​KHK

Mehmet Arif DEMİR
Tüm Yazıları
29 Nisan 2017 Cumartesi günü Resmi Gazete'de yayınlanan 690 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 60. Maddesi ile "evlilik programları" diye bilinen yayınlara son verildi.

29 Nisan 2017 Cumartesi günü Resmi Gazete’de yayınlanan 690 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 60. Maddesi ile “evlilik programları” diye bilinen yayınlara son verildi. 

Adeta sosyal dokuyu bozmak için formatlanmış yayınlarla televizyon ekranlarından evlerimize dolan bu programların kaldırılması, tüm sporseverlerde “acaba” diye bir ümit yeşermesine sebep oldu. Zira aynı seviyesizlik ve bayağılık uzun zamandır televizyonlarda yayınlanan bazı spor programlarında da mevcut. 

Özel Televizyonculuk diye adlandırabileceğimiz “kamu yayıncılığı” dışında kalan ve ticari olarak kâr etmek amacıyla kurulan tüm radyo ve televizyon istasyonlarının temel gelir kaynağı “reklam” ve “sponsorluk” gelirleridir. Ürünlerini kamuoyuna duyurup, pazarlamak isteyen üretici-satıcı-hizmet veren- şirketler TV programları öncesi, sonrası ve arasına reklamlarını vererek para harcarlar ve bir iletişimde bulunurlar. Bu reklamlar da yayınlanan programların izlenilirlik oranlarına ve popülerliğine göre (raiting-share) tercih edilir. Halkımızın çok izlediği programlara daha çok reklam verilerek daha çok kişiye erişildiği düşünülür, yani aslında yumurta-tavuk ikilemi gibi bir şey söz konusu olan. Bir program çok izleniyorsa çok reklam alır, yayıncısı para kazanır, yapımcısı para kazanır, ürününü duyurmaya çalışan, daha çok kişiye erişir, daha çok kişiye erişen ürün daha popüler olur vesâire- vesâire.

Özetle işin temelinde “biz” varız. Halkın tercihleri TV istasyonları arasında bir programda yoğunlaşmaya başladı mı hemen diğer kanallar da onun bir benzerini ve taklidini sürerler ekrana. Bazen asıllar alır götürür işin kaymağını, bazen boynuz kulağı geçer ve taklit aslından daha çok tutulur.

Spor kamuoyunun şikayetçi olduğu seviyesiz programlarda da bu durum böyledir. O programlar halkımız tarafından –bir sebepten- izlenmektedir. İzlendiği için de reklam verenler tarafından para yatırılmakta, reklam verilmekte, iletişim için mecra olarak kullanılmaktadır. Bu programlarda boy gösteren kimi figürler de aldıkları yüksek raiting yüzünden söyledikleri şeylerin halkımız tarafından beğenildiğini, beğenildiği için de izlenmeye devam edildiğini iddia edebilmektedirler. Haklıdırlar aslında. Kağıt üstünde her şey bu kadar basittir ama o programların genç kuşaklar üzerindeki olumsuz etkileri ve kavgacı üslubun yaygınlığı, kullanılan dilin basitliği ve oluşturulan imajın kofluğu, sokakta ve tribünlerde başımıza iş çıkarmaktadır.

Gene bir zamanlar bolca yayınlanan vurdulu-kırdılı, ağa-mafya dizilerinde olduğu gibi; gençlerimiz kendilerine “rol model” olarak bu sahte kahramanları almakta ve zayıflayan aile içi eğitim ve okulların kalabalık nüfusları yüzünden sağlanamayan disiplin faktörleri, neslimizi gayr-ı milli bir cereyana yöneltmektedir.

Liberal ekonominin temel argümanlarından “iyi para, kötü parayı kovar” ilkesi ne yazık ki TV programları için geçerli olamıyor. “İyi” spor ve futbol programları, kötü yapımları kovamıyor. Halkımız; derin sosyolojik analizlerle ortaya çıkartılması gereken bir şekilde, bu çiğ ve seviyesiz programlara teveccüh ediyor. Gençlerimiz gece yarılarına kadar efsunlanmışçasına bu insancıkları izliyor.

İşte tam da bu sebeplerden dolayı, piyasanın kendi kendine işleyen kuralları bu konuda etkisiz kalıyor. Daha çok izlendikçe daha çok reklam alıyorlar, daha çok reklam aldıkça daha çok izleniyorlar, daha seviyesiz ve saygısız yayınlar yapılmaya devam ediliyor. Kala kala geriye bir “Devlet-i Âli Türkî” kalıyor ve biz futbol romantikleri de Godot’yu bekler gibi bir KHK da bu işler için bekliyoruz.