ZEMZEM VE ORUÇ

Recep GARİP 15 Mar 2024

Recep GARİP
Tüm Yazıları
Aylar gelip geçti, gün gün, adım adım damarlarımıza yürüdü. Bahara koşan tabiat âlemi gibi, ağaçların gövdelerinden dallarına yürüyen sular gibi aklımıza, içimize, damarlarımıza ve kalbimize yürüdü oruç. Sanki oruç koşarak geliyor bize, bizim de kendisine doğru koşmamızı arzu ediyor. Susayalım, acıkalım, hasretini çekelim, arzu edelim, hasretle bekleyelim ve dualarla kendisini karşılayalım istiyor. Böyle böyle geliyor yeryüzüne, İslam âlemine ve bütün insanlığa.

Uçsuz bucaksız deryaların içinde olsanız, yanınızdan gürül gürül akan sular aksa, şelaleler çağlasa, sıcaklarda yanıp kavrulasanız, Çukurova'da pamuk tarlalarında kırk elli derecelik sıcaklıkta pamuk toplasanız yine oruç tutarsınız oruç da sizi tutar. Güneşin yakıp kavurduğu çöllerde, yaylalarda, köylerde, kasabalarda ve şehirlerde yılın en uzun-en kısa günleri demeyecek ve yine oruç tutacaksınız, oruç da sizi tutacak. Müminlerin oruç tutması işte böyledir. Allah ve Resul buyruğudur der iman ve itikat ederek asla kulluktan taviz vermez vermemek için gayret gösterir.

Orucun kutlu oluşunun sınırsızlığını zerrelerinizle idrak edeceksiniz. Sabrı oruçla kuşanacak ve ömrünüze yayacaksınız. Oruçlu iken kızmayacak, kötü sözler söylemeyecek, dedikodular yapmayacak, fitne ve fesatçılık çıkarmayacak, kişilerin ardından konuşmayacaksın. Tuzaklara düşmediğin gibi tuzaklardan uzak duracaksın. Hayrı ve hakkı söyleyecek, üstün tutacak ve haksızlıklara müdahale edeceksin. Ekmeğini paylaşacak, sofranda günbegün misafirlerini ağırlayacaksın. Nefsinin istediğini kardeşlerin için de isteyecek, adaletin tesisinde hassasiyet göstereceksin. Güzel ahlak sahibi olmada yarışacak ve örnek olacaksın. Dilinden, elinden hiç kimse incinmeyecek, börtü böceğe, bütün mevcudata, hayvanata, ağaçlara, kuşlara zarar vermeyeceksin. Komşularını, ev halkın kadar önemseyecek, karşılaştın her ferde selam verecek, güler yüzlü davranacaksın. Hakkı gözetecek hayra teşvik edeceksin. Bu ve benzeri hasletlerimiz, bizim yaratılış hasletlerimizdir. Fıtrata uygun olan haller bunlardır. Bunları bozmak demek; kendimizi bozmak demek, çevremize, toplumumuza, millet ve devletimize zarar vermek demektir. Oruç ibadeti, yıl boyu olmamız gereken şekle büründürecek bizleri. Yıl boyunca yanlışlıklarımızı, kusurlarımızı ve günahlarımızı fark ederek onları terk edecek, uzaklaşacak, tövbe edecek bir daha yapmamak için özen göstereceğiz.

Açlığın insan üzerinde iki önemli etkisi vardır:

İlki, nefsin terbiye edilmesidir. İstek ve arzular törpülenmelidir. Böylece bedenin uslandırılması söz konusudur. Bedenin terbiye edilmesiyle aç, susuz, fakir ve yoksul insanları düşünme-tefekkür etme fırsatını elde etmiş oluruz. Kudüs, Gazze Yani Filistin, Doğu Türkistan, Kerkük, Kırım, Afrika mazlum ve madur insanlık âlemi gözlerimizin önünde durur. Avuçlarımızda dualara dönüşür. Her yediğimiz lokmada kardeşlik akdimizi tazelemiş oluruz. İkincisi ise, ruhun aslına döndürülmesidir. Yani Allah'ın nurundan bir parça olan Peygamberimiz Hz. Muhammed (as)’ın nurunun bizlere de ikram edilmiş olduğunu, her şeyin varlık sebebi Efendimiz (as)’ı daha çok severek, ihtimam göstererek, damarlarımızdaki kandan daha kıymetlimiz, yaratılış sebebimiz olduğunu idrak etmektir. Biz bunun adına kulluk diyoruz. İbadetlerin, namazların, oruçların, zikirlerin ve duaların onunla bütünleşmek olduğunu kavramaktır.  

Oruç bütün bunları ifade etmekte eksiklik yaptıklarımız da dâhil olmak üzere bizi yeniler, rektefeye alır. Ana rahmindeki yaratılışa uygun hale döndürür. Böylelikle vücut yenilenir, ruh yenilenir, tazelenmiş bir beden ve ruhun asaleti gökkuşağı gibi bizi sarıp sarmalar. Orucun tazelediği, beden ve ruh elbisemiz tıpkı zemzem sularında gark oluşumuza işaret eder. Zemzem sudur lakin bilindik sulardan bir su değildir. Zemzem metafizik bir akımla gelip, niyet ve duayla kanımızda yol alan bir refrefe benzer. Peygamberimiz (as) ile ilgili şöyle ifade edilir:

“Muhamedun beşerun ve leyse kel beşeri

Bel huve yakutetun vennesu kelhaceri”

“Hazreti Muhammed (sav) Efendimiz bir beşerdir, lakin diğer insanlar gibi değildir. Taşların arasında yakut ne ise Allah Rasulü de insanlar arasında öyledir.” Abdullah Bin Cübeyr (ra)  şöyle anlatıyor: “Bir gün Resulullah (sav) Efendimiz bir grup sahabeleriyle (arkadaşlarıyla) yolda yürüyorlardı. Onlardan birisi bir örtü ile Rasulullaha gölgelik yaparak güneşten korumak istedi. Peygamber (as) onlardan birinin gölgelik yapmak istediğini fark edince ona hemen bırakmasını söylediler ve örtüyü kaldırıp yere koyarak şöyle buyurdular: “Ben de sizin gibi bir insanım”. Elbette ki Allah Rasulü de bir beşer olmakla birlikte herhangi bir beşer gibi değildir.

Orucun da böylesi bir refreflik hali söz konusudur. Ruh incelir, aslına rücu ederek kirlerden, dünya hallerinden bedeni arındırdıkça, asaletimize uygun olan yaratılış sırrındaki kulluğun idrakiyle, vahiyle nurlanmış zümrütten ışıklara döner. Yeryüzü ile gökyüzü arasında yolculuklara işaretler gönderir. Ruh bunu kavrar lakin bedenlerimiz dünya halleriyle istila edildiği için, bu istilaya fırsatlar verdiğimiz için, nefsimize uyduğumuz ve şeytanın vesveselerini fazlasıyla dinlediğimiz için hem bedenimiz yorulur hem de ruhumuzda pörsüme meydana gelir. Nefse uymak şeytanın sesini dinlemektir. İşte oruçun metafizik gül muştusu, bedenimizin yeniden dirilişini sağlar, tıpkı zemzemin diğer sulardan bir su olmasına rağmen aynı su olmadığını bildiğimiz gibi. Oruç böyledir; müminleri-müslimleri yeniden tazeler, dirilişe hazırlar. Tıpkı yeniden yeniden iman etmemiz gerektiğini hatırlatır ki, ruhumuza dokunarak bedenimizin asaletine kavuşması için imkânlar sunar.

Zemzem, cennet ırmaklarından yeryüzü insanlığına tattırılan bir ırmaktır. Suyu lezzetli ve şifadır. Neye niyet edersen şifada onu elde edersin. İbrahim (as), eşi Hacer Validemizle küçük oğlu İsmail’i (as) ıssız, çorak, suyu olmayan bir çöle bırakmıştı. Yanlarında getirdikleri suları ve yemekleri bittiğinde Hacer Validemiz susuzluktan dudakları kurumuş bir vaziyette anne merhametiyle koşar adımlarla Safa ile Merve arasında çaresizce gidip gidip döndüler. Oğlu İsmail’in toprağa topuklarını vurduğunu böylelikle suyun bunguldayarak toprağı yarıp çıktığını fark ettiğinde, suyun bitmesinden endişe ederek çevresini çevirip biriktirmişlerdir. “Dur-Dur” anlamına gelen “Zem-Zem” diye sevinçten gözyaşları içerisinde kırbasını doldurup, oğluna içirmiş ve kendisi de içmişlerdir. Bundan dolayıdır ki Hacca ve Umre’ye giden Müslümanlar, Safa ile Merve tepeleri arasında yedi defa hızlı adımlarla “Sa’y” adı verilen yürüyüşlerini yaparlar. Müslümanlar, zemzemi böylesine bir imanla inanarak ve teslimiyet içinde niyetlenerek içerler. Ve niyetlerinin karşılığını alırlar. Böylelikle yeniden dirilişi, yeniden inşirah bulmayı bir bakıma ölmeden önce ölmeyi dener gibi zemzem içerler. İçtiğimiz, abdest aldığımız her su bize zemzemden bir haberdir. Kabe’yi ve teslimiyeti hatırlatır. Oruca niyetlenen her Müslümanın yüreğinde, dünyayı terk etmeye dair bir işaret fişeği yanar. Oruçla zemzem arasında böylesi bir uhuvvet söz konusudur. Bu dünyalı değildir her ikisi de. Sabahtan akşama kadar hangi şartlar altında olunursa olunsun Allah'ın oruç emrinin yerine getirilmesi, niyette ki asaletle dünya telaşlarını bir yana bırakmayı sağlar. Kalpteki arızaları silip süpürmeyi, kuran okuyarak, Allah’ı çok zikrederek, tefekkür âleminin kapılarını aralayarak Rabbimizle sohbet etmenin hazzını her okunan ayetin anlamıyla bir bütünleşme zuhur eder. Bunu fark eder her oruçlu.