İkisinin adı da Ahmet. İkisinin kalemi de kuvvetli. İkisi de sakallı ve celalli. Açıkçası son yıllarda hiç bu kadar keyifli kalem savaşı görmemiştim.
Türkiye'de 20 bilemediniz 25 bin kişilik bir Musevi topluluğu var. İstanbul'un herhangi bir mahallesinden az sayıda yani. Büyük çoğunluğu da Sefarad.
Orası sadece İngiltere'nin başkenti, en büyük kenti değildir. Orası aynı zamanda Yeni Zelanda'dan Hindistan'a, Afrika'dan Kanada'ya uzanan İngiliz Milletler Topluluğu'nun da kalbidir.
Bu bir fizik yazısı değil. Aslında siyaset yazısı da değil. Olsa olsa, sosyolojik bir deneme sayılabilir.
Şimdilerde 'dosyalar' savaşı var ya. Okumaya takip etmeye çalıştım. Ama bolca laf salatalı, olanla, olduğu düşünülen ve olması beklenen ve umulan harmanlanmış. Olanların doğru olması sanki diğerlerinin doğru olacağı izlenimini vermek için anlatılmış.
Meclis'de kavga - döğüş gırla gidiyor. Masalara çıkılıyor, sular atılıyor. "Bu durum Meclis'in itibarı….." diye bir yazı yazmayacağım. Yaşananlar sokaktaki yaşananların aynısı çünkü.
Bir kümesim vardı. Sadece 3 tavuk 1 de horoz. Horozum dünya yakışıklısı. Altın yeleli bir Denizli. Öylesine afilli ki, komşular fotoğrafını çekiyordu. Kümeste düzen çok sağlamdı. Horozum küçücük bir ses çıkartarak bir anda tavukları çevresinde toplayabiliyordu.
Mayıs'ın biri olunca aklıma 77 katliamı, 80 darbesinin karanlık günlerinde eylem yapmaya çalışan Behice Boran, Mehmet Akif Dalcı'nın ölümü