2024 OCAK AYININ İLK HAFTASI: KAPIDA BÖLGESEL SAVAŞ MI VAR?

Prof. Dr. Vişne KORKMAZ
Tüm Yazıları

2024 beklendiği gibi hızlı başladı. 2023’ü bölgesel bir savaşın kıyısında noktalamıştık. Böyle bir savaş, Batı’nın (ABD diye okuyun) bölgesel dengeleri yeniden kurması için kolaylaştırıcı olmadığından Batı başkentleri, en önemlisi Washington tarafından çok istenmiyor görünüyor. Bu nedenle geçtiğimiz hafta yaşanan endişe verici hadiselerden sonra (Aruri suikastı ve Tahran’daki terör saldırısı) Blinken yine Ortadoğu turuna çıktı. Turun kapsamı oldukça geniş, Türkiye ve Yunanistan dışında ABD Dış İşleri Bakanı Ürdün, Katar, BAE, Suudi Arabistan, İsrail, Batı Şeria ve Mısır’a uğrayacak. Ziyaret yeni yılın ilk haftası gerçekleşen ciddi el yükseltme hamlelerinden önce planlanmıştı ama şimdi önemi ve verdiği mesaj açısından daha kritik hale geldi. Ocak ayının başında gerçekleşen hamleler- her kim, kimler planladı ve uygulamaya koyduysa- İran ve Hizbullah’ın bazı zayıflıklarını görünür hale getirdi. 

Yükseltme eşiği geçilmedi ama…

Bu zayıflıklar aslında İran ve Lübnan Hizbullah’ının uğraşmak zorunda kaldıkları güvenlik zafiyetleri, bu nedenle de çok şaşırtıcı değil ama sonuçta art arda gelen eylemler Aruri ve Kasım Süleymani’nin figürü üzerinden gerçekleştiği için sembolik olarak Tahran’ın sınır ötesi operatif kapasitesini (Tahran’ın deyişi ile direniş eksenini) hedef aldı. Dolayısıyla, amaç sadece zayıflıkları göstermek değil, İran’ı cevap vermeye itmek ve bir anlamda vekillerin ötesinde bir savaşa çekmek olabilir. Saldırıların akabinde Tahran, el yükseltebileceğini söylemekle beraber (-ki el yükseltme stratejisinin alanı için adres olarak Kızıldeniz gösterildi sayılır) basına Hamaney’in ağzından yansıyan başka açıklamalar da İran liderinin verdiği İran’ın “stratejik sabır” göstermeye devam edeceği mesajını iletiyordu. Bu belirsizlik bölgesel savaş riskini ortadan kaldırmıyor, hatta tam tersi, yükseltme eşiğinin nerede olduğunu bilemediğimiz (Beyrut’ta hedefin vurulması – ki yine hatırlayalım Nasrallah bu konuda yani Lübnan topraklarında gerçekleşecek eylemler konusunda kırmızı bir çizgi çizmişti- ve İran’a yönelik asimetrik savaş unsurlarının harekete geçmesi değilmiş demek) bir yolda yürüyoruz ve Tel Aviv üniversitesinden Yoel Guzansky’nin altını çizdiği gibi bu yolda herkes hata yapabilir ve eşik hiç umulmadık bir yerde aşılabilir. 

Hizbullah kanadından gelen düşük yoğunluklu saldırılar, Suriye-Irak hattında ABD ve Tahran arasında küçük itişme kakışmalar ve devam eden Gazze savaşı dışında aktörlerin temel pozisyonlarını şimdilik el yükseltmeden koruması, İran’ın ve diğerlerinin temkinli davranmayı seçtiğini gösteriyor. Daha önce Tahran’ın temel amacının bölgede yeni bir statükonun kurulması için ardı ardına güç gösterisinde bulunmaktan ziyade kazançlı olmak ve kazançlı olduğunun görünmesini sağlamak olduğunu düşündüğümüzü söylemiştik. Bu yüzden stratejik sabır, konjonktürel sınamaları aşmak ve İran’ın hedefe yürüdüğü mesajını vermek için iyi bir yöntem gibi görünüyor. Ayrıca bölgesel bir tırmanma riski diğer aktörleri, örneğin Körfez ülkelerini, İran ile diyaloğu devam ettirme konusunda motive ediyor ve bu motivasyon İran’a ufak-tefek maddi-manevi kazançlar sağlıyor. Ama işin Tahran açısından bir handikabı da var. Bu tür bir stratejik hareketsizlik İran’ın veya İran vekillerinin açıkladığı kırmızı çizgileri anlamsızlaştırıyor hatta İran’ın caydırıcılığına zarar veriyor. Bu nedenle İran’ın bir yerde cevap verebildiğini göstermesi de gerekebilir. 

Beyrut Aruri suikastı üzerinden İran mı Hizbullah mı Hamas mı sınanıyor?

Zaten bu nedenle Aruri suikastından sonra bir yandan Hizbullah-Hamas ilişkisini masaya yatıran analizler gördük. İsrail-Hamas çatışmaları elbette Gazze-Batı Şeria hattının ötesinde önem taşıyor ve mesele bölgesel dengeler ve Hamas’ın ya da Kasım Tugaylarının direniş kapasitesi olduğunda Hamas’ın bu kapasiteyi inşa etmesinde İran ve vekillerinin rolü olduğu biliniyor ama Hamas 7 Ekim saldırısı ve Gazze’deki direniş ile birlikte kendisini sadece direniş eksenin bir üyesi ya da bir vekil olmanın ötesine taşıdı. İsrail’in kabul etmese bile Gazze’de Hamas’ı bitirmek ve Hamas ile anlaşmak seçenekleri arasına sıkıştığını görüyoruz. Hamas’ı bitirme opsiyonu üzerinden Gazze’yi kuzey-güney hattında ayırmak, sivil-savaşan ayrımını ortadan kaldırmak, sürmek-dümdüz etmek, yaşanır hale koymamak, bugüne kadar uygulanan tüm taktikler sonuçta Hamas ideolojisini Filistin direnişi ile birleştirdi ve daha da güçlendirdi. Hamas ile anlaşmak, Netanyahu ve Savaş kabinesinin aklındaki bir opsiyon değil ama anlaşmak mevzusu ateşkes ve esir takası gibi unsurları barındırdığı sürece anlaşılan kimin aracılığı ile olursa olsun Hamas oluyor, dolayısıyla bu nokta da sahada Hamas’ın kazançlı olduğunu görüyoruz. Tüm bunlar Hamas’ı kazançları üzerinden yani Filistin davası üzerinden yani tamamen kendi gündemi üzerinden gitme noktasında cesaretlendirebilir, bu nedenle Hamas, Hizbullah ve İran ilişkilerini düz bir dikensiz gül bahçesi olarak hayal etmek bizi yanıltabilir. Aruri öldürüldüğünde bu nedenle Hizbullah’ın nasıl cevap vereceği dikkatle gözlendi. Nasrallah, yaptığı konuşmada Hamas liderini övdü, eylemin cezasız kalmayacağını vurguladı ama Hizbullah’ın doğrudan çatışmalara veya cezalandırmaya taraf olacağıyla ilgili bir açıklamadan kaçındı. Aslında İsrail’in de bu noktada İran ve Nasrallah’ı rahatlatan bir şekilde korkarak el yükselttiğini de ekleyelim. Aruri’nin öldürülmesini sevinçle karşılayan birkaç yetkili dışında İsrail açıklama yaparak Beyrut’taki patlamanın sorumluluğunu üstlenmekten kaçındı, hatta sorumluluğumuz yok türevi yorumlar da geldi. Bu konuda en açık sözlü davranan bir savunma bakanlığı yetkilisi dahi hedefin Lübnan değil Hamas olduğunu söyledi. Dolayısıyla bölgede ciddi el yükseltme hamlelerinin bile ardından vites düşürme çabası ile geldiğini görüyoruz. Bu noktada en önemli faktörlerden biri ABD’nin Gazze savaşını lokal, hatta düşük yoğunluklu bir çatışma olarak tutma isteği. Geçtiğimiz hafta İran merkezli yaşadığımız hengameden sonra Blinken, bölgeyi ziyaret ederek ABD’nin aynı yerde durduğu ve Gazze savaşının yayılmasını, bir İran/direniş ekseni savaşına dönüşmesini istemediği mesajını iletiyor. 

ABD ne istiyor, belli mi?

Bu tür bir el yükseltmeyi ABD istemiyor görünse ve caydırıcılığını şimdilik bu tür bir çatışmanın yayılması senaryosunu önlemek için kullansa da Washington’un yeni Orta Doğu stratejisi, bu strateji içerisinde dengenin hangi araçlarla nasıl kurulacağı belli olmadan ABD’nin neyi isteyip neyi istemediğini net olarak bilemeyeceğimizi söyleyenler de var. Bu şüpheciler şu noktada haklılar: ABD, her ne kadar tansiyonun yükselmemesi ve Gazze çatışmalarının düşük yoğunluklu seyretmesi taraftarı olsa da Gazze’deki İsrail stratejileri -ki bu stratejilerden dönme şansı artan insani maliyet nedeniyle giderek İsrail adına güçleşiyor- tırmanma riskini içerisinde barındırıyor (bu stratejiler Hamas ideolojisini Filistin meselesi üzerinden Filistin’in ötesinde meşrulaştırdı ve bölge halkları bugün yaşananları unutmayacak) öyleyse Gazze savaşını kazançların nasıl dağıtılacağına karar vermeden (Hamas ne alacak, Gazzeliler ne alacak, İran ne alacak, diğerleri ne alacak) bitirmek, tansiyonu gerçekten sürekli kontrol altında tutmak mümkün değil. Bu nedenle şüphecilere göre, görünüşte ABD’nin çıkarlarına uygun görünmese de ABD İran’ı sıkıştırma, hatta zayıflıkları üzerinden sınama stratejisini yani daha saldırgan bir stratejiyi devreye sokabilir. Bu tür bir saldırganlık içinde hareket etmek isteyecek vekiller de bölgede bulunur. Şüphecilerin dillendirdiği bu senaryo ABD’nin bu bölge için ekstra bir mesai harcaması demek, sonucun da ne kadar başarılı olabileceği (kesinlikle rahatsız edici olur) belli değil. ABD içerisinde, özellikle Demokrat Parti elitinin güvenlik politikaları ile ilgilenen ayağında İran’a yatırım yapmayı, İran ile anlaşmayı savunan güçlü bir grup olduğunu bildiğimizden bu tür bir kayma, İran’ı sınırlamanın ötesinde küçültme çabasına dönme, kulağa mantıklı gelmiyor.

Ama tabi, ABD’nde de seçimler var ve Biden -bu yönetimden çok farklı bir İran politikası savunmuş olan- Cumhuriyetçi adaylarla karşı karşıya kalacak. Konu Kongre baskınından, Trump tehlikesinden vb meselelerden Ortadoğu’ya gelir mi bilinmez ama gelirse Biden’ın hem Cumhuriyetçilere hem de Demokratlara bir şey söylemesi gerekiyor. Cumhuriyetçilere, İsrail’i destekledim ve bölgeyi kaybetmedim demesi lazım, Demokratlara İsrail’i destekledim ama bölgeyi de demokrat kimliğimi de kaybetmedim demesi lazım. Bu zor işin birazcık daha kolay olması için de bölgeye angajmanın, bölgesel savaşı önlüyorum pozu ile birlikte sürmesi lazım. Blinken’in ziyareti ABD’nin bu poza ve bölgesel angajmana çok önem verdiğini gösteriyor göstermesine ama ABD sadece a planı üzerinde mi çalışıyor (Gazze savaşının sınırlı kalması, kazançların savaş sonrası Gazze üzerinden sınırlı dağıtılması) yoksa artan arta şüphecilerin dillendirdiği b planının da koşullarını mı yokluyor, işte bunu şimdilik kimse tam bilemiyor.