Demiştim ya, bir erkeğin yapabileceği en çirkin şeylerden biri cinsel fetih iddialarıyla böbürlenmektir. "Falanca kızla iş tuttum, filanca kadının tadına baktım" türünden gerçek ya da uyduruk övünmeler sıkça duyulur maalesef.
İçerlediğim ülke de öyle birine benzer. Düzgünün düzgünüdür görünüşte. Kentlerinde insanlar yüzeysel kurallara sıkı sıkıya uyar, cetvelle çizilmiş gibi kıvrıntısız ve hesaplı bir yaşantının tadını çıkarmakla övünürler.
Tek tük insan yenilik ve atılım arar; büyük çoğunluk yenilikten çekinir, atılıma direnir. Teleskoptan buharlı gemiye, kuduz aşısından elektriğe kadar her icada uzun süre karşı çıkılmıştır.
Diyorlar ki, Gülenistlerin öncelikli amacı en zeki gençlerimizi devşirmekmiş.
Doris Day'in söylediği, Latin Amerika esintili eski bir şarkı vardı: "Que sera sera". Ne olacaksa olacak demek.
Fransızlar "Kadını arayın" derler. Yani çözülmesine çalışılan her sorunun anahtarı kadın parmağıymış.
Düşünün: Yıl boyunca İstanbul'un mayıs havası…Yüksek düzeyli meslek ve kültür ortamı… Çevreden saygı, hatta minnet… Rahat, acayip kazanç…Hoş, zeki, sevecen kadın bolluğu…
Önce Muhsin Ertuğrul'dan bir anı. Yurt dışında tiyatro konulu lisansüstü eğitimden yeni dönmüştüm.