KAPİTALİZM VE KRİZLER – I: ABD'DEKİ BANKACILIK KRİZİ KÜRESEL KRİZE DÖNÜŞÜR MÜ?

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Bugün yeni bir yazı dizisine başlamak istiyorum: Kapitalizm ve Krizler. Bugünkü ilk yazıda mevcut durumu ele alacağım. Silikon Vadisi Bankası nasıl battı?

Bir hafta boyunca işlerimin yoğunluğu nedeniyle yazamadım. Tabii ki, tahmin edeceğiniz gibi bu bir haftada gündem çok hızlı aktı. Hayır, bu sefer Türkiye’nin gündemi değil dünyanın gündemi değişti. Türkiye’de gündem nispeten sakindi. Hocalar ve bürokratlar milletvekilliği adaylığına soyunmak için birer ikişer istifa dilekçelerini vermeye başladılar. Muhalefet ve iktidar bildik söylemlerine devam ettiler. Yeni bir ittifak – ATA İttifakı – kuruldu. Sayın İnce de Cumhurbaşkanı adayları kervanına katıldı. Pekiyi değişen gündem neydi? ABD’de batan Silikon Vadisi Bankası’nın sistemsel bir krizi tetikleyip tetiklemeyeceği sorusu sorulmaya başlandı. Sayın Biden da mevduat sigortasını yüzde 100’e çıkardığını beyan etti.

Bugün yeni bir yazı dizisine başlamak istiyorum: Kapitalizm ve Krizler. Bugünkü ilk yazıda mevcut durumu ele alacağım. Silikon Vadisi Bankası nasıl battı? Bankalar hangi ilkelere göre çalışmalı? Banka başarısızlıkları finansal krizlere nasıl dönüşür? Bankacılık sistemi bir saadet zinciri midir? Başlayalım…

SİLİKON VADİSİ BANKASI NASIL BATTI?

Silikon Vadisi Bankası ABD’nin 16’ıncı büyük bankasıydı. Bu büyüklüğe de birkaç sene önce ulaştı: Pandemi döneminde. Daha çok pandemi döneminde kârlılıkları artan teknoloji şirketlerine ve bu sektördeki küçük girişimlere finansman sağlayan bir bankaydı. İçinde bulunduğu sosyal ilişkiler ağı teknoloji firmalarını bulup destekleyen fonlar ve melek yatırımcıları barındırıyordu. Pandemi döneminde bu sektörde kâr ve satış patlaması yaşandığında Silikon Vadisi Bankası’nın da hem mevduat hacmi hem de kredi hacmi hızla arttı ve bu durum onu ABD’de 16’ıncı sıraya kadar taşıdı. Pandemi sürecinde genişlemeci para politikası ve düşük faizler ABD’nin tahvillerini de değerli kılmıştı. Bankanın aktifinde yüklü miktarda Hazine Tahvili bulunmaktaydı. Kredi verdiği küçük yatırımcıların hem kurumsal hem de bireysel mevduatları da kasasında bulunuyordu. Yani ağırlıklı olarak tek bir sektöre ve bu sektördeki küçük yatırımcılara kredi veriyordu. Bu müşterilerin mevduatları kısa vadeli (yani bir yıldan kısa vadelerde) ama onlara verilen krediler daha uzun (yani bir yıldan uzun vadelerde) vadeliydi. Kasada yüklü miktarda tutulan hazine tahvilleri de uzun vadeliydi, önemli bir kısmı da 10 yıllıktı. ABD pandemi sonrası artan enflasyon riskine karşı son bir buçuk yıldır sıkı politikası uygulamaktaydı. Bunun sonucu faizlerin yükselmesi ve tahvil fiyatlarının düşmesi şeklinde gerçekleşti. Yani bankanın aktifleri değer kaybediyordu. Dahası yenilenmesi daha çabuk olan mevduatlar daha yüksek faizden döndürülürken krediler uzun vadeli olduğu için düşük faiz getirisi ile devam etmekteydi. Sözün kısası bankanın pasifleri (yükümlülükleri) artarken aktifleri (alacakları) azalmaktaydı ve bir nakit sıkıntısı patlak verdi. Bankanın batacağına yönelik bir spekülasyon da mevduat kaçışına ve bankanın TMSF’ye devrine yol açtı.

BANKALAR HANGİ İLKELERE GÖRE ÇALIŞMALI?

Bütün bankaların dayanması gereken birkaç temel düstûr vardır. Eskiler bunları üç ana başlıkta özetlerdi: iffet, ketumiyet ve mazbutiyet… İffet namusluluk demektir. Bu ise bankanın parasını çar çur etmemek, mudilerin parasına dokunmamak ve yolsuzluk yapmamak anlamına gelir. Bu açıdan Silikon Vadisi Bankası’nın görünürde bir kusuru yoktur. Keza ketumiyet, yani mudilerin ve bankanın sırlarının ifşa edilmemesi konusunda da, en azından benim gördüğüm, bir kusuru bulunmamaktadır. Ancak mazbutiyet konusu öyle değildir. Mazbutiyet kelime anlamı olarak tutuculuk demektir ve bankanın yönetiminin riskleri doğru bir şekilde yönetmesi, aşırı kâr iştahına kapılmaması, muhtemel risklere karşı önlem alması ve iktisadi kavramla “riskten kaçınan / risk averse” bir tavra sahip olması anlamına gelir. Silikon Vadisi Bankası bu anlamda hiç de mazbut davranmamıştır. Her şeyden öne kredilerini tek bir sektörde, o da, yüksek riskli ama yüksek getirili küçük işletmelere yönelik olarak dağıtmıştır. İkincisi aktif vadeleri uzunken pasif vadeleri kısa kalmıştır, yani vade uyuşmazlığı problemi bulunmaktadır. Üçüncü olarak aktiflerinin önemli bir kısmı çok uzun vadeli hazine tahvilinden oluşmakta ve artan faiz oranları sebebiyle faiz riski çok yüksek bulunmaktadır. Bütün bunların yanında ABD Merkez Bankasının faizleri arttıracağını bir buçuk senedir bas bas bağırarak ilan etmesine rağmen bu konuda hiçbir önlem alınmaması düşündürücüdür. Bahsettiğim bu üç ilkeye uyulursa, bir bankacılık riskinin çıkmasını önleyecek önlemlerin bankalara düşen kısmı yerine getirilmiş olur. Diğer kısmı ise Hükümet ve Merkez Bankası’nın makro iktisadi istikrarı ve sisteme güveni tesis edecek duruşu sağlayacak olan politikalarıdır.           

BANKA BAŞARISIZLIKLARI FİNANSAL KRİZLERE NASIL DÖNÜŞÜR?

Banka başarısızlıklarının üç temel sebebe dayandığı söylenebilir: Aşırı risk iştahı, vade uyuşmazlığı ve sorunlu krediler. Bu üç sebep birbirini besler. Kısa dönemde yüksek kâr elde etmek için riskli projeler kredilendirilir, bunun için de yüksek faizle mevduat toplanır. Bu tutumun ana sebebi aşırı risk iştahıdır ki, bir bankanın hiç girmemesi gereken bir yoldur: mazbutiyet ilkesi ile uyuşmaz. Yine sadece bankalar için değil bütün firmalar için geçerli olan vade uyuşmazlığı problemi faiz ve kur risklerinin katlanarak etkili olmasına yol açar. Eğer borçlarınız alacaklarınızdan daha kısa vadeli ise, beklenmedik bir faiz veya kur şoku sizi beklenmedik zararlarla karşı karşıya bırakabilir. Çoğunlukla aşırı risk iştahı bankaları vade uyuşmazlığı problemine sürükleyebilmektedir. Bunun telafisi için aktiflerde kısa vadeli tahvil bulundurmak bir çözüm olabilir. Sorunlu krediler sadece aşırı risk iştahından kaynaklanmaz. Kredi tahsis sürecinde projelerin sektöre, firmaya ve projenin kârlılığına göre ve standartlara uygun bir kontrol ve denetim mekanizmasından geçmesi hayatidir. Eğer kontrol ve denetim mekanizmaları sağlıklı işletilmez veya bu mekanizmalar gereğince kurulmazsa banka iflasa sürüklenebilir.

Tek bir bankanın iflası bankacılık sektörüne nasıl etki eder? Burada kritik kavram güvendir. Bankalar kredi dağıtan kurumlardır. Topladıkları mevduat da halkın bankaya açtığı kredidir. Kredi kelime anlamı ile “güven” demektir. Eğer bir bankanın iflası bütün sektöre olan güveni ortadan kaldırırsa kriz kaçınılmazdır. Bunu önlemek için “mevduat sigortası” gibi kurumlar ihdas edilmiştir. Biraz geriye çekilip uzaktan bakıldığında mevduat sigortası, kurallarına göre iş yapmayan, aşırı kâr iştahıyla aşırı kredi dağıtan bankaların risklerinin kamuya, dolayısıyla halka ödetilmesidir. Ancak adaletsizlik olarak görülebilecek bu uygulama, sistemin tümden çökmesini de önleyebilecek güçtedir. Çünkü bankalar aslında arkasında devletin desteğini taşıyan birer saadet zincirine benzemektedir. 

BANKACILIK SİSTEMİ BİR SAADET ZİNCİRİ MİDİR?

Bir saadet zinciri nedir? Hatırlarsınız, 1990’lı yıllarda Titan ismiyle bir organizasyon çıkmıştı. Kurucusu Tosun’un ilk selefi Kenan Şaranoğlu’ydu. Herkes belli bir miktar yatırarak sisteme giriyordu. Sonra her bir üye başka üyeleri sisteme katıyordu. Her yeni üyeden alınan paraların bir kısmı o kişiyi üye yapan üyeye veriliyordu. Kalanı sisteme akıyordu. Bu sistemin devam edebilmesi için sürekli yeni üye bulmak zorundaydınız. Eğer para akışı kesilirse sistem çöküyordu. Şimdi, bankacılık sistemi de buna benzer. Çünkü bankacılık sistemi diyelim ki 10 birim parayı ekonomide elden ele döndürerek (mevduat kredi yaratır, kredi mevduat yaratır düsturuyla) 100 birim mevduat yaratır. Milletin 100 birim mevduatı varken, sistemde sadece 10 birim nakit para vardır. Yeni mevduat bankacılık sistemine akmaya devam ederse sistem yaşar. Mevduatlar bankadan çekilir ise, millet 100 birim nakit talep ederken bankalar sadece 10 birim verebilir. Bu bütün sistemin çökmesi anlamına gelir.

Elbette ki bankacılık sistemi kredi ile yatırımları ve dolayısıyla üretimi destekler. Kapitalist sistemin devamı için yatırımlar, yatırımlar için de kredi zorunludur. Bu yüzden Hükümetler saadet zinciri benzeri bir yapı olan bankacılık sistemini kutsarlar. Gerekirse sistemi ayakta tutabilmek için para basıp sisteme enjekte ederler. Bankaların borçlarını üstlenirler. Bu yüzden diyebiliriz ki, bankacılık sistemi hükümet tarafından kutsanan, meşruiyet verilen ve desteklenen bir saadet zinciridir.

Böyle kırılgan bir yapı her zaman krizlere gebedir. Bu kırılgan yapının tüm dayanağı da vatandaşın sisteme, bankalara ve hükümete güvenidir. Bu yüzden hem hükümetler hem de bankacılık sistemi üzerine düşen vazifeyi yerine getirmeli, sisteme olan güveni sarsacak uygulamalardan kaçınmalıdır.

Pekiyi kapitalizmin doğasında krizler var mıdır? Bu soruyu da Cumartesi cevaplayalım.