​ALMANYA'NIN REFERANDUM OYUNU VE REHÂVET TEHLİKESİ

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Yurtiçinde 16 Nisan'daki referanduma neden "hayır" diyeceğini ya da "hayır" diyeceği değişikliğin ne olduğunu bilmeyen politikacılar, referandum sonucunun erken haberciliğini yapıyor.

Yurtiçinde 16 Nisan’daki referanduma neden “hayır” diyeceğini ya da “hayır” diyeceği değişikliğin ne olduğunu bilmeyen politikacılar, referandum sonucunun erken haberciliğini yapıyor. Yurtdışında ise 200 yıllık art niyetlerini şeytânî bir kararlılıkla sürdüren güç odakları, yurtiçindeki piyon ve kuklalarından ümidi kesmiş olacaklar ki, “hayır gemisi”nin dümenine geçmiş durumdalar.

Almanya ve Hollanda’da bakanlarımızın yapması plânlanan toplantıların “kira kontratı bitti” gibi moron seviyesindeki bir akıl seviyesinin ürünü olabilecek mazeretlerle iptâl edilmesinin hiçbir perde arkası pazarlığı yoktur. Böyle ahlaksız bir pazarlığın olduğunu zannedenler, Avrupa devletlerinin saman altından su yürütüp “evet” için çalıştıklarını, ama “hayır” tarafında gözüktüklerini iddia edebiliyorlar. Bu iddia, tamâmen şeytanın avukatlığıdır.

Başta Almanya olmak üzere her hangi bir Avrupa devletinin Türkiye’nin iyiliğini isteyeceğini zannetmek, Kurtuluş Savaşı sırasındaki mandacı zihniyetinin özelliğidir. Almanya ve Hollanda’nın gösterdiği hem siyâsî nezâket hem de AB müktesebatına ters düşen tavır, tam bir çelme takma çabasıdır. Bu tavrın tam açıklaması, referandum öncesindeki ve sonrasındaki süreçte Türkiye’nin atacağı her adımda daha nice çelmelerin takılacağıdır.

Sayıları üç milyonu aşkın soydaşımızın bulunduğu Almanya, kendi içindeki Türkiye taraftarı oyları faşist bir korku politikası ile kontrol altına almayı da plânlamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanına yapılan tavır ile Almanya’daki Türklere verilmek istenen mesajı iyi okumak gerekir. Almanya safını net bir şekilde belli etmektedir. AB’nin patronu olan Almanya, diğer ülkelere ve bu ülkelerdeki soydaşlarımıza da parmak salmaktadır.

Almanya’nın bu tavrı göstermektedir ki, 16 Nisan referandumu, Anayasamızdaki sâdece on sekiz maddelik bir değişikliğin oylanacağı bir referandum değildir. Bu referandum, Türkiye’nin bir iç meselesi değildir. Bu referandumda sandıktan çıkacak olan sonuç, daha önceki seçim sonuçlarının hiçbirine benzememektedir. Nitel ağırlığı da hepsinden fazladır.

Almanya’nın gösterdiği tavır, Avrupa’nın hatta bütün Batı ülkelerinin tavrıdır. ABD’de Trump’ın başkanlığı ile başlayan süreç, bu rolün Almanya tarafından oynanmasını gerektirmektedir. AB’den çıkan İngiltere başta olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri de bu rol için yedekte durup atılacak diğer çelmeleri beklemektedir.

Yurtiçinde “hayır” cephesinin derin sessizlik içine girmesini “evet” oylarının artmasını engellemenin zahmetsiz bir yolu olarak görüyorum. “Biliyorsan konuş; ârif desinler. Bilmiyorsan sus; molla desinler” sözü uyarınca “hayır” cephesi molla rolünü oynamaktadır. Bunun “evet” cephesine yapacağı en tehlikeli etki, rehâvete kapılmak olacaktır. Referandumda çıkacak olan “evet” sonucunun ezici bir oranda olmasını engellemenin daha kolay ve zahmetsiz yolu olamazdı.

“Evet” cephesinin dişine göre rakip dışarıdan gelmektedir. Yurtiçi muhalefetin acziyetinin ifâdesi olan bu durum, Avrupa’daki kukla oynatıcıları yeni oyunlar kurmaya ve yeni kuklalar bulmaya yönlendirmektedir.

Özetle, Almanya’nın başrolde olduğu bu senaryonun B, C, D şıklarının olmaması mümkün değildir. Referandum sürecinde iptâl edilen toplantılar, yapılmayan otel rezervasyonlarıyla atılan çelmeye Türkiye’nin vereceği cevaplar, çelmeyi takanlar tarafından öngörülmemiş değildir. Yurtdışı muhalefet bu öngörüyü yaparken, bize düşen referandum sonucundan şüphe etmemek ve fakat rehâvet uykusuna dalmamaktır. Ne demiş Dede Korkut: Oğuz’un başına ne gelirse uykuda gelir!