KUZEY-GÜNEY SAVAŞI

Mehmet Arif DEMİR
Tüm Yazıları
Amerikan tarihi ile spor sayfasının ne ilgisi var? diyorsanız haklısınız ilk bakışta pek ilgi yok gibi görülüyor ama okumaya devam ederseniz belki yazının sonlarına geldiğinizde, (biraz da satır aralarını okumaya meraklı, bulmaca çözmeye aşina ve –decoder- bir belleğiniz varsa) her zamankinden farklı bir spor yazısı okumuş olacaksınız.

Amerikan tarihi ile spor sayfasının ne ilgisi var? diyorsanız haklısınız ilk bakışta pek ilgi yok gibi görülüyor ama okumaya devam ederseniz belki yazının sonlarına geldiğinizde, (biraz da satır aralarını okumaya meraklı, bulmaca çözmeye aşina ve –decoder- bir belleğiniz varsa) her zamankinden farklı bir spor yazısı okumuş olacaksınız.

Tarihteki meşhur Kuzey-Güney Savaşı’nı Kuzey kazanıyor ama bizdeki minisini Güney kazandı yakın zamanda. Tarihteki dört yıl sürmüştü bizdeki 90 dakikada bitti. Kuzey daha donanımlıydı ama Güney aleyhine gelişen tüm şartlara rağmen sonuca oldukça “farklı” bir şekilde ulaştı geçenlerde.

Kuzey birkaç senedir arkasına aldığı “başkent” rüzgârı ile standart hale getirdiği “dokunulmazlık” zırhında geçen sene “gene” Güney’in açtığı delikleri altın yaldızlarla onarmanın verdiği güvenle indiği sıcak denizlerde “gene” Güney’in genç komutanı ve çoğu “mütekait” neferlerine yenildi savaş meydanında.

Kuzey’in başındaki avcı komutan kalesini bu seneki cenklerde düşman toplarına kapattığı halde ne hikmetse bu sefer beş koca gülle kalesinin surlarını delik-deşik etti. Düşman toplarını savunsun diye oraya diktiği “can”lar kaleyi müdafaa hususunda yetersiz kaldı demek ki.

Kuzey’in daha da Kuzey’den taa Viking diyarlarından devşirdiği ve sıkı sıkıya kilitli kale kapılarını gerektiğinde ite-kaka, gerektiğinde dirseklerini kullanarak, gerektiğinde de üstlerine basa basa açmaya çalışan neferi de bu son savaşta pek bir varlık gösteremedi. Güney’den faili olduğu kırık çene kemikleri, ezik ayak tarak kemikleri ve morarmış suratlara rağmen eli boş dönüyor evine, yurduna.

Biraz da gerçek Kuzey-Güney Savaşı’ndan bahsedelim ve yazıyı toparlayalım; Amerika Birleşik Devletleri denen organizmanın hayat bulduğu bir savaş aslında Kuzey-Güney Savaşı. Savaş sırasında ölen 700 bin Amerikalının kanlarıyla inşa edilmiş bir imparatorluğun ortaya çıkmasına sebep olan bir savaştan bahsediyoruz. Adamlar bu uğurda neredeyse milyonla insanı toprağa gömme pahasına sistemlerini tesis ediyorlar ve o gün bugündür tıkır-tıkır da işletiyorlar. Seçime ve seçilmişlere sonuna kadar güveniyorlar, valiyi de seçiyorlar, şerifi de seçiyorlar. Biz daha federasyonlara başkan seçemiyoruz. Hey gidi hey.

Kurallar baştan belli ve zamana, zemine, duruma göre değişmiyor. Hem Trump gibi birisini başkan seçiyorlar, hem de adamı en ağır mahkemelerde en ağır suçlarla yargılayabiliyorlar. Kurdukları kapitalist sistemi liyakat ile ayakta tutuyorlar, iş adamları spor kulübü satın alıp yatırım yapabiliyor ama onları federasyonlara başkan yapmıyorlar.

Memleketlerinin her yerinden gelenleri eşit sayıyorlar. Bu kuzeyli benim hemşehrim, buna torpil yapayım, yok bunlar güneyli bunlara gadr edeyim demiyorlar. Ya da çok iyi anlamadıkları konularda bir mevzu varsa kusura bakmayın ben bu işlerden anlamıyorum deyip işi layığına bırakıp kenara çekiliveriyorlar.

Aslında bu hafta gıdım-gıdım başlığıyla Avrupa Kupaları ülke puanımızdan bahsedecektik ama Çarşamba-Perşembe maçlarını bekleyip son durumu yazalım diye bu Kuzey-Güney muhabbetini sunduk, haftaya inşallah tüm takımlarımızın ülke puanımıza yaptıkları güzel katkılarla karşınızda oluruz.

Trabzon’a, Fenerbahçe’ye, Başakşehir’e ve Sivas’a Avrupa Kupaları’nda üstün başarılar diliyoruz.