MOSKOVA GÖRÜŞMELERİ SURİYE'DEKİ STATÜKOYU DEĞİŞTİRİR Mİ?

Prof. Dr. Vişne KORKMAZ
Tüm Yazıları
Suriye'deki durum ile ilgili değerlendirme yapmak her zaman biraz güç olmuştur. Zira Suriye'de oluşan statükonun hem çok inatçı hem de kırılgan yanları var.

Suriye’deki durum ile ilgili değerlendirme yapmak her zaman biraz güç olmuştur. Zira Suriye’de oluşan statükonun hem çok inatçı hem de kırılgan yanları var. Öncelikle çok kalabalık bir statükodan bahsediyoruz. Rusya, ABD Suriye’de varlığını farklı biçimlerde devam ettiriyor. ABD’nin varlığını PYD/SDG üzerinden hissediyoruz. Elbette ABD’nin vekil güç olarak seçtiği PYD’nin ABD’nin gündemi ile uyumlu da olsa birebir örtüşmeyen bir gündemi var. Bu nedenle kendi gündemini kolaylaştırabileceğini düşündüğünde ABD dışındaki aktörlerin koruması altına girmekten de çekinmiyor.

Çok aktörlü statüko

Bu arada bölgesel güçler Suriye’de sahadaki denklemin parçası olmayı devam ettiriyorlar. Türkiye ve İran’ın Suriye’deki varlık hatları ve sınırları belli. Ayrıca bu iki ülke Rusya ile birlikte Astana sürecinin garantörü ve Rejim ile ilişkileri ne olursa olsun meşruiyetlerini Suriye’nin toprak bütünlüğüne dayandırıyorlar. Ankara’nın konumu ise Astana Süreci oluştuğu andan itibaren Rusya ve İran’dan farklı çünkü Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını Rejime destek vermekten ziyade Suriye’de siyasetin normalleşmesinde ve Anayasa sürecinin tamamlanmasında arıyor. Suriye’de siyasetin normalleşmesi Rejimin genel af ilan ederek geçiştirebileceği bir süreç değil. Rejim, Rejim taraftarı kuvvetler ve muhalefet arasındaki ilişkinin yeniden tanımlanması demek. Bu sürecin önü bir şekilde açılırsa Suriye’de ekonomik ve siyasi normalleşmenin önündeki en büyük engel ABD’nin Suriye politikası kalacak gibi görünüyor. Rusya ve İran için elbette Rejimin -mümkünse olduğu gibi- ayakta durması önemli ama Suriye’de Rejim’e atfettikleri önem birbirinden daha farklı. İran için Suriye bir ileride savunma hattı. Yani İran adına Suriye’nin kaybedilmesi demek rakiplerle ve İran’a yönelik baskılarla İran’da uğraşmak zorunda kalması demek. Rusya ise Suriye’yi uzun süre çok değerli bir kontrol alanı, Suriye’de kısmi kontrol üzerinden rakiplerin Ortadoğu politikalarını dengeleme alanı olarak gördü. Rejim’in varlığı, Suriye toprak bütünlüğünü koruyacak süreçlerin (Astana süreci gibi) işliyor gözükmesi Moskova adına bir meşruiyet sağlayıcısı.

İran-İsrail kapışması

Ama tabi ki resim bu dört aktörden ibaret değil. Suriye’nin güneyindeki risklere İsrail odaklanmayı ve İran ile İran destekli milis güçlerle mücadeleyi Suriye üzerinden sürdürmeyi de devam ettiriyor. Bu mücadeleyi sürdürürken anlaşma yapmak zorunda olduğu, en azından rahatsız etmemesi gereken temel aktör Rusya. Bu nedenle Ukrayna Savaşı’na rağmen, Batı’nın ve ABD’nin bu savaşta Rusya’ya karşı açık bir cephe oluşturmalarına rağmen Tel Aviv, Rusya ile soğuk olmayan ilişkilerini bozmamaya özen gösteriyor. İsrail’in Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmesi, Güney Kafkasya’da Azerbaycan ile ilişkilerini derinleştirmesi, Arap siyasetinin önemli yatırımcılarından olan ve Rejimle ilişkileri normalleştirme konusunda en heveslilerden biri görünümündeki BAE’nin İsrail ve Türkiye ile ilişkilerini yakınlaştırması İran’ı muhtemelen çok rahatlatmıyor ve Suriye’deki hareket alanını milis diplomasisine yani sahadaki radikalleştirici gücüne indirgiyor. İran destekli milisler Suriye jeopolitiğinin önemli bir parçası, Rejim’den zaman zaman gelen açıklamalar sırtlarını dayadıkları duvar olarak Hizbullah’a ne kadar önem verdiklerini gösteriyor ama Hizbullah Suriye’de İsrail dahil bir sürü odakla uğraşmak, farklı cephelerde farklı rakiplerle karşı karşıya gelmek zorunda. Dolayısıyla farklı milis güçlerine ihtiyaç duyuluyor, İran’ın açık ve örtülü olarak var olduğu Ortadoğu’nun çeşitli köşelerinden milis kuvvetler devşiriliyor ama tüm bu milis güçlerin disiplini, savaşma kabiliyetleri ve kontrol altında tutulma biçimleri Hizbullah ile aynı kuvvette olmuyor. Sözün özü, ciddi bir rakip karşısında- arkada farklı farklı rakiplere karşı mücadele vermek zorunda kalırken- milislere dayalı bir savaşla tek başına Rejimi ayakta tutmak İran’ın boyunu aşabilir-ki 2015’de aştığı için Moskova’yı yardıma çağırmıştı. Bugün için de İran ve Rusya arasındaki ilişkinin yönü hem Tahran hem de Şam için önemli. Ukrayna Savaşı ile beraber Rusya Suriye’deki güçlerinin bir kısmını Ukrayna’ya kaydırmak zorunda kaldığında, İran ve Batı arasında bir normalleşmenin gerçekleşmemesi sebebiyle de Rusya’nın ve Şam’ın İran ile iş birliğine daha açık olacağı ve milis güçlerine daha çok dayanacağı sonucu çıkartılmıştı. Bu kısmen doğru olsa da resmin sadece bir yüzünü anlatıyor bize. Diğer yüz için Rusya’nın milislerin ve İran’ın gücünün dayanıklılığını hesaplayıp, kimi zamanda sorguladığını gözden kaçırmamak lazım.

Arap siyasetinde karışık mesajlar

Öte yandan Arap Siyaseti Suriye politikasını tam olarak belirleyemedi. Arap Birliği Suriye’deki savaşın bitmesi ve Suriye’nin iktisadi yeniden yapılanmasının gerçekleşmesi konusunda sinyaller verse de 2022’deki zirveden Şam’ın Birliğe dönüşü ile ilgili bir karar çıkmamıştı. Şam ile normalleşmeyi savunan Cezayir, Lübnan, Irak gibi aktörlere karşı Katar ve Mısır’ın itirazları devam ediyor. Dolayısıyla Arap normalleşmesinin Suriye’de İran ve Türkiye’nin politikalarını dengelemek ya da kuvvetlendirmekten ziyade ABD’nin tepkisiyle ilgili bir boyutu da var diyebiliriz. ABD’nin yaptırım tehdidi havadayken siyasi karar vermenin zorluğunun ötesinde Arap devletleri Suriye’de ABD’nin hareket alanını kısıtlayacak bir adımın Washington tarafından nasıl karşılanacağından emin olamıyor. Bu konuya kafasını daha az takan, Suriye ile ilişkileri hem İran ile pazarlık hem Türkiye-Rusya-Şam görüşmelerinden bir sonuç çıkarsa bölgenin dışında kalmamanın bir yolu olarak gören BAE gibi aktörler de var. Bu aktörlerin Washington’dan gelen uyarıları ciddiye almaması aslında bir yönden Biden yönetiminin Ortadoğu politikasında müttefiklerini ikna etmekte zorlandığını gösteriyor, diğer yandan 2011 sonrası vekalet savaşına kendisi de bulaşmış BAE’nin vekalet savaşının sınırlarını bildiğini gösteriyor. Bu yüzden ciddi operatif kabiliyetler sergileyebilecek Türkiye gibi aktörlerin statükoya yönelik eleştirileri ciddiye alınmaz ise kontrolsüz bir değişikliğin bölgesel dengeleri değiştirmesi de mümkün. Muhtemelen Abu Dabi, Libya’da olanları hatırlıyordur.

Türkiye’nin memnuniyetsizliğinin üç ayağı

Statükonun- ki 2021-2022 senelerinde Suriye’de iç savaş devam etse de her hangi bir önemli toprak değişimi olmadı- kırılgan olmasının nedeni bu çok aktörlü doğası, Suriye rejiminin güçsüzlüğü ve Rejimin destekçisi iki aktörü (Rusya ve İran) etkileyen bölgesel ve küresel konjonktür. Bilindiği üzere Rusya adına Ukrayna Savaşı çok iyi gitmiyor, İran da istediği koşullarda bir nükleer anlaşma elde edemedi. Dolayısıyla İsrail’in baskısı bir yana iktisadi açılımı içimi bir umut vermedi Biden Yönetimi Tahran’a. 2022 boyunca Ankara bu statükodan doğan rahatsızlığını dillendirdi. Türkiye’nin rahatsızlığının temelde üç ayağı var.

1)- Öncelikle elbette Türkiye ve Türkiye’nin Suriye’de kontrol ettiği alanlara yönelik terör eylemlerine karşı Suriye’nin bölünmüş yapısının bir nevi sığınak işlevi görmesi. Türkiye’nin güneyden gelen tehditlere karşı çok yönlü mücadele stratejisi aslında değişmedi. Taktik düzeyde mesele Tel Rifat, Mümbiç ve Ayn al-Arap’taki PYD varlığı üzerinden ifade ediliyor ve Ankara statükoyu yeni bir kara operasyonu ile değiştirme sinyali veriyor ama mesele taktik düzeyde askeri kontrol üzerinden bir güvenli bölge oluşturmanın ötesinde siyasi olarak PYD dahil Türkiye’ye yönelik tüm terör unsurlarından arındırılmış bir güvenli alanın oluşturulması. Bugüne kadar Astana ortakları ve ortak devriyeler de ortak mesaj açısından önemli olsalar da stratejik düzeyde Türkiye’ye isteğini vermekten uzak kaldılar. Zira bu tür bir güvenli alanın oluşması Suriye’de siyasetin normalleşmesi ve muhaliflere güvenli ve işleyen bir siyasi sahanın açılmasına da bağlı. Rejimin bu konuda Rejim’in ve Rejim’i destekleyen temel aktörlerin ayak sürüdüğünü biliyoruz. Bu da Türkiye’nin statükodan rahatsızlığının ikinci ayağını oluşturuyor.

2)- Cenevre sürecinde yaşanan tıkanıklık, aslında Rejim ve muhalefet arasındaki ilişkinin hala ötekileştirme üzerine oturduğunu gösteriyor. Uzun bir süredir Ankara hem ikili hem Astana temaslarında bu konuda bir ilerleme talep ediyordu. Moskova görüşmesinde de bu konuda bir geri adım atılmadığı görülüyor. Zaten Türkiye Dışişleri Bakanının Moskova görüşmesi ertesinde Suriye muhalefeti ile bir araya gelmesi, muhalefetin sürecin dışında bırakılmayacağı yolundaki açıklamaları bu açıdan bir gösterge. Türkiye, Suriye muhalefeti ile ilişkiyi bir yatıştırma stratejisi üzerinden kurmuyor, muhalefetin varlığı Suriye’nin geleceğinde istikrarlı ve Türkiye’ye dost bir zeminin oluşması için önemli.

3)-Üçüncü memnuniyetsizlik hattı, Suriye’deki sığınmacılarla ilgili. Mesele sadece sığınmacıların geri dönebileceği normal ve güvenli bir Suriye inşa etmek değil -ki Ankara’nın bu hususta duruşu değişmedi. Sığınmacıların güvenli, gönüllü ve onurlu geri dönüşünü savunuyor-, mesele özellikle İdlib gibi alanlarda ya da olası operasyon bölgelerinde sivil insan akınının Türkiye sınır güvenliğine yönelik bir silah olarak kullanılmasını önlemek.

Ankara-Moskova motoru

Ankara’nın bu üç hususta memnuniyetsizliğinin statükoyu değiştirecek bir operasyona yönelebileceğini düşünen Rusya, bir taşla birkaç kuş vurmak isteyerek Ankara-Şam görüşmelerinin arabulucusu olmuş görünüyor. Böylece bir operasyon durumunda olayın Ankara-Moskova karşılaşmasına dönmesini de şimdilik engelliyor. Türkiye ile birlikte Batı’ya -özellikle ABD’ye- anlaşabiliriz mesajı da veriyor. Olası bir anlaşma Türkiye’nin stratejik amaçlarını tatmin etmeden kolay kolay gerçekleşmez ve bu konuda Şam ve Moskova’nın sağduyulu ve yaratıcı olması gerekecek. Suriye ile normalleşmenin rekabetin maliyetini kontrol etmekle ilgisi daha az, Türkiye’nin güvenliği ile ilgisi daha fazla. Ayrıca bu süreç Ankara-Şam arasında bir süreç olmakla beraber motoru Ankara-Moskova hattı. Tüm bunlar kolay bir süreçle karşı karşıya olmadığımızı gösteriyor. Ancak bir süreç başladı mı, sürecin devamıyla ilgili bir kararlılık belirtildi mi bir yerlerde anlaşma olasılığına, yani statükonun temelden değişme olasılığına da dünden daha yakınız diyebiliriz. Bu mesaj, ABD için hatta İran için yeterince rahatsızlık verici olmalı ki- Washington ardı ardına yaptırım açıklaması yapıyor, İran’dan da Türkiye’ye doğal gaz taşınmasında yine mutat senelik teknik arıza belirdi.