​MEZARLIKTA BİLE…"BİZE NE OLDU?"

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
"…Acaba bize ne oldu ki bu maddi zenginlik ve imkânların içinde üç kardeş birbirimize düştük, karşılaşmaya ve yan yana gelmeye tahammülümüz yok.

Geçmişte danışmanlık yaptığımız köklü bir aile şirketinde üç kardeşin geçimsizliğini dinlerken duyduklarıma inanamamıştım. Kardeşlerin birbirlerine nefreti öylesine büyümüş ki anne babalarının mezarlığında bile yan yana gelmemek için özel bir çaba gösteriyorlarmış. Küçük kardeşe bu durumun nedenini sorduğumda gözleri doldu ve anlattı. Aile şirketi hissedarı kardeşin, “Bu kadar da olur mu?” dedirten aktarımlarını kendi dilinden anlamaya çalışalım. Aile ilişkilerimizi bir de bu örnek üzerinden irdeleyelim. Ve mümkün olduğunca dersler çıkaralım.

“…Acaba bize ne oldu ki bu maddi zenginlik ve imkânların içinde üç kardeş birbirimize düştük, karşılaşmaya ve yan yana gelmeye tahammülümüz yok. Öyle ki arife günü annemle babamın mezarlarını ziyaret ederken büyük ağabeyim oradaysa gitmiyoruz. Anlayacağınız ölüm bile bizi yan yana getirmiyor.  

İşimiz babamın, memuriyetten sonraki emeklilik birikimiyle hayal ettiği tekstil atölyesini kurmasıyla başladı. Küçük bir esnaftı. Gece gündüz çalıştı, zorluklar çekti. Üç makine ve üç çalışanla başladığı işinde çalışan sayısı yetmişe kadar çıktı.

Kardeşlerin küçüğü olarak işin içinde yetiştim. İki ağabeyim de farklı işlerde çalışıyorlardı. İş büyüyünce babam büyük ağabeyimi işe davet etti ama gelmedi. Diğer ağabeyim geldi. Uzun zaman babam ve iki kardeş işi yürüttük. Çok şükür hızla büyüdük. Babam iş konusunda çok titizdi, müşteriyi çok önemser, kaliteye özen gösterirdi.  

BABAMIN MASASINA OTURDU

İşin içindeki ağabeyimle birlikte yurt dışına da kendi markamızla ürün göndermeye başlayınca işlerin şekli değişti. Yeni fabrika binamıza geçtik, çalışanlarımız çoğaldı. Babam bazı hastalıklar geçirdi ve işe gelmekte zorlandı. 

Defalarca davet ettiğimiz halde işe gelmeyen büyük ağabeyim, bir sabah fabrikaya geldi ve babamın masasına oturdu. Babamı çok üzdü. İşten anlamadığı halde tepe yönetici olmak istedi. Biraz söylendik ama aile kültürü gereği kabul ettik. Fakat onun yönetiminde işler hızla sıkıntıya girdi. Çünkü çalışanlara bağırıyor, müşterilere yeni kurallar getiriyor, para yönetiminde alışmadığımız işler yapıyordu. Çok güzel giyiniyor, sivil toplum kuruluşlarında yer alıyor, bolca yardımlar yapıyor, para ile itibar edinmeye çalışıyordu. 

İşler iyice kötüye gitmeye başladığında bir gün babamın, kendine ait olan ama kullanamadığı odasının kapısında gözleri dolarak; ‘Kendi dışında hiçbir şeye hizmet etmeyen bu çocuk hepimizi batıracak,’ dediğini hatırlıyorum. Ağabeyim, babamın adını odanın girişinden kaldırmış, kendi adını yazmıştı. Babamın adını da toplantı odasının girişine koydurmuştu. 

Babam hastaydı, büyük ağabeyim de hâkim olmadığı işle ilgili kararlar veriyordu. Biz arka planda bozulan işleri yoluna koymaya çalıştıkça o üzerimize geldi. Son olarak biz iki kardeşin maaşını eşitledi, kendisine de iki kat maaş bağladı. Defalarca toplandık ama çözüm çıkmadı. Çünkü ağabeyim hep haklı, her şeyi en iyi biliyor, tüm başarılar onun, durmadan konuşuyor, herkesi o tanıyor ama uygulamada bitirdiği bir iş de yok. Tartışmaktan iş yapamaz hale geldik. Zorlandığında küsüp gidiyordu, imza yetkisi onda olduğundan işler kilitleniyordu. 

AYRILMAYA KARAR VERDİK

Babam bu tartışmalardan da çok etkilendi, hastalığı ilerledi. Defalarca keşke bu işe hiç karıştırmasaydık dediğine şahit olduk. Önce babam, yedi ay sonra da annem rahmetli oldu. Her ikisinin ölümü ile büyük ağabeyim düzelir diye beklerken tersine ‘Ben ailenin büyüğüyüm, ne dersem o olur’ havasına girdi. Bu arada uzun zamandır geçimsizlik yaşadığı eşinden ayrıldı. Başka biriyle evlendi. Oysaki ayrıldığı yengem, güzel bir insandı. Sadece ona değil aileye de büyük emeği vardı.

İki kardeş ağabeyimle ortaklıktan ayrılmaya karar verdik. Bu süreç de çok acı oldu. Hiçbir önerimizi kabul etmedi. Her şeyi alıp bizi işten ayırmaya çalıştı. Bankalardan para bulamayınca kendisi ayrılmaya karar verdi. Önerdiğimiz arabulucu iş adamını kabul etmedi. Kendisinin belirlediği arkadaşı arabulucu esnafın şartlarını da kabul etmedi. Hatta beklediği sonucu vermediği için yıllardır tanıdığı yakın arkadaşıyla arası bozuldu. Sonuçta hak ettiğinin fazlasını vererek onu ortaklıktan ayırdık. Sadece biz değil çalışanlar, müşteriler ve ailelerimiz bu durumdan memnun oldu. 

Şimdi iki kardeş işimizi yeniden düzelttik, eski enerjimizi ve hızımızı yakaladık. Ağabeyim, üretim ve pazarlamaya ben de mali işler ve genel yönetime bakıyorum. Ayrılan büyük ağabeyim ise aldığı paralarla önce yeni bir atölye kurdu, yürütemeyince kapattı. Enerji işine girdi ama ortağı ile kavga ederek ayrıldı. Son olarak bir arkadaşıyla kuyumcu dükkânı açtı.

Ayrıldığımızdan bu yana kendisiyle hiç konuşmuyor, bir araya gelmiyoruz. Bayramlarda, düğünlerde ve mezarlıkta bile karşılaşmamaya özen gösteriyoruz…”