DAEŞ , TRUMP VE TÜRKİYE - RUSYA İLİŞKİLERİ

Ekin GÜN 17 Ağu 2016

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
Rahmetli Aytunç Altındal'ın bundan yaklaşık yedi yıl önce söylediği sözleri son birkaç senedir daha iyi anlıyoruz: "Bugünlerde ABD yeni bir terör örgütü kurguluyor, yetiştiriyor.

Rahmetli Aytunç Altındal’ın bundan yaklaşık yedi yıl önce söylediği sözleri son birkaç senedir daha iyi anlıyoruz: “Bugünlerde ABD yeni bir terör örgütü kurguluyor, yetiştiriyor. Önümüzdeki dönemde bölgeyi ateşe verecek ama bundan kimsenin haberi yok” DAEŞ laboratuvar ortamında kuruldu, projelendirildi ve küresel merkezlerin Suriye’de güttükleri kolonyal hesaplara meşruiyet sağlaması için sahaya sürüldü. DAEŞ’i vurma bahanesiyle bölgede ABD, PYD’yi destekleyerek hem mevzi kazanmaya çalışıyor, hem de “istikrar” adı altında Suriye’deki terör gruplarını destekleyerek Suriye’nin parçalanmasının önünü açıyor.

Küresel merkezler sadece bununla da kalmıyor, kendi çıkarlarından farklı düşünen ülkeleri de DAEŞ eliyle “terbiye” ederek o ülkeleri hizaya çekmeye çalışıyor. Buna en büyük örnek Fransa verilebilir. Batı’da özellikle Suriye konusunda bize en yakın düşünen ülke Fransa iken bugün bunu söylemek güç. Mühendislik ürünü DAEŞ’le hizaya çekilen Fransa artık kafasını kendi iç meselelerinden kaldıramayacak durumda. Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in uzun bir aradan sonra gerçekleştireceği görüşmeyi bir gün öncesinden değerlendiren ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Elizabeth Trudeau, “Dünyanın neresinde olursak olalım DAEŞ’e karşı yürütülen mücadele hepimizi kaygılandırıyor.” demişti.

Bu değerlendirmeden sadece birkaç gün sonra ABD’yi kaygılandıran asıl açıklama ise Cumhuriyetçi Parti’nin Başkan Adayı Donald Trump’tan geldi. Trump, DAEŞ’in Obama tarafından kurulduğunu ve kurucu ortağının da Hillary Clinton olduğunu ifade etti. Trump’ın bu açıklamayı yaptığı sırada “özgürlükler ülkesi” ABD’de ABC yayını keserken, CNN televizyon kanalı ise Trump’ın açıklamasının yanına “(He’s not)” notunu düşüyor ve Obama’nın DAEŞ’i kurmadığını ifade ederek “basın özgürlüğü” hususunda dünyaya verdikleri “dersin” yanlarından bile geçmediklerini ilan ediyordu. Tüm bu gelişmeler yaşanmadan bir hafta önce Wikileaks, Hillary Clinton’un maillerini deşifre etmiş ve bu maillerde DAEŞ’e silah gönderildiğine dair birçok bilgiye ulaşıldığını açıklamıştı. Trudeau’nun yapılan bu açıklamalardan sonra “DAEŞ’le mücadelede kaygı” duymalarının sebebini bugün daha iyi anlıyoruz. ABD’nin PYD gibi bir terör örgütünü destekleyerek bir başka terör örgütü DAEŞ’i bitirmeye çalışmasının gerçekliğinin olmadığını ve aslında DAEŞ’i kullanarak ABD’nin bölgeyi istikrarsızlaştırıp kolonyal hesaplarını hayata geçirme düşüncesinden başka bir şey amaçlamadıklarını söylesek yanılmayız.

Kaldı ki bunu ifade eden Aytunç Altındal değil, kendi vatandaşları olan ve ABD seçimlerinde büyük ihtimalle yarışacak olan Cumhuriyetçi Parti’nin Başkan Adayı Trump. Her ne kadar Trump’ın sinir bozucu birçok tarafı olsa da 15 Temmuz’da yaşanan FETÖ darbe girişimine karşı ABD hükümetine oranla daha net duruş sergilemesi ve özellikle FETÖ terörist başı Fetullah Gülen’in iadesine ilişkin yapmış olduğu Türkiye’nin tavrına yakın açıklamalar küresel merkezlerin DAEŞ’in kurucu ortağı olduğu iddia edilen Hillary Clinton’u neden özellikle desteklediklerini bize daha iyi anlatıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in de geçtiğimiz hafta yaptıkları görüşmeden sonra iki ülke arasındaki ilişkinin normalleşmesi ve özellikle birçok noktada birlikte hareket etme hususunda konsensüs sağlanması da olumlu gelişmeler olarak okunabilir. Her ne kadar iki liderinde belirttiği gibi Suriye konusunda farklı düşünmeleri gözle görünen bir gerçek olsa da özellikle enerji konusunda anlaşmaya varılması yabana atılacak şeyler değil.

Öyle ki ABD hükümeti bu görüşmeden duyduğu rahatsızlığı resmi olarak yapamasa da Washington Post, Financial Times gibi gazeteler bu rahatsızlığı açık bir şekilde dile getirdi. Bundan sonra ki süreçte Suriye konusunda Rusya ile Türkiye’nin DAEŞ’le mücadelede birlikte hareket etmesi gerektiğini ve aslında Rusya’nın Suriye politikasını tekrar gözden geçireceğini söyleyebiliriz. Küresel merkez DAEŞ, PYD/PKK, FETÖ gibi maşalarını sırayla sahneye sürüp tek merkezden komuta ediyor olsa da Türkiye de artık eski Türkiye değil. Aktör haline gelen, kararlı duruşundan vazgeçmeyen, alternatif politikalarını her ihtimale karşın kenarda bekleten bir Türkiye var. Zaten bakıldığında küresel güçlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan duyduğu rahatsızlık da bundan ötürü değil mi?