Abdal kişi, ancak ehli anlasın, "nadan" bilmesin diye tebdil-i kelime kelam eder ki idrak seviyesine göre okunsun. Tıpkı yaradan gibi. Cesetlerimize ruhundan üfleyene şükürler olsun! Şah-ı Merdan'ın ittiği kuyunun karanlığına güneşleri değişmeyenler var olsun!
Sadece kadınlarla Woolf'un kurmacasından Judith ile kendimize ait odamızın ve ruhumuzun penceresini açalım.
"Geçmişimizi özümlemesini öğrenirsek, andaçları savurabilir, anıları bir kıyıya itebilir, ilişkileri –gerektiğinde- bitirebiliriz; yaşam yoksullaşırmış, çevremiz genişlemez, daralırmış, dahası, cenazemizin arkasından yürüyecek olanların sayısı… Varsın olsun. Olacaksa, o da. Yaşamayı öğrenmek gerek… Bu hesaplar yararsız."
Bazen yarı deli, bazen iyi bir gözlemci, bazen geleneksel değerlerin peşinde dürüst bir adam…
Kuran, "Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti…" (Nahl 20) derken; Kiekegaard'ın mezar taşındaki "o bir bireydi" tanımı, Kuran'ın, Kierkegaard üzerine çağlar aşan izdüşümü gibidir!
İslam'ın ruhuma üflediği serinliğin esintisi ile yeni tanışıyor iken ve henüz ateşten bir zeminde iken diğer ayağım, bir Hristiyan'dan teslimiyetin felsefesini dinlemenin şaşkınlığı ve keyfidir bu kitap benim için.