Röportaj Kaynak: Deniz BAŞARAN 01.06.2024 10:00

"Zaten anlaşılsam, yazar mıydım bilmiyorum"

''Ses ve Toz'' kitabından dizeler dökülüyor dilimin ucundan güne. Şiir sevenlerin Kedi Mevsimi, Ses ve Toz, İncirin içindeki Arı'yla tanıdıkları Mehtap Meral'in bir de söyleşilerden oluşan kitabı var; Şair Gibi Sevmek. Bu hafta sonu en sevdiğimiz şairden bir şiir kalsın yanımıza diyerek soruyorum sorularımı...

Hepimiz şiir severiz. En özel günlerimizde sevdiklerimize şiir ile hediyemizi veririz. Birkaç dizeden yararlanırız birbirimize duygularımızı aktarmak için. Öyleyse neden şiir kitapları alanlar az? Bir şair olarak nasıl değerlendiriyorsun bu gerçeği? Mesela senin yazmanı etkiliyor mu?

Her dönemin başka gerçekleri var. Şiir her ne kadar çok paylaşılıyor olsa da şiir kitaplarının yeri hayatımızda paylaşıldığından daha azdı her zaman. Şimdi ise neredeyse yok oldu. Artık yayınevlerinin şiir basmak istemediği, kitabevlerinde şiirin bulunmadığı bir dönemden geçiyoruz. Bu bir okur olarak canımı çok acıtsa da bir şair olarak bana daha çok yazdırıyor sanırım. Çünkü toplum, yaşadığım evren beni ne kadar az anlıyorsa ben o kadar kendi içime dönüyor, ait olabildiğim başka bir dünya yaratmaya çalışıyorum kendime ve bu dünyanın içinde şiir ve müzik başta olmak üzere sanat var. Zaten anlaşılsam, herkesin şiiri anladığı, öyle yaşadığı bir dünya olsa yazar mıydım bilmiyorum. Yaşamak daha çekici olurdu o zaman yazmaktan.

Son kitabın olan İncirin içindeki Arı kitabıyla 75. Yunus Nadi Şiir Ödülünü aldın. Ne hissettirdi bu duygu? Onaylanmak sanatçı ya da şair için ne ifade ediyor?

Ben bu ödülü herkesin evlerine kapandığı bir dönemde pandemide aldım. O yüzden benim için bu, ödülün kendi değerinin dışında bambaşka anlamlara da sahip oldu. Ödül töreni yapılamadı. Maalesef maskelerleydik. Küçük ama samimi bir odada ödülümü alırken çok mutluydum. Bunca yalnızken şiirimin okunması ve böyle değerli bir ödüle layık görülmesi çok onurlandırdı ve motive etti beni. Belki sahne sanatlarıyla uğraşmanın da verdiği bir duyguyla alkışı, şiirimi paylaşmayı seviyorum. Sayısal bir şeyden bahsetmiyorum. Değer verdiğim böyle köklü bir ödülü almak belki ilk kez şair hissettirdi. Evlere kapansak da, dünya neredeyse dursa da hayat devam ediyor ve hayatın ödülleri olacak diye fısıldadı bu ödül bana. Yannis Ritsos’un Cevat Çapan çevirisiyle en sevdiğim dizelerden birini söylemek isterim burada. “Aşka ve şiire inanıyorum”. Ne de olsa onaylanmasa da yazacak, sevilmese de sevecek olan bir ırktanım. Aksi bu kocaman evrene haksızlık olur

Sen aynı zamanda şarkı da söylüyorsun. Hatta söz yazıp beste de yapıyorsun. Aşk ismiyle çıkan ilk albümün bir tango projesiydi. Ardı sıra birçok albüm geldi. Şimdi dijitalleşen bir dönemdeyiz. Sen de farklı üretimler içindesin. Bir müzisyen olarak bu dönem sana neler hissettiriyor?

Yorucu. Çünkü artık eserlerin üzerinde yeteri kadar düşünülmediğini hatta hissetmek için bile vaktimizin olmadığını düşünüyorum. Ne kadar bunun dışında kalmaya çalışsak da, çemberini içinde ya da dışında yer alsak da buradayız ve artık her hafta bin şarkı doğuyor. Nasıl dinleyeceğiz, nasıl bulacağız, nasıl görüleceğiz? Ama işte yukarda söylediğim şey oluyor o anda. Bu öyle derinden gelen bir duygu ki yazmaya, söylemeye devam ediyorsun. Yorulsan da, kırılsan da, mutlu olabildiğin o küçük anları taşıyarak. Bu da yetiyor demek ki. Yoksa bakıyorum benim de yirmi yılı geçmiş sektördeki varlığım.

Konservatuar okumak işi kolaylaştırıyor mu?

Müzik eğitimini çok önemsiyorum. Ben Marmara Ü. Müzik Eğitimi Bölümünden Keman Ana sanat Dalı Mezunuyum. Bunun hayatıma kattıkları yadsınamaz. Eğitimin insanı duygusuzlaştırdığına dair çok cümle duydum bugüne kadar ki hiç katılmıyorum. İçine düşünce de katılmış bir duyguyu yeğlerim her zaman. Diğeri ergenlikten sonra geçilebilmesi gereken bir şey bence. Sevmek güzeldir ama sevmek üzerine düşünmek bir çaba gerektirir ve çok katmanlı duygular oluşturur insanda. Ben düşünerek hissettiklerimi derinleştirmeyi seviyorum bu yüzden konservatuar okumak benim işimi zorlaştırdı. İyi ki.

Şiir bestelemek özel bir yetenek gerektiriyor. O duyguyu müzik olarak yansıtmak, şair gibi bakabilmek algılayabilmek gibi bir sorumluluğu da var. Söz yazmak ya da bestelemek ile şiir bestelemek arasındaki o ince çizgiyi senden duysak?

Bu sanırım değişken bir şey. Ben şarkı sözü ve şiiri hep birbirinden ayırdım. Bu sebeple kendi şiirlerimi daha serbest formlarda tasarladım. Bestelenmeye de pek uygun değiller gibi gelir hep bana. Yine de belki bir gün bir besteci hissedecek ve besteleyecektir. Şiir bestelerim ise hep benim çok etkilendiğim şiirlerden doğdular. Şiirin kendi müziğine yaklaşmayı seviyorum. Eğer onun ritmini bozarsam biliyorum ki doğru ve kalpleri titretebilen bir şarkı doğmaz. Yine de bir bestenin kalıcılığını gösteren şeyin zaman olduğunu da biliyorum. Ama şunu söyleyebilirim ki şiirle vakit geçirmek gerek onu bestelemek için. Ben onun ritmiyle uzun uzun gezerim mesela. Yollarda yürürüm, onunla uyanırım, sokağa o şiirle bakarım. Yoksa utanırım şiirden. Şairinden de elbette.

Müzik bestelemek ile şiir yazmak arasında senin için fark var mı? Yani Müzik ve Edebiyat ne kadar kardeş gibi gözükse de ayrı dallar. Hangisi daha çok haz verir? Hangisi öncelikli?

Bunun için hep Metin Altıok’un benim de bestelediğim ''İzin Verin de'' adlı şiirden o çok sevdiğim dizeyi söylerim. “Biri dostumsa sevgilimdi öteki” Şiir benim hep dostumdur. Müziğin ne yapacağını hiç bilmiyorum.

Edebiyat içinde sadece şiir ile mi var olacaksın? Başka tür de kitaplarınla karşılaşacak mıyız?

Henüz yayınlanmamış başka formlarda çalışmalarım da var ama yayınlar mıyım bilmiyorum. İçime gerçekten sinerse belki bir gün!

Yeni projelerin var mı? Son dönem nelerle ilgileniyorsun?

Youtube’a kanalım için çok sevdiğim şarkıları söyledim, sevdiğim sanatçı dostlarımla söyleştim. Yakında bunları yayınlamaya başlayacağız. Onun dışında okuyarak, yazarak, müzik, sinema ve sergilerle geçiyor hayatım. İyi de geliyor bu bana.

Sinemada da sesinle buluştuk. Mutluluk filminin müziklerinde bir eser seslendirdin. Hatta çok izlenen dönem dizilerinden 'Öyle bir geçer zaman ki'nin çok önemli sahnelerden birinde Memikoğlan türküsünü okudun. Sosyal Medya da viral oldu, çok izlendi. Bu anlamda yine yaptığın bir çalışma var mı? Yönetmenlerle aran nasıl?

Bu bahsettiğiniz çalışmalar yine hayatın doğal seyrinde gerçekleşen sürprizlerdi. Sevgili Ferhat Livaneli’nin dershanesinde keman dersi verirken ki orası aynı zamanda Livaneli’nin stüdyosuydu ''Mutluluk'' filminin iki eserini söyledim. Yine Livaneli’nin Memikoğlan eserini bir mekanda söylerken senaristi çok değerli Coşkun Irmak beni dinlemiş ve yıllar sonra Memikoğlan’ı benim söylemem için ısrarcı olmuş. Böyle doğal denk gelişleri daha çok seviyorum. Sen üret diyorum kendime onlar yolunu bulacak. Neyi çekersen o da diğer uçtan çeker bunu artık öğrendim. Bu yüzden benim değil şarkıların arası iyi olur umarım.

Çünkü bizden çıkınca zaten şarkılar herkesin!