ALMANYA'DA İKTİDARIN İKİ YIL BİLANÇOSU VE BİR GARİP FARBE TEŞEBBÜSSÜ

Prof. Dr. Vişne KORKMAZ
Tüm Yazıları
Avrupa içerisinde Avrupalılık anlatısını beğenmeyenler elbette baştan itibaren vardı ama başta Avrupa'nın mutsuzlarına tanınan "farklılıkların Avrupası fikri" giderek hükmünü yitirdi, bürokrasinin hâkim Avrupalılık söylemi altında ezildi.

Avrupa basını Almanya’da iktidarın ilk bir yıl karnesini değerlendiren yorumlar basadursun, geçtiğimiz Çarşamba güne Almanya’da iktidarı devirmeyi amaçlayan silahlı bir darbe girişimi ortaya çıkartıldı. O andan itibaren kamuoyu bu habere nasıl bir tepki vereceğini bilemiyor. Ortaya çıkartılan bir film karesi ya da roman sayfasından fırlamış gibi duran hikâye Merkel sonrası Almanya’nın tek başarı hikayesi olarak görülebilecek, aşırı hareketlerin üstünde bir sağduyu koalisyonu oluşturma başarısının alt üst oluşu mu? Ya da Rusya’nın Avrupa jeopolitiğine yönelik eleştirilerinin bir tür Savaş öncesi düzenin restorasyonu fikri ile beraber Avrupa’da filizlenmesi ile mi karşı karşıyayız? Yoksa Avrupa’da siyaset dışı alanın siyasileşmesinde sürekli rastladığımız kafası karışık, ok ve kılıç kullanmaya, ava gitmeye meraklı bir avuç kafadan çatlak yeni Avrupa huzursuzluğunu mu yansıtıyorlar? Yukarıdakilerin hepsinin bir karışımı gibi görünen Prens 14. Henrik’in darbe teşebbüsü üzerinde ciddiyetle düşünülmeyi hakkediyor. Bu son hükmü ben değil, bu davayı gözlemek durumunda kalanlar söylemiş. Onlara göre darbe girişimi başarısız olmaya yazgılı olsa da (hazırlıklar yeterli değilmiş anladığımız kadarıyla) siyasal ve siyaset kültürünü terörize etme amacı açısından oldukça tehlikeli. Görünüş mistik, ezoterik hatta aptalca gelebilir ama darbeci grubun görüşlerinin etkilendiği ve etkilediği Querdenken veya Reichbürger hareketleri doktorları, avukatları, mühendisleri yani Almanya ve Avrupa demokrasisinin belkemiğini oluşturan sınıfları içeriyor, bu sınıfların mistik, ezoterik ve aptalca fikirler peşinde sürüklenmeyi tercih etmesi Avrupa büyük anlatısının yaşadığı tıkanıklığı göstermesi bakımından son derece mühim.

Avrupalılık anlatısı

Avrupa büyük anlatısı (meta-narrative), ideolojik ayrışmanın sağ-sol üzerinden yapıldığı büyük anlatı dönemi gerilediği andan itibaren gündemi meşgul etmeye başladı. Büyük anlatılar da ideolojik yanılsamalardan mustariptirler; tıpkı ideolojiler gibi tek bir doğrunun, tek bir hakikatin resmini, o doğru ve hakikat yoksa bile çizmeye çalışırlar. Avrupa için bu büyük anlatı Avrupalılık fikriydi. Coğrafi ve siyasi ahlak açısından zorlu sınamalar sonrası (iki Dünya Savaşı, Rus ve Amerikan işgalinin yaşandığı Soğuk Savaş) oluşmuş olan bu anlatı sadece verili ve verilebilir bir ayrıcalık halini almadı aynı zamanda Avrupa entegrasyon hareketinin de görünmeyen motoru, AB bürokrasisinin neredeyse resmi dini oldu. Avrupa içerisinde Avrupalılık anlatısını beğenmeyenler elbette baştan itibaren vardı ama başta Avrupa’nın mutsuzlarına tanınan “farklılıkların Avrupası fikri” giderek hükmünü yitirdi, bürokrasinin hâkim Avrupalılık söylemi altında ezildi.

Mutsuzlar, elbette Brexit gibi Avrupa’dan çıkışı tetikleyecek yeni muhafazakâr / ulusal egemenci akımları destekleyebilirlerdi ama İngiltere örneği, yani Brexit’in siyasi ve ekonomik bilançosu, belli bir caydırıcılık da yarattı. İngiltere gibi küresel sistem açısından sarılabileceği büyük bir hikâye olan (taht, taç, imparatorluk, güçlü donanma ve nükleer triad) bir aktör bile sarsıntılardan mustarip olmuş, başbakanlarından biri siyasal geleceğinin uzunluğu açısından bir “marul” ile yarıştırılmıştı. Avrupa içerisinde bu seviye düşüp küresel hırslarını ifade edebilecek çok ülke olmadığından memnuniyetsizler AB’den kopuş opsiyonu yerine aşırılığı, demokrasinin radikalleşmesi seçeneğini zorlamaya başladılar. Fransa’dan İtalya’ya sağın yükselişi dediğimiz gerçeklik ise, radikalleşmeyi daha iyi, daha örgütlü, siyasi programa daha net dönüşmüş halde sokabilen sağın Avrupa’da ödüllendirilebileceğini gösterdi. Belki yeni bir Brexit olmayacak ama Avrupa’da sürekli bir kültür savaşı olacak demek idi bu. Bu çok parlak olmayan tabloda Almanya çeşitli nedenlerle umut veriyordu. Sonuçta Merkel’in 16 yıllık iktidar tecrübesi üzerine oturmuş ve Avrupalılığı destekleyen bir Almanya’da aşırı radikal uçlar yerine merkezde bir koalisyonun halktan yeterince takdir alarak kurulabilmesi önemliydi. Bu koalisyon sosyal demokratlar, yeşiller ve liberaller arasında kurulduğunda bir parça yamalı bohça gibiydi. Derken Ukrayna Savaşı başladı ve yamalı bohça ya da trafik ışığı koalisyonu parti politikalarında da genel hükümet politikalarında da çok esnek olabileceğini gösterdi- zaten sorunu da bu fazla esneklik yaratıyor.

Alman hükümetinin ilk yıl bilançosu

Kolay bir şey değil, SPD “Kuzey Akım II’den” vaz geçmek yani Rusya politikasının sonuçsuz olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı. Bu arada Kuzey Akım I ve II sabotaja uğradığından bu vazgeçme meselesinde Almanya’nın kendisinin de jeopolitik bir oldu-bitti içerisinde kendisini bulduğunu söyleyebiliriz. Ama her halükârda Merkel dönemi güçlenen Almanya-Rusya motoru Avrupa-Rusya motoru gibi işlemiyor. Bu zaten SPD kadar Liberal Parti için de kötü haber. Bu yüzden Liberaller, olmaz dedikleri şeylere, örneğin Alman milli ekonomisine enerji teşviklerine ya da yaptırımlar üzerinden serbest piyasaya müdahaleye olur vermek durumunda kaldılar. Durum, ekoloji dostu, barış-sever Yeşiller için de ironik: Yeşillerden gelen Alman Dışişleri Bakanı, Ukrayna Savaşında Kiev’in ağır silahlarla beslenmesi gerektiğini söyleyen başlıca figürlerden biri. Ukrayna savaşı uzadıkça Avrupa ve Almanya’da enerji krizi derinleşiyor. Bugün Almanya sadece nükleer enerjiye geri dönmeyi düşünmüyor, çatır çatır kömür yakıyor. Hatta temiz enerji, kömür sonrası ekonomiye geçiş gibi nedenlerle fon aktardığı Güney Afrika gibi devletlerin kömürünü satın alıp (ucuza kapatıp) yakıyor. Almanya’nın bugün düştüğü çıkmazı “ucuz enerji için Rusya ile kötü evlilikten enerji emperyalizmi için kömüre geri dönüşü kabullenme” diye adlandıranlar var. Kısaca, tüm iktidar partilerinin prensiplerini, oy almak için kullandıkları prensipleri esnettikleri, al aşağı ettikleri ve koalisyonu ancak böyle sürdürdükleri bir dönemden geçiyoruz. Scholz’un Alman savunma sektörünü iyileştirmek için başlattığı Zeitenwende’sinde her hangi bir atılım yakalanmış değil. Ordu ve Savunma Bakanının arasının açık olduğu haberleri geliyor. ABD’nin Enflasyon Azaltma Yasası çerçevesinde aldığı teşvik kararları Alman ekonomisini yaralıyor ve Almanya’nın aldığı teşvik kararları Almanya ile Fransa’nın arasını açıyor. Sözün özü, seçmene sunulmuş ilkelerden sapılmış, sapılırken başarılmak istenen hedefler (ulusal ekonominin canlanması, milli savunma kapasitesi inşası ve stratejik otonomi yanlısı Almanya-Fransa işbirliğini koruma) gerçekleşmemiş. Bu atmosferin, Querdenken , Reichbürger gibi sıradan Alman’ı ezen, onun varlığını gerçekleştirmesine imkan tanımayan güçler, mihraklar var diyen aşırı, komplo teorileri üzerinden popülerleşen akımlara cesaret verdiğini söylersek yanılmayız.

Mavi-kanlı darbe teşebbüssü ve alternatif jeopolitik okuma

71 yaşındaki 14. Henrik çevresine toplandığı dostlarıyla (Almanya özel kuvvetlerinden emekli askerler, bir tenor, bir gurme şef, bir eski AfD milletvekili vb) Alman başbakanı ve dışişleri bakanını yeryüzünden silmek ve Alman monarşisini Henrik’in geldiği kol üzerinden tekrar canlandırmak üzerine harekete geçmeyi amaçlıyorlarmış. 14. Henrik komşu ülke ve eyaletlerde aristokratların kapısını çalarak bu girişim için para toplamaya çalışmış, ayrıca büyük büyük büyükanne tarafından Romanof sülalesi ile bağlantılı oldukları için, Alman parlamentosunu ele geçirme planlarını Rusların destekleyeceğini ummuş, Lavrov ile görüşmeye uğraşmış filan. 14. Henrik’in tüm bu çabalarının altında kişisel bir huzursuzluk noktası olduğu anlaşılıyor zira 2019’da Zürich’te yaptığı konuşmanın başlığı “mavi-kanlılar nasıl hizmetkar oldu”. Sonuçta Avrupa’nın huzursuzları sadece DAEŞ’e katılmak için dünyaya dağılan ya da kendini uyuşturan fakir-fukara ve köksüzlerden ibaret değil, mavi kanlı aristokrasi de huzursuzluk içinde aileden kalan av köşkünü paramiliter grupların hizmetine verebiliyor, imparatorluğun restorasyonu hayalleri kurabiliyor. Mesele buraya kadar demokrasinin radikalleşmesi ve Avrupa’nın Avrupa’ya yabancılaşması olarak okunabilir. Durum, aşırı sağın terörize olması dolayısıyla Almanya’da 2017 ve 2019’da yaşananların devamı olarak da görünebilir. Ama 14. Henrik’in Reichbürger hareketine verdiği desteğin unutulmaması gerektiğini söyleyenler, hareketin sadece alternatif bir siyaset alanı vaat etmediğini (İmparatorluk Almanya’sına geri dönüş çünkü Federal Almanya yasal bir devlet değil) alternatif bir jeopolitik okuma vaat ettiğini söylüyorlar.

Reichbürger’e göre Federal Almanya meşru değil çünkü ABD tarafından kuruldu, ABD tarafından oluşturulan 1945 sonrası Avrupa düzeninin parçası. Yani Almanya hala işgal altında, Alman halkı yabancı bir devletin çıkarları doğrultusunda, bu işgali fark etmeden yaşıyor. Hareket, Almanya ve Avrupa’nın jeopolitik düzen içerinde sahip olduğu yerden memnun değil, ABD’ne ve Amerikan çıkarlarını önceleyen yaklaşımına yönelik Rusya’nın temel eleştirilerini paylaşıyor. 2021’de Kovid 19 tedbirlerine karşı düzenlenen kitlesel protestolarda fark edileceği üzere hareketin diğer komplocu yönelimlerle beraber gençlere ulaştığını ve destek zeminini oldukça geliştirmiş olduğunu söyleyebiliriz. Mesele, Almanya’da siyaset pragmatik ilkesizlik hattına sıkışmış ve Ruslar muhafazakâr jeopolitik söylemleriyle Avrupa-ABD arasını açmaya çalışırken AB bürokrasisinin güttüğü Avrupalılık fikrinin bu yeni meydan okumalara cevap verememesi.