​SEÇİM SONRASINDA İLK ANALİZ

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
14 Mayıs günü uzun zamandır beklenen seçimler oldu. Ülkenin her tarafında sandıklar konuldu ve millet sözünü söyledi.

Öncelikli hepinizin 19 Mayıs Bayramınız kutlu olsun. Bu bayram Kuvva-yı Milliye hareketinin başlangıç günüdür. Bağımsızlığımızın ve Türk Milleti olarak bu vatanda özgürce yaşamamızın temeli bu gün atılmıştır. Allah başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün Kuvva-yı Milliye şehit ve gazilerine rahmet eylesin. Mekânları Cennet olsun.

14 Mayıs günü uzun zamandır beklenen seçimler oldu. Ülkenin her tarafında sandıklar konuldu ve millet sözünü söyledi. Sonuçlar da aşağı yukarı beklediğimiz gibi oldu. 29 Nisan 2023 tarihli yazımda şöyle demiştim: 

“Yani Sayın Erdoğan yüzde 45-49 ve Sayın Kılıçdaroğlu yüzde 44-48 oy alabilirler. Sayın Muharrem İnce’nin oyları tepki oylarıdır ve çok değişebilir. Örneğin Sayın Erdoğan yüzde 45, Sayın Kılıçdaroğlu da yüzde 44 oy alırsa Sayın İnce’nin oy oranını yüzde 9’a fırlamış görebiliriz. Ya da Sayın Erdoğan yüzde 49, Sayın Kılıçdaroğlu da yüzde 48 oy alırsa Sayın İnce’nin oy oranı yüzde 2’ye düşebilir. Her halükârda, iki sonuca ulaşıyoruz: Birincisi, seçim büyük ihtimalle ikinci tura kalacaktır ve kimin birinci olacağını yalnız Allah bilebilir. (Sayın Erdoğan yüzde 45, Sayın Kılıçdaroğlu da yüzde 48 oy alabilir ya da Sayın Erdoğan yüzde 49, Sayın Kılıçdaroğlu da yüzde 44 oy alabilir.).” (SEÇİME GİDERKEN: SON DURUM, 29 NİSAN 2023, YENİBİRLİK)

Kamuoyu yoklamalarında atıp tutan birçok araştırmacı bilmem kaç bin kişiyle yapılan anket sonuçlarında benim buradaki sadece akıl yürütmeye dayalı tahminime göre çok daha başarısız olmuşlardır. Ben tabii ki sonuçları önceden tahmin ettiğimi söylemiyorum, fakat yukarıdaki alıntıda görüleceği gibi olası durumları değerlendirmiştim. Buna göre Sayın Erdoğan’ın maksimum oyu yüzde 49 Sayın Kılıçdaroğlu’nun da minimum oyu yüzde 44’tü. Seçim sonuçları buna çok yakın bir sonuç doğurmuştur. Sayın Erdoğan yüzde 49,5’la maksimum oyunu alırken, Sayın Kılıçdaroğlu da yüzde 45’le alabileceği minimum oyun biraz üstünde oy almıştır. Sayın İnce yarıştan çekilmiş olmasına rağmen yüzde 0,5 oy almıştır. İYİ Partiden Sayın İnce’ye gelen yüzde 3’lük oyu da Sayın Oğan’a gitmiş ve böylece Sayın Oğan’ın oyu da yüzde 5’in üzerine çıkmıştır. Kalanının da seçime gitmediğini tahmin ediyorum.  

Bugün seçim sonrasında bir kazanç analizi yapacağım. İlk önce seçimin genel karakteri üzerinde duracağım. Sonra iki büyük ittifakın aldığı oyları, seçim stratejilerini yorumlayacağım. En son da ikinci tura yönelik görüşlerime bildireceğim. 

SEÇİMİN GENEL KARAKTERİ

14 Mayıs 2023 seçimlerinin genel karakteri diğer seçimlere göre biraz daha farklıdır. Bu seçimde millet “Hangi parti veya partiler iktidar olsun?” sorusuna değil fakat “Hangi parti veya partiler iktidar olmasın?” sorusuna cevap vermiştir. Yani millet oy verirken hangi lideri istediğine göre değil hangi lideri istemediğine göre oy vermiştir. 

İkinci olarak bu seçimde milletin iktisadi ve siyasi tercihleri ölçülmüştür. Seçimden önce siyasi tercihler açısından Millet İttifakının propagandası “bireysel özgürlüklerin tesisi ve kozmopolit modern yaşam tarzını” vurgularken Cumhur İttifakının propagandası “milli güvenlik ve asayişin temini ile yerel geleneksel yaşam tarzı savunusunu” öne çıkarmaktaydı. Meclis seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ortak sonucu bize Türk Milletinin çoğunluğu açısından milli güvenlik ve asayiş kaygısının öne çıktığını ve yerel geleneksel yaşam tarzının hala daha öncelikli olduğunu göstermektedir. 

İktisadi açıdan bu seçim milletin enflasyonun maliyetleri ile durgunluğun maliyetleri arasındaki tercihini göstermiştir. Millet hayat pahalılığından mustariptir, bu gözle görülen açık gerçektir. Öte yandan durgunluğun, artan işsizliğin daha büyük maliyete sahip olacağını da düşünmektedir.  Burada iktisat biliminin ne dediği önemli değildir, önemli olan milletin tercihlerinin ne yönde geliştiğidir. Bu yüzden hükümetin Eylül 2021’den beri uyguladığı politikayı beğenmese de aksi yönde bir politikanın kendisine daha fazla zarar vereceğini düşünmektedir. Elbette ki, milletin kararını belirleyen siyasi partilerin propagandası olmuştur. Bu yüzden ittifakların stratejileri burada önemlidir. 

İTTİFAKLARIN STRATEJİLERİ

İktidar Eylül 2021’den itibaren ekonomiyi canlı tutmak, mümkünse işsizliği azaltmak ya da en azından artmasını engellemek için bir ekonomi politikası uygulamaktadır. Bu politikanın maliyetlerini ve yanlışlığını burada defalarca yazdım. Bazı muhalif yazarlar bu politikanın Hükümetin beceriksizliğine ve iş bilmezliğine delalet ettiğini söylemekteydi. Ben ise bu politikanın bilinçli uygulandığını söylemekteydim. Hükümet Eylül 2021’de iki sorunla karşı karşıyaydı: Hem yüksek enflasyon hem de yüksek işsizlik. Bu ikisini aynı anda düşürebilmek için ya ülkede birden büyük çaplı bir verimlilik artışı olmalı, ya çok zengin gaz ve petrol rezervleri bulunup hemen işletilmeye başlanmalı ya da dış dünyadan yüklü miktarda sermaye girişi olmalıydı. Bunların mümkün olmadığı açıktır. Hükümetin elindeki politika araçları ile iki seçenek vardı: Ya işsizlik ve durgunluğun maliyetine razı olup enflasyonu kontrol altına almak ya da enflasyonun maliyetine razı olup ekonomiyi canlı tutmak. Hükümet yüksek enflasyonun işsizlik ve durgunluktan daha az oy kaybına yol açacağını hesaplamış olmalı ki bu politikayı uygulamayı tercih etti. Bunu da millete bu şekilde anlattı. Görünüşte de bunda başarılı oldu. Öte yanda muhalefet hayat pahalılığı, enflasyon, patlayan cari açık ve dış borç, Merkez Bankası rezervlerinin sıfırlanması gibi olguları insanlara iyi anlatamadı. Daha da ileri gideyim, bu konulara pek temas etmedi. Seçime iki ay kalana kadar ne olacağı ve nasıl gerçekleşeceği belirsiz bir parlamenter rejimden başka bir şey söylemediler. Hükümet para asıp vatandaşa ucuz kredi, maaş zammı ve benzeri ulufeleri dağıtırken Muhalefet ne yapacağından pek bahsetmedi, sadece “biz gelince güven gelecek, ekonomi düzelecek” dediler. Vatandaşların çoğu için bu sözler bir şey ifade etmiyordu, ama maaş zamları ve ucuz krediler somut, elle tutulur gerçeklerdi. 

İktidar bu seçimlerin Türklüğün ve İslam’ın beka mücadelesi olduğunu, muhalefet iktidar olursa geleneksel yaşam tarzımızın tehdit altında olduğunu, vatanın birliğinin tehlikeye gireceğini vurguladı. Öte yandan muhalefet bireysel özgürlüklerin teminatı olduğunu, herkesin hakkının korunacağını, hukukun yeniden tesis edileceğini vurgulayan bir söylem geliştirdi. Açıkça gördük ki, milletimizin çoğunluğu (CUMHUR + ATA İttifakları = yüzde 55) asayiş ve milli güvenliğin, geleneksel yaşam tarzı ve değerlerin bireysel özgürlüklerden ve adaletten daha önemli olduğunu düşünmektedir. Burada mahallelere (sosyolojik anlamda cemaatlere) bölünmüş toplumun bireysel hak ve özgürlüklere çok da önem vermediği gözlemlenmelidir. Buradan hareketle kutuplaşmış toplum yapısını daha iyi kullanarak propagandasını bunun üzerine kuran Cumhur İttifakı Millet İttifakından daha başarılı olmuştur. Pekiyi bu bir zafer midir?

İKTİDARIN PİRUS ZAFERİ VE İKİNCİ TUR

AK Parti hükümeti 20 yıldır iktidardadır. Bu süre boyunca 2019 yerel seçimleri haricinde hep zafer kazanmıştır. Ancak bu seçimde AK Parti yüzde 35’e düşmüş ve Sayın Cumhurbaşkanı rakip olarak kendisinin birinci tercihi olan Sayın Kılıçdaroğlu önünde yüzde 50’yi bile bulamamıştır. AK Parti yenilmezlik efsanesini kaybetmiştir. Bu büyük kayıplara yol açmış bir Pirus Zaferidir. Kazanmaları halinde sırtlanacakları iktisadi yük de cabasıdır. Ama büyük bir maharetle Pirus Zaferi’ni Mohaç Zaferi gibi anlatmaktadırlar. Öte yandan, şaşılacak bir şekilde, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı tarihte ilk defa yüzde 45’i bulmuşken muhalefet cephesi toz duman haldedir. Moraller çökmüş, seçmenler umudunu yitirmiş görünmektedir. Halbuki bir ay önce Sayın Kılıçdaroğlu yüzde 45 oy alacak, seçim ikinci tura kalacak dense öpüp başlarına koyarlardı. Bütün güçleriyle çalışacakları yerde yenilgiyi kabul etmiş görünmektedirler. 

Muhalefet için hiçbir şey bitmiş değildir. Çalışırlarsa kazanma şansları hala daha vardır. Olmadı yüzde 51’e yüzde 49 kaybederler. Çalışmazlar ve yas tutmaya devam ederlerse Sayın Cumhurbaşkanı yüzde 60+ oy alır, muhalefet de (kendileri açısından) bütün bu olumlu koşullarda bile tarihinin en büyük hezimetini alır. Ne diyelim, kendileri bilir.