Güncel - Yaşam Kaynak: Aleksey Yerhov 04.04.2024 02:30 Güncelleme: 04.04.2024 02:04

Avrupa - Atlantik'in yaşlı adamı

Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Yerhov, YeniBirlik okurları için "Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün, nam-ı diğer NATO bloğunun 75. kuruluş yıl dönümü"nü kaleme aldı. ***
Avrupa - Atlantik'in yaşlı adamı

Bu günlerde, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün, nam-ı diğer NATO bloğunun 75. kuruluş yıl dönümü kutlanmaktadır. Bu, hem bir insan hem de askeri-siyasi bir örgüt için ciddi bir yaştır. Böyle bir yıl dönümünde, sadece tebrikleri kabul etmek değil, aynı zamanda hayatını değerlendirmek vakti geliyor; yani neler yapıldı, ne ile gurur duyulabilir ve ne ile duyulamaz, hangi hatalar yapıldı ve bunlar nasıl düzeltilebilir. Bir yüzyılın üç çeyreğine eşit yaşamı boyunca yolunda pek çok heyecan verici olay yaşayan ‘yıl dönümü kahramanımız’ın hatırlayacağı kesin çok şey var. Bunların sonuçları nedir? Onlara hayran olmak mümkün mü? Pişman olacak ne var? Haydi bir göz atalım.

1949 yılında NATO’nun kurulmasının temel amacı, birinci genel sekreterinin “Rusları dışarıda, Amerikalıları içeride ve Almanları aşağıda tutmak” şeklindeki alaycı tutumunu bir kenara bırakırsak “demokratik Batı dünyasının” Sovyet saldırganlığına karşı savunulması, baş düşman ve ana tehdit ilan edilen SSCB’nin “stratejik açıdan dizginlenmesiydi.” Ancak şunu da belirtmemiz gerekir ki, neredeyse yarım yüzyıl boyunca İttifak, üyelerinin savunma bütçelerini hiçbir özel adım atmadan başarıyla harcadı, zira saldırgan, nedense saldırmıyordu, sonuçta da saldırmadı. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından önce blok kendi başına tek bir operasyon bile yürütmedi. Evet, Kore ve Karayipler gibi, bazen gezegeni nükleer savaşın eşiğine getiren krizler yaşandı; çok fazla sayıda sözde düşük yoğunluklu çatışmalar yaşandı, ancak tüm bunlar ile NATO değil, onun üyeleri, özellikle de ABD uğraştı.

Bu arada, İttifak’ın SSCB’nin çöküşünü kendi hanesine doğrudan bir kazanç olarak kaydetmesi pek mümkün değil: NATO ülkeleri bu kaleyi kuşatmadı; şu anda Rusya’daki ve yurtdışındaki birçok kişinin düşündüğü gibi, bu kale onlara içeriden, o zamanki Sovyet liderliğine sızan bir grup hain tarafından devredildi.

Ancak artık “ana saldırgan” ortadan kalktığında, ‘yıl dönümü kahramanımız’ faaliyetlerini artırdı. İlk olarak, “sahipsiz” kalan sahaları aktif bir şekilde “ele geçirmeye” başladı. İttifak, son derece saf olan Sovyet liderlerine cömertçe verilen sözleri unutarak, zamanında “Drang nach Osten” sloganı ile Hitler’in yaptığı gibi yoğun bir şekilde Doğu’ya yöneldi. Kötü şöhretli genişleme “dalgaları” başladı: 1999 - Macaristan, Polonya ve Çekya, 2004 - Bulgaristan, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Slovenya ve Estonya, 2009 - Hırvatistan ve Arnavutluk, 2017 - Karadağ, 2020 - Kuzey Makedonya ve son olarak Türkiye'nin “tensipleriyle” - Finlandiya ve İsveç. Doğal olarak hiç kimse Rusya’nın görüşleri ve güvenlik çıkarlarıyla ilgilenmiyordu.

Dürüst olmak gerekirse, tüm bunlar açıkçası kurnaz bir köylünün, ya komşusunun ciddi şekilde hasta olmasından ya da toprağı mirasçısız bırakmasından yararlanarak topraklarını yavaş yavaş “ele geçirdiği” günlük yaşamdan bir sahneye benziyordu. İnşallah hikaye tutar. Belli bir zamana kadar tutuyordu.

Toprakları ele geçirmekle yetinmemişlerdi; iradeyi dikte etme, bunu yapmak için de güç gösterme ihtiyacı duydular. Tam bu noktada, artık ortada eşit güce sahip bir rakip kalmadığında, NATO eski Yugoslavya’yı vahşice, canavarca bombaladı. Siviller dahil binlerce kurban vardı, ancak Balkanların köklü sorunları çözülmedi, yerel çatışmalar hala fünyesinin çekilmesini bekliyor. Eğer patlarsa, herkes etkilenir. Gurur duyulacak bir şey var mı?

NATO’nun Libya’daki operasyonu da ya özenli ve tarafsız bir araştırmacı-tarihçiyi ya da belki de İttifak’ın bu ülkeye karşı işlediği suçları soruşturmaya hazır bir savcıyı bekliyor. Çünkü NATO, hiç tereddüt etmeden, Cemahiriye’nin meşru hükümetini devirdi, liderinin vahşice öldürülmesini sağladı ve ülkedeki tüm halkı bugüne kadar içinden çıkamadığı uzun vadeli bir felakete sürükledi. Brüksel’deki entelektüel planlamacıların stratejik amacı gerçekten bu muydu? Cevap olumlu ise, bu durumda kesinlikle bir savcıya ihtiyaç var.

Ve “pastanın üzerindeki çilek” olarak Afganistan’daki NATO operasyonu. Milyarlarca dolarlık harcamalar, binlerce askerlik birlikler, Müslüman düğünlerinin ve diğer halka açık etkinliklerin bombalanması gibi savaş suçlarının bir sonucu olarak yerel halk arasında verilen büyük kayıplar. En sonunda ise, yalnızca Amerikalıların ve onların “vekillerinin” Vietnam'dan tahliyesiyle kıyaslanabilecek derecede utanç verici bir kaçış. Daha sonra müşkülpesent Alman milletvekilleri buna “stratejik yenilgi” diyeceklerdi. Daha iyi tarif edilemez.

Brüksel’dekiler, kendi kuruluşlarının “savunmacı doğası” hakkında konuşmayı sever. Peki, yukarıda sayılanların hepsi gerçekten savunma mı? Kimden?

İşte NATO 75 yaşında. İnsani standartlara göre bu yaştakiler genelde yaşlı sayılır. Ancak ‘yıl dönümü kahramanımız’ hiç de öyle göstermiyor: Dünya çapındaki 750 üste konuşlu olanlar da dahil 3 milyondan fazla askeri personeliyle birlikte eskiden olduğu gibi tehlikelidir. Şimdi yine savaş trompetinin sesini duyuyor, doktorların ve arkadaşlarının tavsiyelerinin aksine genç bir güzelle evlenmek isteyen yaşlı ama genç görünmeye çalışan bir adam gibi yine kaslarını gösteriyor ve kasılıyor. İnsani açıdan şöyle anlamak mümkün: Ukrayna sarhoş ediyor ve dünün ve bugünün zorluklarını unutturuyor. Yalnız akşamdan kalmalık daha da ağır geçecek, baş ağrısı, mide bulantısı ve bacaklarda güçsüzlük olacak. Ancak doğruyu söylemek gerekirse, nedense İttifak, yıllar süren zaferlerden (aslında kendisine ait olmayan) ve yenilgilerden (acı verici, ama olsun) sonra nihayet varlığının anlamını bulmuş gibi görünüyordu; öfkeli Rusya Ukrayna’ya saldırmış ve işte biz Kral Arthur'un Yuvarlak Masa masallarındaki iyi şövalye gibi kızı Ejderha'nın pençelerinden kurtaracağız, o zaman da her şey kendiliğinden güzel olacak. İyilik, Kötülüğü küresel ölçekte yenecek, İyiliğin güçleri, şu anda Kötülüğün güçlerinin (herhalde yanlışlıkla olduğunu düşündükleri) sahip olduğu doğal zenginlikleri ele geçirecek ve küreselcilerin ve “derin devletlerin” Dünya nüfusunu ciddi şekilde azaltmaya, LGBT’ye zafer kazandırmaya, vb. yönelik planları kendiliğinden hayata geçecek. Ve mutluluk gelecek (herkes için olmasa da).

Buna gerçekten inanan biri varsa, onu hayal kırıklığına uğratmak zorundayım. Bunların hiçbiri gerçekleşmeyecek. Rusya izin vermeyecek. Sadece Rusya da değil.

Bu arada tarihin dilek kipini bilmediğini çok iyi biliyorum; her şey olması gerektiği gibi oldu. Ancak bazen “Ya şöyle olsaydı...” gibi sorular kafa kurcalıyor. Bazen düşünüyorum da, ya Vyacheslav Molotov Türkiye’yi maksimalist taleplerle (Boğazlardaki üsler, topraklar vb.) korkutmasaydı? Ankara NATO'ya katılır mıydı? Molotov Türk büyükelçisini 1945'te korkutmuş, Türkiye ise İttifaka 1952'de katıldı. Ancak tamam, iş işten geçti, fakat yine de bütün bunlar elbette unutulmamalı.

Neyse, Sovyet basınının söylediği gibi, “saldırgan blok” olarak nitelendirdiğimiz NATO’ya tebriklerimi sunuyorum. Hiç de coşkulu olmayan tebrikler. Yaşlı insan, başkalarını rahatsız etmeden huzur içinde yaşasın. Böylesi daha iyi. Aksi takdirde, tarihte birçok kez olduğu gibi, Napolyon ve Hitler’in mirasçıları olan “birleşik Avrupa-Atlantik”in günahlarını sessiz, kibar ama çok etkili asker İvan düzeltmek zorunda kalmasın.