Pazartesi günü Modern Para Teorisi'ni anlatmaya başladım. Bu Teori geleneksel Keynesgil argümanları modern finansal piyasalar ortamında yeniden canlandırmayı amaçlayan bir teori.
Türkiye'de benim Nebatieconomics dediğim, Sayın Nebati'nin heterodoks olarak lanse ettiği özünde seçim kazanmaya odaklı bir popülist strateji olan Türkiye Ekonomi Modeli'nin uygulanmaya başlaması ile birlikte sosyal medyada da bazı akademisyen arkadaşlarımız bizim geleneksel bakış açımıza göre anlaşılmaz bazı ifadeler ve önermeler savunmaya başladılar.
Üç yazı boyunca güncel siyasetten çıkalım ve küreselleşmenin insanların din algısı üzerinde yarattığı iktisadi ve sosyolojik etkileri anlatalım dedim, memlekette yine fırtınalar koptu. Âl-i Osman ülkesinde hiçbir zaman heyecan ve aksiyon bitmez. Bu minvalde Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan görevden affını talep etti, Sayın Cumhurbaşkanı da bunu tasdik edip yerine yardımcısı Fatih Karahan'ı atadı. Gaye Erkan'a bundan sonraki hayatında huzur ve sağlık, Sayın Fatih Karahan'a da yeni görevinde başarılar dilerim. Merkez Bankası'nın başarısının bütün milletin selâmeti için çok önemli olduğundan bütün okuyucularımın da bu temennilerime katıldığını düşünüyorum.
Geçen iki yazının ilkinde dindarlığı tanımlanmış ve İslam'da dindar tanımının "muttaki" kavramıyla örtüştüğünü belirtmiştim. İkinci yazıda ise bugün dindarlık kisvesi altında ortaya çıkan kişi ve grupların Kur'an'da tanımlandığı şekilde muttaki kavramıyla örtüşmediğini yazmıştım. Bugün akla takılan bazı sorulara cevap vermeye çalışacağım: "Türkiye'de dindarlık artıyor mu, azalıyor mu?" "Ülkemizde Türk – Osmanlı kültüründen bağımsız ve ona yabancı bir dindarlık mı filizleniyor?" "Değişen şartlara göre dini ahkamın yenilenmesi mi gerekiyor?" "Tarikat ve cemaatlerin bu kadar göz önüne çıkması ne anlama geliyor?"
Cumartesi günkü yazımda dindarlığı genel anlamı ve İslam'daki özel anlamıyla tanımlamıştım. Dindarlığın, dini adanmışlığı veya maneviyatı içerebilen bir erdem olduğunu söylemiş, dindarlık anlayışlarının ortak unsurunun "ilâhi olana duyulan" saygı borcu olduğunu eklemiş ve dini bağlamda dindarlığın, ülkeler ve kültürler arasında farklılık gösterebilen dindar faaliyetler veya bağlılıklarla ifade edilebileceğini belirtmiştim.
Bugün bir yazı dizisine başlamak istiyorum. Bu dizide son zamanlarda görsel, sosyal ve yazılı medyada çokça tartışılan bir konuyu anlatmak istiyorum: Dindarlık… Türkiye'de dindarlık artıyor mu, azalıyor mu? Ülkemizde Türk – Osmanlı kültüründen bağımsız ve ona yabancı bir dindarlık mı filizleniyor? Değişen şartlara göre dini ahkamın yenilenmesi mi gerekiyor? Bütün bunların ekonomi, sosyoloji ve küreselleşme ile bir ilgisi var mı? Tarikat ve cemaatlerin bu kadar göz önüne çıkması ne anlama geliyor? Bütün bu soruları, sahip olduğum sosyal bilim dağarcığını kullanarak cevaplamaya çalışacağım. İlk önce bu yazıda dindarlığı tanımlayacağım. Haydi başlayalım…
Bugünlerde ehliyet ve liyakat kavramı çok tartışılmaktadır. Hem özel sektörde hem de kamu sektöründe "liyakatli kadroların" işe alınmamasına yönelik eleştiriler de seslendirilmektedir. Bu iki kavram beraber kullanılmaktadır ve sıklıkla birbirine karıştırılmaktadır. Bugün istedim ki, ehliyet ve liyakat kavramlarını açıklayayım ve bunun iktisadi ve sosyal etkilerini ele alayım.
2024 yılı nasıl bir yıl olacak? Enflasyonu düşürebilecek miyiz? Vergiler daha adil yayılacak mı? Sıkı maliye politikasından en çok kimin canı yanacak? 2024 seçimlerinin öncesi ve sonrasında ne olacak? Bugün sizlere bu sorulara cevaplarım hakkında konuşacağım.