MÜTAREKE MÜNEVVERLERİ - I

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Bu YeniBirlik'te yazdığım 600'üncü yazı. Her zaman sıcak ağabeylikleri ve dostluklarıyla yanımda olan Avni Özgürel ve Okan Sarıkaya'ya teşekkür ederim. İnşallah 1000'inci yazıyı görürüz.

Son zamanlarda Türk milletinin kimliğini reddetmek, Türk tarihini çarpıtarak alternatif bir tarih yazmak yeniden moda oldu. FETÖ’cülerin eylemlerini anımsatıp onların bakış açısını yansıtan bu gibi davranışlar bizim gibi Millicileri de rahatsız etmektedir. Bu arkadaşlar benim muhayyilemde Mütareke Döneminde İngiliz dalkavuğu münevverleri veya işgal İzmir’inde Yunan güçleri ile çalışıp zenginleşen iş birlikçileri çağrıştırmaktadır. Bazen aydınlatılmış, bazen lümpen entelijansiya olarak tanımladığım bu arkadaşları bugün yeni bir sıfatla adlandıracağım: Mütareke münevverleri! Ama öncelikle Mütareke Dönemini, mankurtkavramını anlatacak ve orijinal mütareke münevverlerini size tanıtacağım. Haydi başlayalım…

MÜTAREKE DÖNEMİ NEDİR?

Mütareke Dönemi, Türk tarihinde 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile başlayıp Mudanya Mütarekesi ile sona erdiği kabul edilen ve vatanın düşman tarafından işgali ve Türk İstiklâl Harbiile betimlenen ara döneme verilen addır. Mütareke Dönemi çeşitli edebiyat eserlerine konu ve sahne oluşturmuş ve özellikle, birçok şair ve yazara ilham kaynağı olmuştur. Bunlar arasında dönemin edipleri kadar Cumhuriyet dönemi şair ve yazarları da bulunmaktadır. Mithat Cemal Kuntay'ın Üç İstanbul, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Sodom ve Gomore, Selahattin Enis'in Mahalle ve Ayşe Kulin'in Veda başlıklı tarihî romanları bu tür edebiyat yapıtlarına örnektir.

Anlaşılacağı üzere Mütareke Döneminde Büyük Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinde söylediği gibi Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.” İktidarın işgalcilerin güdümünde olduğu bu şartlarda, değişen iktidara uyum sağlayıp kendi katarını yürütmek için millet, istiklâl ve vatanından vazgeçen mankurtlar da mütareke münevverleri olarak tanımladığım kişilerdir. Pekiyi mankurt nedir? Aşağıda anlattım…  

MANKURT NEDİR VE KİME DENİR?

Mankurt, Türk, Altay ve Kırgız efsanelerinde bahsedilen bilinçsiz köledir. Kökeni Orta Asya'ya dayanan bu yönteme ise ''mankurtlaştırma'' denir. Mankurt haline getirilmek istenen kişinin önce başı kazınır, ardından başına ıslak bir deve derisi sarılır ve elleri kolları bağlı bir şekilde güneş altında bırakılır. Deve derisi kurudukça gerilir. Gerilen deri, başı mengene gibi sıkar ve inanılmaz acılar vererek kişinin aklını yitirmesine neden olur. Böyle bir kişi bilinçsiz ve her istenen şeyi sorgusuzca yapan bir köleye dönüşür.

Mankurt Babamın dostu ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un 1980 yılında yazdığı Gün Olur Asra Bedel adlı romanında Kırgız destanlarından ilhamla geliştirdiği bir kişiliktir. Güncel konuşma dilinde mankurt bazı işlemler sonucu öz benliğini yitirerek kendisini kimliksizleştiren ve düşmanının kuklası haline gelmiş olan insan tipini temsilen kullanılır.

Aytmatov'un "Gün Olur Asra Bedel" adlı eseri pek çok Batı ve Türk diline çevrilip yaygınlaşırken "mankurt" kavramı da kabul görerek literatüre girmiş ve “mankurt” ve “mankurtlaştırma” temaları yaygınlaşmıştır. Aytmatov'un "Gün Olur Asra Bedel" eserinden yapılan iktibasla "Mankurtizm", ''sosyal kimlik değiştirme ve öz köküne yabancılaşma" temalarını karşılayan bir terim olarak sosyal psikoloji literatüründe yerini almıştır.

Cengiz Bey ve Babamın ortak dostu çağdaş Kazak şairlerinden Muhtar Şahanov, "Yenilen Galip ya da Cengiz Han'ın Halası" konulu Otrar Manzumesi’nin doğuşunu anlatırken şunları söylemektedir: "Eserimizde, kültür tarihimize derin kökler salmanın bizler için pek önemli olduğunu anlatmak istiyordum. Her insanın doğduğu yere sıkı sıkıya bağlı olması gerekir. Bunsuz büyük çaplı yazar olmaz. Köksüz insanlar ortaya çıkınca "mankurtizm" hali olur."

OSMANLI’NIN SON DÖNEMİNDE MÜTAREKE MÜNEVVERLERİ

Mütareke Döneminde istilacılara dalkavukluk yaparak makam, mevki ve servet peşinde koşan bir çok münevver bulunmaktaydı. Ben bu mankurtlardan en azılı dört tanesini tanıtacağım: Rıza Tevfik Bölükbaşı, Ali Kemal, Said Molla ve Damat Ferit Paşa… 

Rıza Tevfik Bölükbaşı Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi, Millî Mücadele ve Cumhuriyet dönemlerinde yaşamış hekim, filozof, şair, siyasetçidir. 8 Haziran 1920’de Ankara’daki Büyük Millet Meclisi tarafından vatana ihanetlerinden dolayı DamadFerid Paşa, Rıza Tevfik, Dâhiliye Nâzır-ı Esbâkı Âdil, Konya Vâlisi Cemal, Keçecizâde İzzet, Refik Hâlid, Defter-i HâkânîEmini Refik, Tayyar Paşa gibi isimlerin de aralarında bulunduğu on dört kişi hakkında kanuni soruşturma ve takibat yapılması kararı çıkarılmıştı. Rıza Tevfik’in Ankara hükûmeti tarafından suçlanmasının başlıca nedenleri, Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Millî Mücadele hareketine muhalefeti, daha sonra Sevr Antlaşması’nı imzalaması yanında, Mütâreke Döneminde İngiliz Muhipler Cemiyeti’ndeki faaliyetleriydi. Paris’ten İstanbul’a döndükten sonra Anadolu’daki Millî Mücadele’ye olan muhalefeti ve “millî hisleri rencide edici davranışları” Darülfünûntalebelerinin sert protestolarıyla karşılaştı. Bunun üzerine Rıza Tevfik, Darülfünûn’daki görevinden istifa etti. (Atatürk Ansiklopedisi, Rıza Tevfik Bölükbaşı)

Ali Kemal Mütareke Dönemi ve öncesinde İngiliz yanlısı tutumları, bu yönde sert polemikleri ile bilinen gazeteci ve siyasetçidir. Kuvvacılara “eşkıya, haydutlar, serseriler ve eli kanlı katiller” diyen, İngiliz kuklası hükümetin İçişleri Bakanlığı’nı da bir müddet yürüten Ali Kemal, Büyük Zafer sonrası İzmit’te ahali tarafından linç edilmiştir. Bugünkü cahil ve vatansızlar, bir marifetmiş gibi, Ali Kemal’in Britanya eski Başbakanı BorisJohnson’ın büyük dedesi olması sebebiyle övünmüşlerdi. 

Sait Molla, Mütareke Dönemi’nde İngiltere’nin Anadolu üzerindeki emellerini gerçekleştirmek amacıyla kurdurulan “Türkiye’de İngiliz Muhipleri Cemiyeti” (Assocciation of theFriends of England in Turkey)’nin kurucu Genel Başkanı, Kürt Teali Cemiyeti üyelerinden, Türkçe İstanbul Gazetesi’nin sahibi ve yazarı, Şûrâyı Devlet Azası (Danıştay Üyesi), Adliye Nezareti Müsteşarıydı. Sait Molla, Mustafa Neşet Molla’nın oğlu ve Şeyhülislam Cemalettin Efendi’nin yeğenidir. Bu sebeple dini çevrelerde önemli bir nüfuza sahiptir ve “Molla” sıfatını almıştır. Sık sık bu dini nüfuzunu ve vasfını kullanarak ön plana çıkmaya ve halk üzerinde etkili olmaya çalışan bir kişi idi. Menfaatine düşkün bir kişilik yapısında olan Sait Molla, Mütareke’nin imzalanması ile birlikte İstanbul’a dönerek, İngilizler lehinde ve İngiliz mandasının kabul edilmesi yönünde yazdığı makalelerle dikkat çekmiştir. Sait Molla, Şûrâ-yı Devlet üyeliği ve Adliye Nezareti Müsteşarlığı yapmış, İngilizlerden aldığı parayla Türkçe İstanbul Gazetesi’ni çıkarmıştır. Molla, aslında İngiliz Büyükelçiliğinden her ay 300 lira aldığı bilinen bir İngiliz ajanıdır. İngiliz Muhipleri Cemiyeti, İngiltere Büyükelçiliği’nde görevli Protestan Misyoneri Rahip Robert Frew ve İngiltere Büyükelçiliği Baş Tercümanı MrRyan tarafından 20 Mayıs 1919 günü İstanbul merkezli olarak Sait Molla’ya kurdurulmuş bir cemiyetti. Cemiyetin kuruluş çalışmalarını Sait Molla yürütmüş olduğundan resmi kurucu Sait Molla görünmekte ise de, aslında bu faaliyetlerin baş mimarı, İngiliz Gizli Servisi’nin (İntellegenceSevice) İstanbul Şubesi Başkanı ve İngiliz Yüksek Komiserliği’ndeki “baş casus” Papaz Frew” (Anadolu’da Albay Emiling ismini kullanmıştır) idi. (Atatürk Ansiklopedisi, Sait Molla)

Damat Ferit Paşa, Osmanlı Sadrazamı… Asıl adı Mehmet Ferit olup Şura- Devlet azasından Seyyid Hasan İzzet Efendi’nin oğludur. İstanbul’da doğdu. Mensup olduğu aile esas itibariyle ‘İsluven’ ve Karadağ’ın ‘Poşasi’ (Boşası) köyündendir. … I. Dünya Savaşı sonlarında, ülkeyi savaşa sokan ve kaybeden İttihatçıların iktidarı bırakmak zorunda kalmasıyla birlikte Padişah Vahdettin nezdinde yıldızı parlayan Damat Ferit Paşa, Mondros müzakerelerine baş murahhas olarak gönderilmek istenmiştir. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Padişah’ın bu isteğini reddetmiştir. İngilizlerle arasının iyi olduğunu, ülkenin ve Padişah’ın geleceğine dair kavi söz aldığını telkin ederek Padişah’a nüfuz eden Damat Ferit Paşa, İzzet Paşa Hükûmetini İttihatçıların devamı olmakla suçlamıştır. … (İzzet Paşadan sonra Sadrazam olan) Tevfik Paşa’ya karşı muhalefetin giderek artması üzerine Padişah, Tevfik Paşa’nın istifasını sağlayarak Sadaret’eDamat Ferit Paşa’yı getirmiştir. (4 Mart 1919) Bu göreve getirilmesinde Padişah’ın eniştesi olması ve İttihat ve Terakki karşıtı ve İngiliz yanlısı olması büyük rol oynamıştır. Damat Ferit Paşa’nın ilk önemli icraatı Dersaadet Divan-ı Harb-i Örfisi Hakkında Kanun adıyla çıkarılan bir kararnameyle kurulan Divan-ı Harb-i Örfiler olmuştur. (8 Mart 1919) Divan-ı Harplerde çok sayıda eski İttihatçı yargılanmıştır. 9 Martta İngiliz Yüksek Komiser Vekili Amiral Webb’e, “kendisi ve efendisi Padişah’ın Allah’tan sonra İngiltere’ye umut bağladıklarını” söyleyen Damat Ferit Paşa, 30 Martta Amiral Calthorpe’a Osmanlı Devleti’nin yalnız İngiltere’ye tâbi olmak istediğini belirten bir tasarı sunmuştur. Bunda, Padişah’ın egemenlik hakları saklı kalmak şartıyla Araplara ve Kürtlere muhtariyet, Ermenilere bağımsızlık verileceğini bildirmiş buna karşılık İngiltere’den asayişi sağlamak üzere gerekli gördüğü yerleri işgal etmesini istemiştir. Osmanlı ülkesini tam anlamıyla İngiliz himayesine sokmayı amaçlayan bu tasarı İngilizleri dahi şaşırtmıştır. (Atatürk Ansiklopedisi, Damat Ferit Paşa)

İşte kendi kişisel çıkarlarını istilacıların siyasi amaçlarıyla birleştiren dört mankurt… Pekiyi bugünküler? Onlar da pazartesiye İnşaallah…