çıkmış olabilecek birkaç lokasyonu daha hatırlatmak isterim, bu sahneler de takvimleri dolu dolu yaza hazır şekilde sizi bekliyor; Küçükçiftlik Park, Volkswagen Arena, Life Park, Maximum Uniq Açıkhava, IF Performance Sahneleri, Kuruçeşme Açıkhava (henüz yeni takvim açıklanmadı)

 

Huysuz Virjin’i anlatabilecek misiniz?

2022 yılında tam da bu biyografik filmler furyası döneminde Huysuz Virjin ismiyle tanıdığımız ve 2020 yılında kaybettiğimiz üstadımız Seyfi Dursunoğlu’nun hayatının da film yapılacağı haberleri çıkmıştı. Zaman geçti yıl 2024 oldu yine aynı ‘haber’ dönüyor ortalıkta. Dursunoğlu’na hayat verecek ismin ise Salih Bademci olduğu konuşuluyor. Bademci’yi bu senenin Ekim ayına yetişmesi planlanan ve geçtiğimiz günlerde ilk görselleri yayınlanan ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’ filminde başrolde izleyeceğiz. Ancak kendisinin Huysuz Virjin filmi adına bir açıklama yaptığını ben görmedim. Kaldı ki araştırdığınızda herkesin ağzında ‘Film yapılıyor, Bademci’de başrolde’ lafı var ancak araştırınca ne bir künye ne bir resmi açıklama görmüş henüz değiliz. Yine 2022’den beri dönen konuşmalara göre filmin kreatif ekibinde Yıldız Bayazıt, Sema Kaygusuz, Gülay Batur, Sıla Bayazıt ve Esen Bayazıt’ı göreceğiz. Bu ekip bize yabancı değil, daha önce de Müslüm ve Bergen filmlerini bu ekibin elinden izlemiştik.

 

Aslında uzun zamandır yazdığım yazıları okuyanlar bilir ki ben bu bilgileri size ‘Ay, sizce film çıkar mı?’ diye sormak için vermiyorum. Bu bilgileri veriyorum çünkü derdim filmin çıkması değil, nasıl çıkacağı. Bu ülkede, duayen olarak anılabilecek yetkinlikteki önemli isimlerden biri olan, sanatın birçok alanına yön vermiş, sahne sanatına ve şov dünyasına hayatını adayan, kantoyu herkese sevdiren, Türkiye’nin ilk ve en sevilen draq queen’i, tatlı ve Huysuz Virjinimiz; Seyfi Dursunoğlu gibi bir ismin hayat hikayesinin film olması fikri beni inanılmaz tatmin eder, mutlu eder. Kendisinin hayatı kitap da olur, film de; mevzu bunu doğru yapabilecek bir kadro! Eğer denildiği gibi Salih Bademci’yi başrolde izlersek güzel işler çıkarabileceğine olan güvenim sonsuz. Senaryonun doğru işlenmesi, yapımcının belli bir noktadan sonra reyting korkusu gütmemesi, yönetmenin ‘Huysuz olsa ne derdi?’ korkusu güderek sahne seçmesi, kreatif ekibin ‘Huysuz olsa bu anıyı nasıl anlatırdı?’ endişesini hissederek anlatımı güçlendirmesi filmi ‘film’ yapar. İşte tüm bu korkular eşliğinde çekilecek bir film de anca Huysuzumuza yakışır.

 

BARDA 2

 

Yazmakla yazmamak arasında çok kaldım bu haberi size. Rahatsız Edici Türk Filmler listesinde hep ilk 3’te yer alan, 2007 yılında hayatımıza giren, 26. İstanbul Uluslararası Film Festivali'nde yapılmış 'en sert Türk filmi' olarak anılmış, oyuncu kadrosunda hem şimdinin oyuncularının gençlik dönemine şahit olduğumuz hem de bugünün usta isimlerinin daha tecrübesiz hallerini izlediğimiz bir film; Barda.

 

İnternette arattığınız anda hep filmi izleyemediğini, filmden çok rahatsız olduğunu, filmdeki bazı sahnelerin kendisine çok ağır geldiğini yazan izleyici yorumları görürsünüz. Evet filmin aykırı ve aşırı diyebileceğimiz birkaç sahnesi var ancak filmi asıl dayanılmaz kılan gerçek bir olaydan uyarlandığını biliyor olmamız. Üstelik gerçek hayattaki olayın mağdurlarından birinin verdiği röportajında söylediğine göre, film gerçek olayın yanında çocuk masalı gibi kalıyor…

 

Bu filmi yazıp yazmamaya, 17 yıl aradan sonra devam filminin geldiğini söyleyip söylememeye emin olamama sebebimse filmin küçük yaşımda izlediğimde bende yarattığı tahribattı... Bu filmi bir çocuğun merak edip izlemesi ihtimalini düşünmek beni rahatsız etti fazlasıyla. Ancak sonrasında bu filmin birkaç ay sonra devam filmi vizyona girdiğinde zaten her yayın organında bangır bangır konuşulacağını bilmek, rahatsız edici olduğunu düşündüğümüz sahneleri barından ilk filmin Youtube platformunda bile yayınlandığını görmek, devam filmi haberini vermemi bir şekilde sağladı. Bu devam filminde işlenecek senaryo ise asıl merak konum. Zamanında olay mağdurlarından izin bile alınmadan çekilen ve yaşanmış bir olayı en dehşet verici şekilde anlatan filmin, bunca yıl sonra, kapandı sanılan bir yarayı yeniden açması mağdurları nasıl etkiler, işte orası da sizin yorumunuz…

 

Geçen hafta size vizyon önerisi yapmamıştım; benim için önemli bir ismin biyografi türündeki filmini de haliyle konuşamamıştık. Çok kısa bahsedelim, adını anmadan geçmeyelim istiyorum; Amy Winehouse. Ölümünden sonra babasının yazdığı kitabı da okumuş biri olarak, senaryodaki tutarsızlıkları ‘Hangisi doğru şimdi?’ diyerek takip ettim. Eğer sizde de yeri ayrıysa, Amy’e bi’ de beyaz perdede eşlik etmeyi unutmayın.