3.KÖPRÜ AÇILIŞI VE BAHREYN KRALI

Vehbi BAYSAN 12 Eyl 2016

Vehbi BAYSAN
Tüm Yazıları
Geçtiğimiz hafta İstanbul boğazının üzerine inşa edilen 3. Köprünün açılışına çeşitli ülkelerden üst düzey davetliler katıldı.

Geçtiğimiz hafta İstanbul boğazının üzerine inşa edilen 3. Köprünün açılışına çeşitli ülkelerden üst düzey davetliler katıldı. Bunlardan biri de Bahreyn Kralı Hamad bin İsa El Halife idi. Bir kralın bir köprü açılışına katılması önemlidir ve ‘yapacak daha iyi bir işi yoktu’ diye açıklanamaz. Bu köprü dünyanın en uzun, en geniş vb niteliklerini taşısa da durum böyledir. Kral hazretlerinin köprü açılışı davetini bir ‘vesile’ olarak kullanıp, farklı konularda temaslarda bulunmak üzere ülkemize geldiği aşikar.

Ayrıca, bu tür ziyaretçiler açılış töreninin hemen ardından ‘Hayırlı olsun!’ deyip ülkelerine dönmez, üst düzey temaslarda bulunmak üzere bir kaç gün daha kalırlar. Elbette bu kalışlarda İstanbul’un cazibesi, Kapalı Çarşı’nın büyülü atmosferi de etmendir, ancak asıl sebebi ziyaret köprü açılışı sonrası yaptığı toplantılarda gizli. İşte tam da bu yüzden, Bahreyn Kralının ülkemize ziyaretini sadece ‘köprü açılışı’ ile sınırlamak yanıltıcı olabilir.

Kral hazretleri ülkemizde biraz daha kalıp Başbakan da dahil üst düzey yetkililerle önemli temaslarda bulunmuştur. Temasların içeriği (doğal olarak) kamuoyu ile paylaşılmadı ve muhtemelen tam olarak bilemeyeceğiz. Temasların mahremiyetine saygı duyarız ancak, bu gizlilik dahi bize biraz fikir verebilir. Bir süredir Türkiye’nin Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan ile ilişkileri pek de iyi değil. İkili ilişkiler siyasi, diplomatik ve ekonomik olarak eski canlılığını yitirdi. Hayati önem taşıyan nedenlere dayanmayan bu ‘soğukluk’, gereksiz yere uzadı da uzadı. Neyse ki, bu ilişkilerin eskisi gibi sağlam dostluk mertebesine döndürülmesi için arabuluculuk çalışmaları da devam ediyor.

Bahreyn, Suudi Arabistan’ın periferisinde ve körfez ülkeleri içinde etkin ve sözü dinlenir bir küçük ada ülkesidir. Arapçadaki adı bulunduğu konumu en iyi niteler durumdadır: Bahreyn ‘iki deniz (arasında)’ demektir. Coğrafi konumu itibariyle Basra körfezinde (Arap yada İran Körfezi de diyebiliriz), irili ufaklı 30 kadar adacıktan oluşur. Toplam yüz ölçümü Türkiye’nin onda biri kadar olan krallığın nüfusu bir buçuk milyon kadar  ve kişi başına düşen milli gelir 30 bin dolar ile oldukça yüksek.

Nüfusun çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu Bahreyn’de yönetim 1783’ten beri Sünni azınlığın elinde ve özellikle iki binli yılların başından itibaren giderek artan toplumsal ve siyasi ‘rahatsızlık’ söz konusuydu. Arap Baharının kısa sürede, üstelik hiç de beklenmedik şekilde sirayet ettiği ve ülke çapında hızla yayılan gösterilerin rejimi doğrudan hedef aldığı ayrıca ülke istikrarını doğrudan etkilediği bir memlekettir. Toplumsal gösteriler Suudi Arabistan’ın elit güçlerini ağır silahlar ile birlikte ülkeye göndermesiyle yavaşlatılabildi ve ardından muhalifleri tutuklama kampanyası başladı. Öyle ki, gösteriler sırasında yaralanan göstericileri tedavi eden doktorlar dahi tutuklandı ve 25 yıl civarında hapis ile cezalandırıldılar.

Tek cezalandırılan göstericiler değildi elbette – gösterilerin başladığı ve artarak devam ettiği Meydan Lu’ Lu’, yani İnci Meydanı buldozerler tarafından yerle bir edildi ve artık öyle bir meydan yok. Uluslararası İnsan Hakları örgütlerinin kampanyaları ve uluslararası camianın baskılarıyla, tutuklananlar ‘kralın merhameti’nden istifade ederek ‘bir daha yapmamaları şartıyla!’ salıverildiler. Bahreyn kralının Körfez ülkeleri liderleri arasında etkin bir isim olduğunu söylemiştik. Türkiye ile arabulucu olmasını bir fırsat olarak değerlendirmek gerek.

Bölgede yaşanan gerilimler Türkiye ile Körfez ülkeleri ve özellikle Suudi Arabistan’ın dostane ilişkilerini zorunlu kılmakta ve fazla zaman kaybedilmeden eski güzel günlere geri dönülmeli. İşbirliği yeniden başlatılmalı. Son zamanlarda, ülkelerin içişlerinde çözümlenmesi önceliği olan konular muhtemelen dış politikada atacakları adımları geciktiriyor ama birilerinin acilen bu alana eğilmesi gerek.