365 GÜNLÜK ACI SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL!

Prof. Dr. Rana Atabay KUŞÇU
Tüm Yazıları
Depremin birinci yılında, hiç unutmadığımız bir acı hala içimizde.. Seksen bir ilin hissettiği, on bir ilin yaşadığı acı.. Yerini dolduramadığımız bir boşluk..

İlk çağlardan günümüze insanlık için yıkıcı etkiler yaratan depremler, Kahramanmaraş, Adıyaman, Hatay ve diğer illerde yıktı, yok etti, yaşanmaz kıldı. Toplumları derinden etkileyen ve maddi ve manevi kayıplara yol açan depremler, sosyal, ekonomik ve çevresel boyutlarıyla BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına (SKA) yönelik ilerlemeyi de olumsuz etkiler.

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda yapılan çalışmalar, deprem riskini azaltmak, etkilerinin yönetilmesi ve toplumların afetlere karşı dirençli hale getirilmesi hedeflerini de içerir.

Gezegeni korurken, yoksulluğu sona erdirmek, tüm insanlığın barış ve refaha sahip olmasını sağlamak için küresel bir eylem çağrısıdır Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları.

BM verilerine göre dünya nüfusunun yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor ve şehirler, küresel GSYH’nın yaklaşık yüzde 80’ini üretiyor. 2050 yılına gelindiğinde, tüm insanlığın üçte ikisi, yani 6,5 milyar insan şehirlerde yaşayacak. Artan nüfus ve göçün bir sonucu olarak şehirlerin hızla büyümesi, kentsel yaşamı daha da önemli hale getiriyor.

Özellikle depremler toplumların afetlere karşı direncini artırmayı hedefleyen SKA11- Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar amacına doğrudan tehdit oluşturuyor. Şehirleri sürdürülebilir kılmak, kariyer ve iş fırsatları, güvenli ve uygun fiyatlı konutlar yaratmak ve dayanıklı toplumlar ve ekonomiler oluşturmak anlamına gelir.

Depremde hasar gören, yıkılan sağlık tesisleri, okullar, acil müdahale merkezleri ve kültürel yapılar, toplumun iyileşmesini daha da geciktirir. Bu, sürdürülebilir şehir planlaması ve gelişiminin bir parçası olarak dayanıklı altyapıya ve depremin azaltılmasına yönelik sıkı bina kurallarına olan acil ihtiyacın altını çiziyor.

Sosyal, ekonomik ve sağlık açısından dezavantajlı olan gruplar; yoksullar, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler, göçmenler gibi toplumun en savunmasız olan kırılgan grupları, doğal afetlerin etkilerine en çok maruz kalan kişi ve topluluklardır.

Bu grupları, sağlık hizmetlerine erişimi kısıtlayan, barınma sorunlarını artıran, işsizliği tetikleyen doğal afetlerden korumak elzemdir. Kırılgan gruplara afet öncesi hazırlık ve bilinçlendirme programları düzenlemek, bu grupların özel ihtiyaçlarını belirlemek ve bu ihtiyaçlara göre destek sağlamak ve afet yönetimi süreçlerinde bu grupların aktif katılımının önemi, 6 Şubat’ta bir kez daha ortaya çıktı.

Ulusal ve uluslararası kuruluşlar ve devlet tüm gücüyle bölgenin yaralarını sarmaya çalışıyor. Bir taraftan şehirlerin yeniden yapılanması, bir taraftan kırılgan grupların maruz kaldıkları etkilerin azaltılması ve bir taraftan kültürel mirasın korunması için yoğun çaba harcanıyor.

Tüm dünya, “evrensel çağrı”yı duydu; yoksulluğun azaltılması, sağlıklı bireyler, nitelikli eğitim, temiz su ve sanitasyon, eşitsizliklerin azaltılması, iklim eylemi, sürdürülebilir şehirler ve topluluklar için cansiparane çalışıldı, çalışılıyor.

Doğru politika ve uygulamalarla, toplumun her kesiminin güvenliği ve refahı için kapsayıcı bir afet yönetimi yaklaşımı, küresel amaçları sürdürülebilir kılar ancak kayıplarımız ve dinmeyen acımız sürdürülemiyor!