Röportaj Kaynak: Deniz Başaran 22.06.2024 07:12

Nurhan Uslu'dan Özbekistan'da bir gölge oyunu

Nurhan Uslu çok uzundur tiyatro sahnelerinde. Çocuk oyunlarından büyük oyunlara kadar kimi zaman sahne de oyuncu, kimi zaman yöneten. Kimi zaman atölyelerde eğitim verirken kimi zaman da tiyatro söyleşilerine sohbetlerine imza atıyor.
Nurhan Uslu'dan Özbekistan'da bir gölge oyunu
Şimdilerde Özbekistan'da bir gölge oyunu yönetiyor. Aklıma takılanları soruverdim 'İyi Bayramlar' derken.

Ne kadar oldu sahnelere çıkmaya başlayalı? Sence şu ana kadar en yoğun oyun yılın hangisiydi? Neler yapmıştın?

Yirmi beş yıldır sahnelerdeyim. Mask-Kara Tiyatrosu benim önce okulum oldu. Her şeyi orada öğrendim. Şimdi Mask-Kara Tiyatrosu’nun Genel Sanat Yönetmeniyim. Sizin de bahsettiğiniz gibi tiyatro adına birçok iş yapıyorum. Yazıyorum, yönetiyorum. Oynuyorum, eğitimler veriyorum. Yurt içi ve yurt dışı tiyatro festivallerine yoğunlukla katılıyorum. Tabii bu festivallere bazen oyunumuzla, bazen Workshoplar düzenliyorum. Veya meslek alanımızla ilgili söyleşilerle yer alıyorum. Özel tiyatro yapmanın zorluğu sizi birçok alanda eğitiyor. Uzmanlaştırıyor. Anlattıklarım yoğunluk sorunuza da bir cevap aslında. Bizde iş bitmez. Biterse de biz yaratır var ederiz.) Geçmişte Devlet Tiyatrolarında da oyunlar oynadım. Rejilere yardımcı oldum. Bu benim için büyük keyifti. Şimdi de bu keyfi yaşamak istiyorum. Sadece sahneye çıkıp oynamak en büyük arzum. Bu benim için bir lüks. Bu lüksü çok yaşamak istiyorum.

Bir oğlun var. Annelikle sahne nasıl gitti? Yaşamına uyum sağlamakta zorlandı mı? Sanırım o da sanatla ilgili değil mi? Seçiminde sen etkili oldun mu?

Evet 16 yaşında bir oğlum var. Sahnede doğdu, sahnede büyüdü desem yeridir. Onu kuliste uyutur, biz sahnede oyunumuzu oynardık. Bazen oyun arasında uyanıp o uykulu haliyle biz sahnede oynarken içeri girerdi. İlk zamanlar ne yapacağımı şaşırırdım. Fakat eşim bu konuda çok doğal davranırdı. Onu kucağına alır hiçbir şey olmamış gibi oyununa devam ederdi. Bu doğallık seyircimizin bize sempatiyle bakmasına neden olurdu. Zaten seyirci doğal olmayanı reddeder. Oyuncunun rol kesmesini hiç sevmez. Ben de ustam hocam ve eşim olan Nazif Uslu'dan bu doğallık üzerine çok nasihat dinledim. Önceleri çocuğumuza bakıcı tutmayı düşündük fakat sonra vazgeçtik. Onu bizden başka kimse daha iyi anlamaz ve eğitemezdi. Bunu o süreçlerde gördük. Küçücük yaşına rağmen ülkenin üçte ikisini gezmiştir. Bu yaşına rağmen birçok ülkeye yalnız başına gönderdik. Önce Mimar Sinan Devlet Konservatuvarı, sonra da bir buçuk yıl yurt dışında Klasik Bale okudu. Çünkü onun hayali dünyada dans etmek. Yani tiyatroyu seçmedi. Şimdi ülkemde benim yanımda yani İstanbul’da eğitim görüyor. Çünkü geri getirdik. Farklı bir ülkede yaşamak okumak; tek başına yurtta kalması o yaşta bir çocuk için hiç kolay değil. Tabii bizim içinde hep merak konusuydu. Tabii bir de özlem... En sonunda ikna edip geri getirdik. Çok makul bir çocuk, bize hiçbir zaman sıkıntı yaratmadı. Tabii şu an ki yaş itibariyle ergenlik dönemi. Onu izliyoruz ve anlamaya çalışıyoruz. Bebekliğinden beri onu gözlemleyerek, anlamaya çalıştık ve davranışlarımızı ona göre belirledik. Onu büyütürken kendimiz de büyüdük. Ondan çok şey öğrendik. Bizler tek çocuğu olan her ebeveyn gibi amatör anne-babayız sonuçta. Hayatı birlikte geliştirip kurduk. Tabii ki bu halen devam ediyor. Sanırım onunla ilgili tasamız hiç bitmeyecek. Bizim için en önemlisi nitelikli bir insan yetiştirmenin zevkini yaşamaktı. Maceramız devam ediyor. Bale ile seçiminde biz hiç etkili olmadık. Çocukken izlediği bir bale gösterisi onu çarpmış ve kafaya koymuş ben de bu işi yapacağım diye. Bizde onun isteğine saygı duyduk ve istediği okulu okuması için elimizden geleni yaptık. Tabii tiyatroyu tercih etseydi belki daha mutlu olurduk. Ama bizim değil, onun mutluluğu önemli olan.

Zaman seni yurt içindeki sahnelerden yurt dışına getirdi. Şimdilerde Özbekistan’da bir oyun yöneteceksin. Hatta dört yönetmen farklı oyunları yöneteceksiniz? Bu seni heyecanlandırıyor mu? Biraz hikayesini senden dinlesek.

Evet yurt dışında oyun yönetmek, bir rejisör olarak ülkemi temsil etmek benim için büyük bir onur. Birçok ülke de farklı tiyatrolarla ilişki içerisindeyiz. Birbirimizin oyunlarını izliyoruz. Rejilerimizi görüyoruz. Dostluklar kuruyoruz. Şimdi sıra Özbekistan'da. Türki Cumhuriyetlerin birçok önemli tiyatro festivalleri var. Ben de birçoğunda yer aldım. Seçici kurullarda görev alıp jürilerinde yer aldım. Özbekistan Tiyatro Birliği Uluslararası İlişkiler Bölüm Müdür'ü Doç.Dr. Aybek Kopadze Veysaloğlu özellikle sahneye koyduğum çocuk oyunlarını izlemiş, benden bir kukla oyunu sahneye koymamı rica etmişti. Ben de teklifini 'Kukla' değil 'Gölge oyunu' olmak üzere kabul ettim. Kabul ettiler. 14 Haziran itibariyle Özbekistan’da çalışmalara başladık. Tabii ki benim için yeni insanlar farklı kültürler çok heyecan verici. Dört yönetmen olarak hepimiz farklı şehirlerdeki devlet tiyatrolarında rejilerimizi yapacağız. Fakat Kurban Bayramı’nın ilk günü dört yönetmen Semerkant da buluşup birlikte bayramlaştık. Bu da çok güzel oldu.

Mutlaka ki zorlukları olacak. Seni en tedirgin eden konu ne?

Beni tedirgin edecek bir şey yok aslında. Çünkü Özbekistan'daki çalıştığım tüm oyuncular iyi eğitimliler. Bende beden dili ağırlıklı çalışacağım. Rejisini yaptığım oyunda hiç söz yok, bu nedenle de çok iddialıyım. Dünyanın her yerinde dil engeli olmadan seyircisiyle buluşacak bir oyun yapıyorum. Sanırım oyunun ilk uluslararası festivali de kasım ayında Mardin'de olacak. “Mardin Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatro Festivali”. Tabii bu oyun dünyanın birçok yerinde sergilenecek. Bu anlamda da çok mutlu ve heyecanlıyım.

Uluslararası oyunlar Türkiye'de sahnelendiğinde izlerken neler dikkatini çekiyor? Olumlu ve olumsuz yönleri neler? 

Farklı bir dilde oyun izlerken 'Hareket'in daha fazla olmasını tercih ediyorum. Sözün yoğun olduğu oyunların seyirciyi fazlasıyla sıktığını gözlemliyorum. Bu da bana olumsuz yansıyor. Çünkü tiyatro, seyircisiyle var olan bir sanat. Ben rejisörüm. Her rejisör profesyonel bir seyircidir aynı zamanda. Seyirci izlemek için para verir. Biz para alırız. Ve bu da profesyonel bir gözle bakman gerektiğini anlatır. Seyirci neden nasıl etkilenir. Neye güler, neye ağlar. Reji de bunu çözemezsen işin zordur. Oyuncu en ufak bir zamanlama hatası yapar ve sözünü tavrını doğru veremezse, istediğin etkiyi alamazsın. Bu da bizim başarısızlığımızdır. Bu nedenle uluslararası festivallere katılan tiyatro gruplarının dikkat etmesi gereken çok şey olduğunu düşünüyorum. Yani ülkesinde oynadığı herhangi bir oyunu festivale katmamalı. Çok değerli bir iş olabilir. Bulunduğu ülkede çok seyirci talebi olabilir. Bunlar çok önemli değil. Festival oyunu diye bir şey var. Buna dikkat etmeli. Yani ben festivallere yönelik özel bir hikayeyi çok özel bir şekilde taşıyacağım demesi lazım. Ülkemde gerçekleşen festivallerde de çok hatalar yapılıyor. Kurum ismi verip kimseyi rencide etmek istemem. Ama çok sübjektif tercihler yapılıyor. Bu da hiç hoş olmuyor.

Özellikle takip ettiğin yönetmen oyuncu veya kitaplar neler?

Özellikle takip ettiğim yönetmen öncelikle tabii ki Nazif Uslu. Makedonya dan Dejan Projkovski. Ben Peter Brooks’un boş alan teorisine çok inanan biriyim. Boş olan her alan da sahne alabilir, oyunlarını oynayabilirsin. Sahnenin ışığı, gündüz güneş, gece aydır. Çünkü tiyatro oyunculuk sanatıdır. Teknik arkadan gelir. Bunun dışında tabi ki Türk Tiyatrosu ve Dünya Tiyatrosu'nda çok değerli tiyatro insanı var. Olabildiğince her şeyi takip etmeye çalışıyorum.

Yönetmen ve Oyuncu Nurhan Uslu olarak hedefinde neler var? Tiyatro oyunu yazmayı düşünüyor musun?

Bir müzikal yapmak en büyük arzum. Oyun yazma konusuna gelince denemelerim var. Fakat ben başkalarına gösterdiğim müsemmayı kendime gösteremiyorum. Kendime çok acımasızım. Başkalarında eleştirdiğimin en ufak noktası bile bende olmamalı. Böyle olunca da yazmalarım sadece denemeden öteye geçemiyor. Şimdilik durum bu. Bakalım ilerde ne olur, bilemem. Ama sahneye müzikal koyma hayalim, diğerinden daha gerçekçi.