15 AĞUSTOS ÖNCESİ İSRAİL-HAMAS HATTINDA TEDİRGİN BEKLEYİŞ VE ANLAŞMA BEKLENTİSİ

Prof. Dr. Vişne KORKMAZ
Tüm Yazıları
Ortadoğu bu haftayı bekleyiş ile beklenti arasında sallanarak ve sonunda yine ağlayarak geçirdi.

Hafta sonuna doğru İsrail, Gazze’deki mücadelesine geri dönerek hem Han Yunus’ta sığınan insanları sahayı boşaltmaya zorladı hem de bölgeye bakanların artık İsrail adına klasik olarak nitelediği bir eylemi gerçekleştirdi; yine bir okul vuruldu, çocuklar öldü. Böylece İsrail, Hamas’ın siyasi büro şefi olarak Yahya Sinvar’ı seçmesi ile verdiği mesaja, Gazze’de direniş sürecek mesajına karşılık Gazze’de katliam sürecek mesajını vermeye çalıştı. Bu karşılıklı mesajlaşma bekleyiş ve beklenti atmosferini değiştirmiyor. İsrail, Lübnan ve bölge, bir yandan İran’ın/Hizbullah’ın misillemesini bekliyor, diğer yandan Perşembe günü Katar, Mısır ve ABD, İsrail-Hamas görüşmelerinin canlandırılması ile ilgili çaba sarf ettiklerini duyurduğundan beri daha fazla tırmandırma korkusu nedeniyle taraflar anlaşmaya yaklaşır mı beklentisi var. 

Tırmanma eşiği korkusu

İsrail- Hamas (Direniş Ekseni- İran) çatışmasında tırmandırma korkusu eşiği aşıldı mı sorusu çatışmalar daha kanlı ve tehlikeli hale geldiği andan itibaren hep soruladuran bir soruydu. Bu soruya kolayca evet ya da hayır demenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Hayır demek mümkün değil zira, tırmandırma korkusu eşiği tırmandırmanın, el yükseltmenin kontrolden çıkma, caydırıcılığın tamamen zarar görmesi ve karşılıklı büyük kayıplara neden olacak bir çatışma korkusuna dayanır ve tarafları taktik zaferler için el yükseltmekten alıkoyar. Oysa 7 Ekim’den itibaren iki tarafta taktik zaferler için el yükseltebiliyor. Bu noktada İsrail’in daha gözü kara olduğunu da görüyoruz. Tel Aviv, stratejik olarak kayıpta olan taraf olduğu için taktik zaferlere daha çok ihtiyaç duyuyor. Unutmayalım 7 Ekim saldırısı çok ciddi bir eylemdi. İsrail için her şeyi değiştirdi. İşgal üzerinden güvenlik devşiren İsrail’den işgal etse dahi güvenlik devşiremeyen bir İsrail’e kayış çok kısa bir süre zarfında oldu. Gazze savaşının İsrail adına kazanılmaz oluşu, İsrail’i cezalandırma eylemlerine sıkıştırdı. Dışarıdan, en önemlisi de ABD’den aldığı destek İsrail’i stratejik kazanca taşıyamadı hatta tam tersi Uluslararası Adalet Divanı’na giden süreçte de göreceğimiz üzere İsrail’in Filistin politikası sorgulanır hale geldi. Kısaca İsrail, bir kısır döngünün içerisine sıkışmış durumda. Taktik zaferler ve cezalandırma eylemleri tek yapabildiği şey fakat bu sınırlar dahilinde ne yaparsa yapsın kendisine stratejik kazanç yolunu açamıyor. İsrail için stratejik kazanca ulaşmak artık çok zor, bu nedenle de taktik zaferleri getirecek el yükseltici, tehlikeli hamlelerden vaz geçmiyor. Ayrıca Netanyahu hükümetinin bu hamlelerden bir iç politik beklentisi de var. Unutulmamalı Netanyahu hükümeti, ABD, İran politikasına bir türlü karar veremediği için ve İsrail toplumu hala bir günah keçisine (günah işlemek dışında bir seçeneği kalmamış aktöre) ihtiyaç duyduğu için de başta. Zaman kazanmak ve ABD’nin Ortadoğu politikasında bazı eksen kaymalarını bekleme lüksünü Netanyahu kendinde görüyor. Zaman daraltıcı etmen, rehinelerin durumu, aileleri ve toplumun bir kesimi için muhakkak önemli ama kaybetmeyi kabul etmek de bir o kadar zor. İsrail muhalefetinin İsrail’in caydırıcılığı konusunda hala son derece ölçülü bir kibirle hareket ettiğini ve gerçek resmi görmemekte inat ettiklerini biliyoruz. Ayrıca İsrail muhalefetine beterin beteri olduğunu hatırlatan gelişmeler Sde Teiman üssünde yaşandı. İsraillilerin güç kullanırken esir ve mahpuslara ilk kez kötü davranma eylemi içinde olmadıklarını, bu yolun 7 Ekim sonrasında bizzat İsrail karar alıcıları tarafından açıldığı, sivillerin toplu cezalandırılmasının/ aşağılanmasının İsrail’in caydırıcılığının parçası olarak görüldüğüne yönelik açıklamaların televizyonlardan filan canlı yayınlandığı günlerden geçiyoruz. Ancak bunun karar alıcılar tarafından şiddetin dayanılmaz biçimi olarak kendi kontrollerinde kullanılması meselesi ile karar alıcıları daha fazla şiddet kullanmaya itecek grupların tatmin olmadıklarında gücü eline geçirmek için müdahale etme cesaretini kendilerinde bulmaları arasında fark var. Birincisi sizi haydut devlet ya da soykırımcı devlet yapar ama ikincisi gerçekleşiyorsa çöken bir devlet olduğunuz gerçeği ufukta belirir. İsrail’in çökmek için fazlasıyla güçlü olduğunu göstermek için de yeniden taktik zaferlere ve merkez eliyle yapılan cezalandırma eylemlerine yani el yükseltmeye sığınılır. 

Direniş ekseni tarafı el yükseltir mi?

Öte tarafta el yükselten farklı taraflar var. Her ne kadar İran, Hizbullah ve Hamas Direniş Ekseni dahilinde koordineli hareket ediyormuş gibi görünüyorlarsa da meşruiyeti devşirdikleri hikâye ve bu hikâyenin gereklilikleri konusunda farklı ihtiyaçlara sahipler. Örneğin Hamas, Gazze savaşının İsrail açısından kazanılamaz bir savaş olduğunu da göstermek mecburiyetinde. Hizbullah aynı anda hem direniş ekseninin en güçlü caydırıcı gücü hem de hareket serbestliğini elinde tutan bir aktör olduğunu kanıtlamak zorunda. İran ise "stratejik sabır" politikasının bir tür güçsüzlük ifadesi olmadığını, sınırlandırma ve bekleyiş kararından kazanç devşirerek kanıtlamak zorunda. Dolayısıyla, İran, Hizbullah ve Hamas, stratejik zafere İsrail’den daha yakın olsalar da taktik zaferlere hala ihtiyaç duyabilirler ve el yükseltmeyi koordineli ve sınırlı da olsa bağımsız olarak tercih edebilirler. Açıkçası Nasrallah’ın son açıklamaları Hizbullah’ın en azından bu tür bir taktik zafer için hareket edebilecek (mutlaka edecek değil ama) bir aktör olduğunu tekrar hatırlattı. Lübnan’da halkın daha fazla savaş istemediği biliniyor, Lübnan’ın karar alıcıları arasında Hizbullah’ın ortakları olsa da Lübnan yaşamak isteyen bir yer. Nasrallah da, gözlemcilere göre, Lübnan da bir yanda yas ve cenazelerin bir yanda partilerin yapıldığını bilen bir siyasi olarak son konuşmasını yaptı, İsrail’den çok Lübnan halkına seslendi ve Hizbullah’ın gelecek adımlarını Lübnanlıların gözünde meşrulaştırmak için İsrail tehdidini kullandı. Son bir haftadır Lübnan’ın üzerinde uçan F16’ların çıkardığı sonik patlamalar da zaten “İsrail tehdidini” hatırlatmaktaydı. Dolayısıyla İran, Hizbullah ve Hamas’tan el yükseltmeye hazırız mesajı gelmeye, İran’ın, Hamas’ın ve Hizbullah’ın ayrı ayrı misilleme yapmaya hakkı olduğu mesajı verilmeye devam etti. Bu arada, İran’ın Hizbullah’ın misilleme yapmasına olanak verecek, böylece kendini ve Tahran’ın ABD ile kapı ardında sürdürdüğü pazarlıkları koruyacak bir pozisyon alacağını söyleyenler de var. Olasıdır ama şaşılacak da bir şey yok. İran’ın direniş eksenine yaptığı yatırımın temel nedenlerinden biri sahada el yükseltme için ara araçlara sahip olmayı arzu etmesiydi. Tahran’ın desteklediği, Tahran’ı destekleyen Lübnan ve Suriye’deki milis varlık böyle bir ara el yükseltme seviyesini baştan beri temsil ediyor zaten.

Anlaşma beklentisi

Fakat, tarafların bu Perşembe gerçekleşecek / tekrar canlandırılacak İsrail-Hamas müzakereleriyle ilgili olumlu sinyal vermeleri el yükseltme sınırını hala bölgesel savaş eşiğinde tutma kararında olduklarını da gösteriyor. İran ve İsrail’in cumburlop diye bir doğrudan kontrolsüz askeri karşılaşmaya atlaması için çok açık nedenleri var. İki tarafın da bu tür bir karşılaşmadan kazanabilecekleri, olası kayıplarından daha az zira iki tarafın da hem kapasite hem de kapasite kullanımı konusunda ciddi sınırlılıkları, içinde bulundukları yıpratma harbi esnasında görünürlük kazanmış zayıflıkları var. Ayrıca her iki tarafından da ABD politikalarından beklentileri var. Gelecek günlerde Demokrat Parti Kongresini düzenleyerek resmi olarak başkan adayını duyuracak. Harris ve Walz, sarpa saran dış politika mevzularında bir şeyler söyleyip hiçbir şey söylemeye oynuyorlar. Şu anda Harris, Trump karşıtı koalisyonu kendi adı altında hareket etmeye ikna etmiş gözüküyor ki anketler ve kampanyaya akan para bunu gösteriyor. Buna zarar verecek bir adımın atılması konusunda son derece hassaslar. Netanyahu tamamen Trump’ın seçileceğinden emin olmadığından, Demokrat Parti ve ABD’nin Ortadoğu girişimini öldürecek bir adım atmaktan çekiniyor. Zaten içinde bulunduğu savaşı ABD desteği olmadan sürdüremez, ABD savunması olmadan da kendi caydırıcılığını nükleer silah politikası dahil politikalarını tamamen revize etmeden yapamaz. Bu nedenle İsrail Gazze’de tekrar operasyon sinyali verir, TV’lerde Filistinlilere tecavüz etmeyi savunurken, Netanyahu 15 Ağustostaki müzakerelere temsilci göndereceğini açıkladı. İran, ABD’leri ile nükleer pazarlığı (bu pazarlığı sürdürmek için gerçek bir neden olsun olmasın) sürdürmek istediği mesajını iletiyor. Dış İşleri bakanlığına geleceği söylenen isimler 2015 Anlaşmasına giden yolda beraber çalışan, ABD ve Batı’nın tanıdığı isimler. Hoş, Kasım’a ve Trumplı günlere ne kadar kaldı ki denecek, ABD-İran hattında iki-üç ayda ciddi bir şey olması mümkün değil ama unutulmamalı Demokratların hala kazanma şansı var ve Tahran, İran’ın (Ortadoğu’da el yükselten, direniş eksenini kontrol eden ve İsrail’i vurmaya cesaret eden İran’ın) ABD ile anlaşarak uluslararası ekonominin parçası olmasını, böyle bir zafer anını hayal ediyor. O nedenle BM İran temsilciliği, İran’ın 15 Ağustos’ta gerçekleşecek görüşmelere zarar vermek istemediğini, İsrail’e yanıtını erteleyebileceğini ya da ılımlı bir sınırda tutma eğiliminde olduğunu duyurdu. Zaten biz vurmasak da birileri vurabilir, Hizbullah da vurabilir, Hamas da vurabilir, Husiler de vurabilir (ki ABD, geçtiğimiz hafta Suudi Arabistan’a yönelik saldırı silahlarının satışı ile ilgili ambargosunu kaldırmak için harekete geçti) tonundalar. 

Sinvar neden olumlu sinyal verdi? 

Yahya Sinvar’ın seçiminin Hamas’ın verdiği direniş sürecek mesajı olduğu açık. Sinvar, Haniye’nin anlaşma yanlısı tutumunu zaman zaman eleştirmiş bir isimdi de. Ayrıca, Hamas’ın askeri kanadı ve Sinvar’ın hala Gazze’de olma kararını göstermeleri, İsrail’in Gazze savaşı için koyduğu hedefin gerçekleşmeyeceği sinyalini de içeriyor. Ayrıca Sinvar seçildiğinde İsrail ile bir anlaşma için şartlarını Gazze’den tamamen çekilme, Filistinli mahkumların serbest bırakılması ve savaş sonrası Gazze’de Filistin Yönetiminin kontrolü planının reddi olarak açıklamıştı. Bu şartlar Hamas var olacak ve Filistin davası Hamas’tan sorulacak demek özetle. Hamas, her ne kadar Katar, Türkiye, Arap ülkeleri, İran dengesini korumak zorunda olan bir ülke olsa da 7 Ekim’e giden kapasite inşası, askeri direnişin yolu İran’dan geçtiğinden Sinvar’ın bu mesajı bozuk olan bölgesel dengeleri daha da rahatsız edebilecek bir potansiyel de taşıyordu. Bu yüzden Sinvar, bölgeye seslenmek ve dengeyi koruyabilecek bir Hamas yönetimi resmi vermek için İsrail ile arabulucuların ittirdiği, bölgenin, Türkiye’nin ve AB’nin desteklediği bu müzakereye/ anlaşma için bir araya gelmeye olumlu baktığını gösterdi. Akıllıca bir hareket, ayrıca İsrail masaya Hamas ile oturduğu müddetçe Hamas siyasi olarak Filistin davasının en önemli savunucusu olarak ortaya çıkıyor. Peki bir sonuç çıkar mı? Yukarıda saydığımız el yükseltme /düşürme dinamikleri tarafların neden yeniden ve sahada kan dökülmesine rağmen masaya oturduklarını açıklıyor. Geçici bir sonuç çıkması için daha az sebep var ama masada oyalama süresi de bu sefer kısa ve geçici sonuç çıkmaz ise el yükseltmenin korkutucu ve taraflar açısından büyük kazanç vaat etmeyen dinamiğine geri dönülecek. Geçici sonuç (sınırlı/geçici ateşkes, sınırlı esir-mahkum takası, Gazze’nin orasından burasından geri çekiliş- İsrail Hamas’ın Gazze’nin kuzeyinde var olmasını istemiyor mesela-, sınırlı insani yardım geçişine izin, Mısır-Gazze sınırında geçici düzenlemeler vb) çıkarsa kalıcı bir sonuç için bölgesel güç dengesinin oturmasını beklememiz gerekecek ki bundan şimdilik çok çok uzaktayız.