YÜKLENMEYEN ŞEFTALİLER

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Sabahın erken saatlerinde evlatları ile işe gelen kurucu patronun ilk işi, her biri ciddi sorumluluklara sahip evlatlarıyla birlikte fabrikayı dolaşmak.

Büyük bir yaş sebze meyve işleme fabrikasını dolaşıyorduk. Paketlenmeyen şeftalileri sordum. Patronun cevabı dikkat çekiciydi: “Paketlenmeyen meyvenin bir kısmı ağacın tepesinde dışarıdan fazlaca güneş almış, erken olgunlaşmış, diğer kısmı ise ağacın dibinde kökten her şeyi almış ama yeterli güneş alamamış ve olgunlaşmamış. İkisi de müşteriye gitmez.”

Sabahın erken saatlerinde evlatları ile işe gelen kurucu patronun ilk işi, her biri ciddi sorumluluklara sahip evlatlarıyla birlikte fabrikayı dolaşmak. Bu alışkanlık yıllardır devam ediyor. O güne özel biz de katıldık fabrika turuna. Başhekim öncülüğünde hastanenin tüm birimlerinin dolaşılması, hastaların ziyareti ve durumlarının görüşülmesi sahnesi canlandı gözümde.  

Yüzlerce emekçinin, güne başlarken patronlarıyla buluşmalarının faydaları saymakla bitmez. Yüz yüze iletişim, iş ve işyeri disiplini, yapılan işlerin gözden geçirilmesi, çalışmaların denetlenmesi, sorunların tespiti ve yerinde çözümlenmesi, tecrübenin iş başında aktarılması, genç nesillerin işi öğrenmesi, çalışma ortamının kalitesi, çalışanların motivasyonu, firelerin azaltılması, verimin geliştirilmesi…

Kurucu, hafta sonları ve yaz aylarında torunlarının da fabrika ortamında yetişmelerine özen gösteriyor ve sabah turlarına onları da katıyor. Daha küçük yaşlardan itibaren fabrikanın içinde ve işe dokunarak yetişmelerini sağlıyor.

İKİ AİLE MANZARASI

Gelelim olmamış meyvelere. Çoğunluğu kadınlardan oluşan ihracat bandında biraz fazla kaldık. Şeftalilerin bir kısmı paketlenmeyip ayrı sepetlere koyuluyordu. Kurucunun açıklamalarından sonra daha bir dikkat kesildim paketlenmeyen meyveye. Ortalama bir standardı yakalamayan, arzu edilen verimi sağlamayan, müşteriye sunulamayan meyveler… Aslında onların çoğu da boy ve ebat olarak diğerleri gibi büyümüş. Ama bir kısmı ağacın tepesinde olduğundan ağacın kökünden gelen enerjiye uzak kalmış. Başta güneş olmak üzere dış faktörlerin etkisinde fazlaca kalınca rengi kıp kırmızı olmuş. Vaktinden önce olgunlaşmış, daha hızlı bozulma eğilimine girmiş.

Diğer bir kısmı ise alt dallarda kalmış, ağacın kökünden alacaklarını olması gerekenden daha fazla almış fakat dışarıdan alacaklarını yeterince alamamış, ebat olarak büyümüş belki ama rengi yeşil duruyor ve zamanında olgunlaşamamış.

Sadece aile içinde yetişen yahut sadece dış çevrenin etkisiyle yetişen çocukların yaşadığı problemler geldi aklıma. Kırmızı ruj sürüp dışarıya çıkmak isteyen dokuz yaşındaki kız çocuğu ile ailenin baskısıyla yetişen ve kendi işlerini yapamayan on altı yaşındaki delikanlıyı hatırladım. Yıllarca öncesinden aklımıza gelen iki aile manzarası.

 Oldukça zengin ve iş sahibi olan ailenin dokuz yaşındaki tek kızı, ağacın üstünde yetişen meyve gibi adeta ailenin tepesinde yetişmiş. Annesi ile babası kocaman evin içinde ama ayrı yaşıyor gibi yoğun işleriyle ilgilenirken çocuk, bakıcıların, özel öğretmenlerin, bilgisayarın, televizyonun etkisi altında büyümüş.

Daha küçük yaşta genç bir kız gibi giyinmeye, süslenmeye, davranmaya başlamış. Dudaklarına koyu kırmızı bir ruj sürüp “Arkadaşımla dışarıya çıkacağım” gibi sözler söylemeye başlayınca aile bir şeylerin yolunda gitmediğini fark etmiş ve uzman arayışına girmiş. Aile ortamının sağlaması gereken kök değerlerden uzak yetişen, birçok şeyi dış çevreden vaktinden önce fazlasıyla gören, öğrenen, yaşayan ve yaşıtlarından önce olgunlaşan bu kızımız için bir pedagog arkadaşımla ciddi bir çaba göstermiştik.

KÖK DEĞERLERLE DIŞ DEĞERLER

İkinci ailenin on altı yaşındaki delikanlısının hayatı evde geçmişti. Aile, onu kendi istediği gibi yetiştirmek ve dış çevrenin olumsuzluklarından korumak amacıyla ihtiyaç duyulan her şeyi eve getirmişti. Özel sinema salonuna kadar evde yok yok. Ailenin kendine özgü kültürü ve ideolojisi, öylesine koyu biçimde benimsettirilmeye çalışılmış ki çocuk, özellikle yaşıtları ve dış çevre ile kurması gereken etkileşimden uzak kalmış. İzleyeceği filmlerden okuyacağı kitaplara, oynayacağı oyunlara ve oyun kahramanlarına kadar her etkinlik, aile kültürünün izin verdiği özellikte seçilmiş.

Delikanlı sorduğumuz her soruya, ailesinin geleneğine ve ideolojisi uygun cevaplar vermek için özel bir çaba gösteriyordu. Ağacın dibinde yetişen meyve gibi bu gencin zaten aileden gördüklerinin dışında vereceği cevapları da yoktu.  

Ailenin temel kültürü, gelenekleri, inanç değerleri kısacası aileyi o aile yapan temel alaşım elbette çok önemlidir, gereklidir, kıymetlidir ve olmazsa olmaz konumundadır. Lakin çocuk ve gençler güncel dünyanın gelişmeleri ve gereklerinden de uzak yetişmemelidir. Çok koyu aile değerleriyle yetişmek gibi aile değerlerinden uzak sadece dış dünyanın doğrularıyla yetişmek de çocukların eksik kalmalarına yol açacaktır. Yüklenmeyen şeftaliler gibi.

Aile ağacı, çocuğun kök değerleri ile dış dünyadan alacaklarının dengesine dikkat etmelidir. İçle dış, her ailenin belirleyeceği kararda birbirini tamamlamalıdır. Dokunduğumuz toprakla hissettiğimiz güneşin birbirini tamamlaması gibi.