KÜÇÜK MUTLULUKLARLA YETİNME ALIŞKANLIĞIMIZ! (1)

Fehmi KETENCİ 16 Tem 2016

Fehmi KETENCİ
Tüm Yazıları
Öyle bir toplumuz ki günübirlik mutluluklarla yetinerek kendi yaşam biçimimizi yönlendirip, ileriye yönelik kalıcı planlar yapmayı aklımızdan bile geçirmeyiz. Varsa yoksa bugün yaşadıklarımız ve anlık yaşadıklarımızın yaşamımız üzerenindeki kesin egemenliğidir...

Öyle bir toplumuz ki günübirlik mutluluklarla yetinerek kendi yaşam biçimimizi yönlendirip, ileriye yönelik kalıcı planlar yapmayı aklımızdan bile geçirmeyiz. Varsa yoksa bugün yaşadıklarımız ve anlık yaşadıklarımızın yaşamımız üzerenindeki kesin egemenliğidir... Böyle olmayı bizler mi istiyoruz, yoksa, böyle olmak zorunda mı bırakılıyoruz? Bu sorunun yanıtı hem çok kolay hem de çok zor. Konuyu genelleştirmeyip kendi yorumumu ve yerleşik düşüncemi aktarmam gerekirse, bu konuda, böyle olmak zorunda bırakıldığımızı düşünüyorum. Tam anlamıyla afyon yutmuş gibi irademiz dışında hareket eder olduk ve işi tam anlamıyla “olacağına varır” düşüncesine bıraktık.

 Uzunca bir süredir “oldu olacak” beklentileri ile odaklandığımız AB’ye (Avrupa Birliği) girebilme ve bu konuda yapılan yoğun çalışmalar nedeniyle de önümüzü tam olarak göremez olduk. Son bir kaç yıldır AB meselesi oldukça karmaşık hale dönüştü.. Bakıldığında politika olarak bu konuda nerede olduğumuzu anlamak, çözebilmek pek mümkün görünmüyor. AB fotoğrafındaki görüntü bizim pek işimize gelmiyor gibi ve bu konuyu gündemimizin biraz uzağında tutuyoruz. AB konusunun yaşamız üzerindeki etkilerinin ne olduğuna bakmak lazım. AB’nın yaşam biçimimizdeki değişikliklerini tam olarak göremiyoruz ama, AB bir umuttur gelecekle ilgili hayallerimizin renklenmesine neden olan... Bu nedenledir ki, son yıllarda giderek, günlük mutlulukların, üzüntülerin yaşamımızdaki oranı çok yükseldi ve derinliği flu olan beklentilerimiz yaşam endeksimizi tam anlamıyla kapladı. Mantıklı düşünemez, olaylara geniş açıdan bakamaz ve kalıcı çözümler üretemez olduk. Ben kendimden izliyorum; tam anlamıyla bir uyurgezer durumundayım. Günü kurtarmak uğruna, “aman sende” deyip inanılmaz saçmalıklar sergiliyorum, işi oluruna bırakarak aymazlıklar yapıyorum. Sonucunda elde ne var diye baktığımda “sıfıra sıfır, elde var sıfır”a ulaştığımı görüyor, karamsarlığa kapılıyorum.. Bizler mi “aman sendeciliği” popülerleştirdik, yoksa, birileri bizim için bu ortamı özellikle mi hazırladı? Derinlikli düşünemez, geleceğe yönelik plan yapamaz olduk. Bunların öncelikli nedeninin ekonomik olduğunu aklımda tutuyorum. Ekonomik konu bugün olduğu gibi, dün de vardı, yarın da olacak. O nedenledir ki, bunu bahane edip yaşam biçimimizdeki anlık değişmelere varan sonuç olarak göstermek pek doğru bir yaklaşım değil diye düşünüyorum Son yıllarda yaşananlar, özellikle “terör” konusu günlük yaşamızı neredeyse zorunlu hale getirdi.. Toplumda uzunca bir süredir sonunun ne olacağını kestiremediği korku biçimselliği var. O nedenle günü kurtarmaya çalışma ilk tercihlerimiz. Yaşadığımız korku dolu bu günleri hep aklımızda tutmanız çok normal. Bir gününüzü ayırın, şöyle kendinizi sokağa atın ve sadece etrafınızdaki insan manzaralarını objektif bir gözle ve değerlendirmeyle gözlemleyin. İlginç ama bir o kadar da sizi karamsarlığa sürükleyecek çarpıcı manzaralarla karşılaşacaksınız. Özellikle son aylarda sokaktan yansıyan insan manzaralarından oluşan fotoğrafta hemen hemen her yerde, neredeyse tüm ülkede rastlayabileceğiniz en belirgin görüntünün korku, tedirginlik olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Ve sizin yaptıklarınızı bir başkasının yaptığını düşünecek ,aynı ortamda gözlemlenenler arasındakilerden birinin siz olduğunu anımsayacak ve sonucta aynı ilginç, kaygı verici görüntülerin bir parçası olduğunuzu göreceksiniz, siz de bu toplumun bir parçası olduğunuza göre, o baktığınız fotoğrafta kendi görüntünüzün de varlığını hissedeceksiniz.. Yıllardır, küçük mutluluklarla yetinme alışkanlığımızın egemen olduğu bir yaşamı sürdüredurduk.. Gelecekle ilgili pek sorunumuz olmadı. Bu alışkanlığımız bize kısa mutluluklar yaşattı.. Ancak 2000’li yıllar sonrasında değişen dünya düzeni bunun bize yetmediğini gösterdi. Konuya yazımızın yarınki ikinci bölümünde devam edeceğiz.