BU ÜLKEDE NE KADAR İYİ OLUNABİLİRSE!

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Kendi bayrağının gölgesinde yaşarken uymadığı toplumsal kurallara, üzerinde haç olan İsviçre bayrağının gölgesinde "seve seve" uyuyorlar. Bunun sebebini sorunca da "Ama burası Avrupa" demekten utanmıyorlar.

Başlığı oluşturan ifâdeyi duymuşsunuzdur. Hatta son zamanlarda sık duymaya başlamış olabilirsiniz.

Geçenlerde radyo dinlerken denk gelen bir istek programına telefon ile bağlanan bir dinleyici, program sunucusunun sorduğu “Nasılsınız?” sorusuna bu cümleyle cevap verdi: “Bu ülkede ne kadar iyi olunabilirse o kadar iyiyiz”

Dinlediğim radyo istasyonu TRTNağme olduğu için sunucu, diyaloğu yumuşatmak için, “Daha iyi olacak efendim. Biz güçlü bir milletiz” gibi şeyler söyledi.

Maalesef toplumun önemli bir kısmının ağzında buna benzer ifâdeler var. Yaşlısı genci, erkeği kadını, çalışanı emeklisi her şeye olumsuz bakıyor. Birçok şey olumsuz olabilir. Ama bu olumsuzlukların sâdece ülkemizde olduğunu zannetmek gibi bir “câhil bilgeliği” aldı başını gidiyor. Pasaportu bile olmayan ve dolayısıyla hiç yurt dışına çıkmamış olanlar, Türkiye ile dünyâyı kıyaslıyor. Kıyasladığı ülkeler de Kanada, İsviçre gibi sosyo-ekonomik ve siyâsî şartları Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar farklı, dünyâ standardının üstünde şartlara sâhip ülkeler. Yâni “Bu ülkede daha ne kadar iyi olunabilir ki!” denilecek ülkeler. Fakat Kanada’da çoğunluğunu yaşlıların oluşturduğu insanların sokaklarda yaşadığı gerçeğinden habersizler.

Ama Türkiye’yi dünyânın en kötü ülkesi zannedenler şu soruyu sormuyor: “O ülkeler nasıl bu kadar iyi oluyor?”

Sanki Kanada’da, İsviçre’de ya da diğer Avrupa ülkelerinde herkes hiç çalışmadan refah içinde yaşıyor. O ülkelerde gökten para yağıyor da insanlar ihtiyaçları kadarını yerden toplayıp harcıyorlar. Oysa o ülkelerde “iyi olmak” için insanların çok çalıştığı, birçoğunun ek iş yaptığı dikkate alınmıyor. Avro üzerinden alınan maaşlar, sanki Avrupa’da değil Türk lirasına çevrilerek Türkiye’de harcanıyor zannedenler hiç de az değil. Türkiye’den bin bir zorlukla, âdeta “kaçarcasına” Avrupa’ya gidenler, oradaki çalışma şartlarını, iş disiplinini görünce kısa sürede pişman oluyorlar. Türkiye’de her şeyi satıp gittikleri için geri dönmeleri de mümkün olmuyor.

Avrupa’daki çalışma şartları, iş disiplini ve verimlilik anlayışı Türkiye’de uygulansa, Avrupa’nın yüz yılda geldiği seviyeye Türkiye’de on yılda geliriz. Ama nedense “Bir başkadır benim memleketim” diye methiyeler düzenler, Avrupa için yaptıkları fedâkârlığı kendi ülkeleri için yapmıyorlar. Avrupa’da kurallara uyanlar, Türkiye’de ipten kazıktan kurtulmuş gibi davranmaktan çekinmiyorlar.

Yanlışlara “Devlet bir şey yapmalı” diyenler, devletin polisi, jandarması yokken her türlü kuralı çiğneyebiliyor. Buna da “kurnazlık” diyor. Kendi bayrağının gölgesinde yaşarken uymadığı toplumsal kurallara, üzerinde haç olan İsviçre bayrağının gölgesinde “seve seve” uyuyorlar. Bunun sebebini sorunca da “Ama burası Avrupa” demekten utanmıyorlar.

Bütün bunların üstünde, “Beğenmiyorsanız gidin” dendiğinde kem küm yapıyorlar. Bu kem kümün sebebi hem sorumluluğu kendi üzerlerinden atmak hem de bu ülkeyi daha iyi hâle getirmekten üşendiklerini itiraf edememektir. Yoksa biliyorlar ki, bu sorumsuzluk ve keyfe düşkünlükle Türkiye’den başka, hiçbir Avrupa ülkesinde yaşayamazlar. Avrupa’da kimse çalışarak didinerek elde ettikleri refah seviyesini onlarla bedâvaya paylaşmaz. Bunu biliyorlar ama dillendirmek işlerine gelmiyor. Suçu da kendilerinden başka herkese atıyorlar. Allah ıslah etsin.