İSRAİLSİZ BİR DÜNYAYA HAZIR MIYIZ?

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Kuvvetle muhtemel yazının başlığını okuyunca içinizden ya da sesli bir şekilde "Elbette hazırız" demişsinizdir. Yazının başlığını "İsrail yıkılmasın mı?" diye anlayıp "tez zamanda inşallah" diyenleriniz de olmuştur. Bütün bunların Allah indinde duâ ve kabûl olması niyetiyle belirtmek isterim ki, keşke bu duânın kabûl olmasına vesile olacak şartlar var olsa!

Öncelikle şunu tespit etmekte yarar görüyorum ki, mesele, sâdece belli bir toprak parçasını işgâl ile ele geçirip kurulan ve birkaç istisnâ hâriç, tüm dünya devletlerinin siyâsî olarak tanıdığı ve ekonomik ilişki içinde olduğu İsrail devletinin kendisi değildir.

Mesele yıkılmasını istediğimiz İsrail zihniyetidir. Bu zihniyetin adı bugün Siyonizm olur, yarın başka bir şey olur ama esas mesele zulûm ile abad olmaya uğraşan bir devlet değil, o devletin arkasındaki ve o devleti destekleyen zihniyettir. Dolayısıyla mesele, İsrail’in yıkılmasından daha önemli olarak, İsrail yıkıldığında ortaya çıkacak boşluğu doldurmaya biz hazır mıyız?

Bu soru cümlesindeki önermeyi daha netleştirmek için soruyu şu şekillerde de sorabiliriz:

İsrailsiz bir Ortadoğu’ya hazır mıyız?

İsrailsiz bir Filistin’e hazır mıyız?

İsrailsiz bir Kudüs’e hazır mıyız?

Hemen şunu belirtmek isterim ki, biz henüz “Ortadoğu”nun bu bölgenin gerçek ismi olmadığının ve kendi topraklarımızın ismini kendimiz koymamız gerektiğinin bilincinden bile uzağız.

Hazır olanlar

Bu tür hazır olma durumlarına târihten olumlu veya olumsuz örnekler vereyim.

Hz. Ömer, Kudüs’ü teslim almak için yola çıktığında Kudüs Müslüman hâkimiyetine geçtiğinde neler yapacağı konusunda hazırlıklıydı.

Selahaddin Eyyübî, Kudüs’ü Hristiyanların işgâlinden kurtardığında neler yapacağı konusunda hazırlıklıydı. Hatta toplum, Kudüs’ü geri almaya o kadar hazırlıklı ve istekliydi ki, fethedildiğinde Mescid-i Aksa’ya konulacak minber çoktan yapılmaya başlamış ve marangoz bir babadan oğluna geçerek bitirilmişti.

Yavuz Sultan Selim, Mercidabık Zaferi’nden sonra Mısır’a doğru ilerlerken Kudüs, bir Osmanlı toprağı hâline geldiğinde ne yapacağı konusunda hazırlıklıydı.

Bizim açımızdan olumsuz örnekler de var tabi. 1918 yılında Kudüs Türk-İslâm hâkimiyetinde çıkmasıyla şehre giren İngilizce işgâl komutanı General Allenby “Haçlı Seferleri şimdi bitti” derken, Kudüs’ü işgâl ettiklerinde ne yapacakları konusunda hazırlıklıydı. General Allenby, 1094 yılında başlayan Haçlı Seferleri’nin 824 yıl sonra bittiği söyleyecek kadar uzun vâdeli bir plânın içindeydi.

Osmanlı’yı yıkanlar “Osmanlısız bir dünya” için hazırdı. Lord Curzon, Lozan Konferansı öncesi I. Dünya Savaşı’nın galip devletlerinin bir araya geldiği toplantıda “Bu Türkler son 500 yılımıza karabasan gibi çöktüler. Şimdi bunun hesâbını sorma vaktidir” diyerek Osmanlısız dünyâda ne yapmak istedikleri konusunda hazırlıklı olduklarını ifâde etmiştir.

Hristiyanlar, 711 yılında Tarık bin Ziyad’ın fethiyle İspanya’da başlayan İslâm hâkimiyetine 1492’de Kortoba Beyliği’nin yıkılmasıyla son verdiklerinde, tam 824 yıl süren bu İslâm hakimiyetinin sonrasında ne yapacakları konusunda hazırlıklıydılar. Reconquista (yeniden fetih) dedikleri bu sürecin başlamasıyla İberya Yarımadası’ndaki bütün Müslüman ve Yahudiler ya tehcir edildi ya da Hristiyan olmaya zorlandı.

ABD, SSCB’nin yıkılmasına hazırdı. SSCB yıkıldığında hem Doğu Avrupa’da hem de Orta Asya’da doğacak siyâsî ve ekonomik boşluğun nasıl doldurulacağı konusunda altermatifli plânlar hazırdı. O kadar ki ünlü Hardrock grubu Scorpion’ın “Wind of Change” şarkısı bile bunun için yapılmış ve tüm dünyâda meşhur edilmiştir.

Daha olumsuz bir örnek olarak Afganistan’daki mücahidleri verebiliriz. 1979 başlayan Sovyet-Rus işgâli sırasında, Sovyet ordusuna karşı destansı bir mücâdele veren Afgan mücâhidler, Sovyetlerin dağılmasıyla son bulan işgâl sonrasında ne yapacakları konusunda hazırlıklı olmadıkları için birbirlerine düştüler.

Bu örneklerden sonra, en güzel hazırlık örneklerinden birini sona bıraktım. İslâm târihinde takvim başlangıcı olacak kadar önem verilen Hicret, tam bir “hazır olma” dersidir. Peygamberimiz, bir gece vakti apar topar evden kaçarak çıkıp çöllere düşmemiştir. Mekke-Medine arasındaki bölge, adım adım düşünülmüş, âdeta sınır ötesi bir operasyona gidercesine plân yapılmıştır. Saklanılacak mağaralar önceden tespit edilmiştir. Hz. Ebu Bekir’in oğlu Abdullah çocuk olduğu için ve Hz. Fatma, Hz. Hasan’a hâmile olduğu için dikkat çekmeyeceği hesaba katılarak, saklanılacak mağaralara kaç gün sonra erzak getirecekleri plânlanmıştır. Hicret, sâdece Peygamberimizin yerden bir avuç kum alıp onu öldürmeye gelenlerin suratına atarak başarılmış bir olay değildir. Peygamberimiz bile “Ben Allah’In resulüyüm, O beni korur. Hele bir yola çıkalım sonrasını yolda düşünürüz” dememiştir.

Kudüs, fethedilmez kendi teslim olur

Kudüs hiçbir defâsında savaşla fethedilmedi. Hz. Ömer, yanında sâdece yardımcısı ve tek bir deve ile Kudüs’ü teslim aldı. Selahaddin Eyyubî, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’a fethetmesi gibi ele geçirmedi Kudüs’ü; Kudüs barış şartlarını kabûl eden Hristiyanlarca teslim edildi. Kudüs, Yavuz Sultan Selim’e teslim oldu. Hiçbir zaman yıkılıp yağmalanıp İslâm toprağı olmadı, o kendisi teslim oldu.

Çünkü Kudüs’ün diğer adı Darüsselâm/Jarusalem’dir, yâni “Barış ülkesi”. Teslim, selâm, İslâm aynı kökten gelir ve “barış” demektir. Kudüs, ona barış getirene kendini teslim eder, kapılarını açar. Kanunî Sultan Süleyman bunu çok iyi bildiği için Mimar Sinan’a yaptığı surlardaki kapılardan birinin üstündeki kitabeye “Lâ İlâhe İllallah İbrâhim Hâlillullah” yazdırmıştır. Çünkü İslâm halifesi, sâdece Müslümanlardan değil tüm insanlardan sorumludur.

Biz, Kudüs’e barış getirme sorumluluğumuzu inkâr edemeyiz. Kudüs, İslâm’in üç kutlu şehrinden biridir ve diğer iki şehrin İslâm toprağı olmaması gibi bir ihtimâl yoktur. Yâni Kudüs, İslâm’ın işgâl edilebilecek son kutsal şehridir.

Hazır değiliz

Evet, yazının başlığındaki sorunun cevâbı maalesef olumlu değil. Bankacılık ve finans sektöründen, medyaya, eğitimden spor, mimariden TV ve sinemaya kadar, İsrail’in hâkimiyetinde olan sistemin alternatifini ortaya koymadığımız ve koymak için ciddi bir gayret sarf etmediğimiz için İsrailsiz bir dünyâya hazır değiliz. İsrailsiz bir dünyaya hazır olmadığımız için Filistin ve onun sembol şehri Kudüs de özgür olmaya hazır değil.

Kudüs hazır değil, çünkü biz barış getirme sorumluluğumuzu unutarak, İsrail’n kurduğu dünya düzenine alternatif üretmek, İsrail’in yıkılmasıyla oluşacak büyük boşluğu doldurmak yerine, kendimizi kendi geçmişimizin işgâli altına alıyoruz. Târihî zaferler târihte kaldı. Müslümanlar, menkıbelerle kurtuluşa ermedi ve ermeyecek.

“İslâmî” demekle olmuyor

İsrail’İn kurduğu sistemin kurumlarının önüne “İslâmî” kelimesini getirerek İsrailsiz bir dünyâya hazır olamayız. İslâmî bankacılık, İslâmî mimârî, İslâmî eğitim ve daha nice tamlama. “İslâmî tatil” denilen açık büfesinde domuz eti ve alkol olmayan ve kadın havuzu ile erkek havuzu ayrı olduğu beş yıldızlı otellerdeki tatil seçeneği, hazır olmadığımızın trajik ve “lüks” bir örneğidir.

Dünya, İsrail hâkimiyetine Siyonist zihniyetinin 1000 yıllık plânı ve yüzlerce yıllık çalışmasıyla girdi. Biz ise yirmi yıl sonra emekli olmanın plânını yapmaktan daha uzun vâdeli plânlar yapamıyoruz. Üniversite öğrencilerimiz kariyer plânları yapmak yerine “hele mezun olalım bakacağız” havasında. Bir kesim, bin yıl önce verilen fetvalarla durumu kurtarma peşindeyken, bir kesim ise değil dünyâyı, kendini kurtarma konusunda bile özgüvensizlik içinde. Her konuda “Devlet bir şey yapsın” diyerek topu taca atıyor.

26 Kasım 2023 târihli “2033’te de hâlâ boykot yapacaksak” başlıklı yazımda daha ayrıntılı anlattığım gibi, İsrailsiz bir dünyâda kahveyi nerede içeceğimiz konusunda, hangi filmi seyredeceğimiz konusunda, nerede ve nasıl tatil yapacağımız konusunda bir alternatifimiz yoksa, İsrailsiz bir dünyâya hazır değiliz.