Bir toplumda kültürel karşılığı olmayan hiçbir fikir ve düşünce tutunamaz. Bir fikrin kültürel karşılığının zemini ise o fikri benimsemiş insanlar, daha doğrusu o fikri benimsemiş ve uygulayan insan tipidir.
Millî parkları herkes bilir. Fil, zürafa, antilop gibi vahşi hayvanların doğal ortamlarında ve koruma altında oldukları geniş alana yayılmış parklara "millî park" denir. Bu parklar bulundukları ülkelerin yasal koruması altındadır. Bu parkların sınırları içindeki hayvanlar insanlar tarafından avlanamaz. Bu parkların bâzıları Avrupa'daki ortalama büyüklükteki bir ülkeden daha büyük olabilir.
Kültürümüzün taşıyıcı direği olan Türkçe belli dönemdeki değil her zaman gündemimiz olmalıdır. Türkçe dâimi gündemimiz olurken Türkçenin ve diğer dünya dillerinin emperyalist düşmanı olan İngilizce de gündemimizden çıkmamalıdır.
Soğuk Savaş döneminde Çekoslovakya diye bir devlet vardı. Başkenti, şimdi Çekya'nın başkenti olan Prag idi. Etliye sütlüye karışmayan, Avrupa siyâsetinde etkisi olmayan, ABD-SSCB arasındaki pazarlıkta Sovyet Rusya'nın hegemonyasına bırakılıp "Demir Perde Ülkeleri" arasında anılan bir ülkeydi. Daha sonra bu devlet yıkıldı, daha doğrusu Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ikiye ayrıldı. Batı ve Doğu Almanyalar birleşirken, Çekoslovakya'ya bölünme rolü verilmişti.
7 Ekim'den günümüze gelen süreçte soykırıma uğrayan Filistinlilerin sayısı artık neredeyse bir istatistik verisi olacak kadar önemsizleştirildi. Buna küresel Siyonist sermâyesinin ve medyasının "başarısı" diyebiliriz. O kadar ki, artık ekranlardaki bombalanıp yıkılan evlerin ve altında kalan mâsum insanların görüntüleri giderek azaldı. Hele şu geçen hafta İran'ın savaşı çocuk oyunu seviyesine indiren dron saldırıları yok mu, siyonizmin ekmeğine yağ değil bal-kaymak sürdü.
Başlıktaki cümleyi yanlış yazdığımı düşünebilirsiniz. Haklılık payınız var. Bu cümle daha çok, "bu kadar cehâlet eğitimle olur" diye kullanılır. Ama eğitim de demokratik bir hak olduğu için, demokrasinin insanı cehâlete sürükleyebileceği gibi bir çıkarım yapılabilir. Elbette, liberal bir bakış açısıyla, her insanın "câhil kalma hakkı" olduğunu da bir kenara not edelim. Ancak mesele liberal açıdan bakıldığında görüldüğü kadar mâsum değil.
Üniversitelerimizi bu sayfada çok eleştirdim. Yapılmasını düşündüğüm değişiklikleri ve alınması gerektiğine inandığım önlemleri bu sütunlarda çok yazdım. Bir üniversite hocası olarak sistemin içinde gördüklerimi yetkililere duyurmaya çalıştım. Yazdıklarım genellikle olumsuz şeylerdi. Henüz olumlu şeylere sıra gelmedi.
Geçen Cuma namazının hutbesinin konusu "âhiret inancı" idi. İslâm'ın şartlarından önce kabûl edilmesi gereken imânın şartları arasında yer alan "âhiret inancı" üzerinde tafsilatlı ama cemaati sıkmayan bir içeriği vardı hutbenin. En akılda kalan kısmı da, Kur'ân-ı Kerim'in birçok âyetinde tekrarlanan "Allâh'a ve âhiret gününe inananlar" ifâdesiydi. Yâni, âhiret inancı Allâh'a îman ile denk bir öneme sâhip olan bir îman akidesidir.