MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI!

Fehmi KETENCİ 11 Ara 2022

Fehmi KETENCİ
Tüm Yazıları
Şartların iyice zorlaştığı bu dönemde buna ayak uydurabildiğimiz, iyice karmaşıklaştırılmış bir yaşam biçimne tutsak edildiğimiz için hala yaşayabiliyorsak ne mutlu bizlere.

Geçmiş yazımın girişini şöyle yazmıştım: Bir haftalık hastalık dönemini aşabilen ve güncel yaşamına dönebilen bir canlı olarak bugün kendimi çok daha iyi hissediyorum. Dünkü yazımda bir haftlık arada neler yaşadığımı ve hissettiklerimi, anlatabildiğim şekliyle kısaca dile getirmeye çalışmıştım.”

Gribal enfesiyon olarak belirlenen dönemlerimde, pek de öyle, “salya, sümük”, ateşler içinde yatak döşek atan süreçlerler hiç yaşamadığım için, geçtiğimiz onbeş gün önce etkisine girdiğim gribal durumları da aynen yaşayacağım diye düşünmüştüm. Geçen yazımda anlattığım gibi bilinen bir boğaz enfeksiyonu dönemi yaşadım. Artık kendimi daha iyi hissediyorum, bilgisayar başına geçip haftalık periyodundaki yazılarımın ilkini bugünden başlayarak yazmaya çalışacağım. Bugün kendimi daha iyi hissediyorum ve normal yaşamıma da geçmiş durumdayım.

İnfluenza adıyla dillendirilen giribal enfeksiyonun davetsiz konuk olarak evimize yerleştiği bir dönemi çok şükür ki ailece geride bıraktık. Evde hemen hemen herkes benim gibi kendini iyi hissediyor. Hasta psikolojisinin üzerimize yüklediği o uyuşuk dönemi de geride bıramış durumdayız.

Şu anda var olan bu şartlar, yaşamanın “sabır sabır” söylemlerinin beklentisine teslim edilmiş olmasına katlanmak zorunda bırakılmayı hak edeceğimiz bir durum mu? Hesabını kim, kimler verecek hala bilemediğimiz bu durumu kim veya kimler anlatabilecek? İşte o tam bir bilinmeyen. Her şeyin iyi olduğundan söz edilerek bizlerin yaşamak zorunda bırakıldığımız yaşam budur, yaşa yaşayabilirsen, kimin umurunda ki!

Bugün yazacaklarımda neler var için öncelikle kafamı toparlayıp kısa özetler halinde yazmya başlasam iyi olacak.

Bir süredir bugün kullandığım başlığı pek de kullanmıyordum, ama, artık oralara dönmenin zamanının geldiğini düşünüyorun. Konu başlığım; çevremde yaşadıklarımdan oluşanların üzerimdeki etkilerinden söz etmek. Söz ederken de beraberinde taşınan ve yaşam biçimimizin her anında etkilenedurduğumuz kısa gözlemlerimizı yansıtan “Ülkemdeki İnsan Manzaraları” başlığı altında toplayabildiklerimden birer demettir.

Bu başlık altına yerleştirmek için sıraladıklarımın hangilerinden başlamalıyım diye oldukça karasızlıklar yaşadım. Yenilenenleri o kadar hızla çoğalıyorlar ki, şunu yazayım derken hergün ilginç insan manzaralarından karşılaşıyoruz.

Şartların iyice zorlaştığı bu dönemde buna ayak uydurabildiğimiz, iyice karmaşıklaştırılmış bir yaşam biçimne tutsak edildiğimiz için hala yaşayabiliyorsak ne mutlu bizlere. Yaşam direncimiz oldukça güçlüymüş. Haksızlık edip şikayetlenmeyelim. Aslında bize bahşedilen tüm zorluklara alıştık, alıştırıldık bile.

Konularımıza, neredeyse bir haftadan uzun bir süredir gündeme ansızın düşürülen şu “çocuk gelinler” meselesinde başlamak en iyisi olacak. Nereye baksak bu “çocuk gelinler” ve çocukların içine düşürüldüğünden söz edilen “cinsel tacizler” söylemleriyle donatılmış yaşam kesitlerinde dillere düşürülen üzüntü verici haliyle karşılaşıyoruz. Yine gündeme getirilen şu tarikatlar, onların egemenliğinde olduğu söylenilen vakıflar, vakıf yurtları ve oralarda yaşananlar. O kadar çok dallanıp budaklandılarki, neresinden tutmaya kalksanız elinizde kalıyor. Bu tarikatların varlığı iyice gündemi zaptetmeye başladı. Oralarda yaşananlar ve gündemdeki söylentiler dayanılacak gibi değil. Ama her nedense buradan türeyen söylentilerin odağında küçük yaştaki çocuklarımız var. Bir haftadan fazladır gündemi dolduran çocuk cinsel tacizleri meseleleri artık gözardı edilecek gibi değil.

Tarikatlar, bünyesinde yer aldığı söylenen yurtlarda olanlar ve giderek artan söylentiler, her anıyla dertler yumağıyla örülmeye başlamış olan zorlu yaşam biçimimizi iyice dayanılmaz hale getirmiş durumda. Televizyon ekranlarında bu konu ile ilgili yapılmış haber programlar neredeyse “arkası yarın” dizileriyle yarışıyor durumda.

Bu konu ve bu konunun, söylentilerinin yaşandığı ortamların artık iyice denetlenmesi gerekiyor. Şu anlarda gündemi iyice yormaya başlayan bu konunun hafife alınacak yanı kalmadı. Toplumda hızla yayılan rahatsızlık iyice arşı alaya çıkmış durumda.

“Memleketimden insan manzaraları”nın ilk güncel olayını böyle yansıtmak ilk tercihim oldu. Bu konuyu daha net anlatabilmek için yazımı, Cumhuriyetimiz’in Kurucusu Mustafa Kemal Atatürkümüz’un söylediği asla unutmamamız ve mutlaka ders almamız gereken bir sözü ile sonlandıracağım;

“Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır”.