SAVAŞTA 'GAZETECİ' OLMAK

Okan SARIKAYA 28 Şub 2022

Okan SARIKAYA
Tüm Yazıları
Şüphesiz tüm dünyada gündem Rusya'nın Ukrayna'ya son saldırısı sonrası, "Kan ve gözyaşı!"

"Bugün yaşananlar belki de Yugoslavya'nın parçalandığı savaştan bu yana Avrupa'da en karanlık günlerin başladığına işaret ediyor… Ukrayna’yı yakından takip eden çoğu uzman ve gazeteci, Rusya'nın operasyonunun Donbas'la sınırla kalacağını öngörüyordu…" 

Ukrayna'da Rus saldırısının başlamasından hemen sonra BBC'nin geçtiği haberin giriş cümleleri okuduğunuz… Tarih, 25 Şubat 2022.

Şu ifadelerse, Katar merkezli haber kanalı Al Jazeera'den:

"İşgal sürecinde ve sonrasında ABD-Avrupa merkezli Batı dünyasından Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlar dışında elle tutulur bir destek bulamayan Ukrayna, Rusya gibi askeri, ekonomik ve siyasi açıdan kendisinden tartışılamayacak derecede güçlü olan bir devletle baş başa kaldı. 

Ukrayna’nın doğusunda Rusya destekli gruplar ile hükümet güçleri arasında yaşanan çatışmalarda resmi rakamlara göre 217 Ukrayna askeri öldü, bin 282’si ise yaralandı. Ülkenin doğusundaki Donetsk ve Luhansk merkezli alanda iki yılı aşkın süredir devam eden savaşta sivillerin de dahil olduğu 10 bine yakın kişi hayatını kaybetti…"

Bu haberin tarihi ise, 27 Ocak 2017.

"Son yıllarda dünya gündeminin çok hızlı bir şekilde değişmesi, bazı bölgelerde devam eden ve milyonlarca kişiyi etkileyen çatışma ve savaşların gündemde yeterince yer bul(a)mamasına neden oldu."

Tıpkı, okunduğunda son birkaç günü özetler görünen, birkaç yıl öncesine ait Al Jazeera haberi gibi.

5 yıl arayla iki ayrı, aynı haber..

*** 

SADECE BİZDE OLUR

Şüphesiz tüm dünyada gündem Rusya'nın Ukrayna'ya son saldırısı sonrası, "Kan ve gözyaşı!"

Ekranlara kilitlenen milyonlar, belki de milyarlar, canlı yayınlarla sıcak çatışmaların ortasından gelişmeleri anı anına takip ediyor.

Türkiye’de de durum hemen hemen aynı.

Tek bir farkı saymazsak…

Her daim olduğu gibi, "sadece ülkemizde olur” dedirten cinsten bir tartışma, neredeyse savaş haberleriyle başa baş ilk sıralarda:

‘Habertürk TV'nin Ukrayna'da bulunan ismi Çetiner Çetin’in sözleri..’

Çetin’in, Ukraynalı kadınlara yönelik canlı yayında sarf ettiği "Kocalarını bırakıp kaçıyorlar" sözlerinden ötürü hedef alınmasını, medya kulislerinden ekranlara taşınan “aslında Ukrayna'da da değil" tartışması takip etti.

Sosyal medya kıvılcımıyla ateşlenen, kimi basın yayın organları tarafından aleve dönüştürülen bu suni tartışma kamuoyunu meşgul ederken, aynı ekranda, yine Çetiner Çetin’in söylediği -özellikle de biz gazeteciler açısından- çok daha vahim sayılabilecek sözler atlandı ya da görmezden gelindi.

İşgalin birinci günü sabahın ilk ışıklarında, sınır bölgesinden canlı yayında sahadaki atmosferi aktaran Çetin, ülkeyi terk etmeye çalışan çocuklu Ukraynalı bir kadına yardım teklif ediyordu:

"Biz sizi ‘basın kartı desteğiyle’ çıkaralım, yardımcı olalım. Biz Türk medyası olarak hiçbir annenin üzülmesini istemeyiz. Bakın eğer sıkıntınız olursa ben size yardımcı olayım, ‘bizim basın kartımızla’ sizi hemen çıkaralım buradan."

“Biz Türk medyası olarak.. Basın kartımızla”

Son derece “insan” bu yaklaşım ve de sözleri duyduğumda iç sesimle, “Eyvah, yine mi?” demekten kendimi alamadım.

***

"CEPHEDE BİR SIRP VURDUM"

Birebir aynı olmasa da mesleki açıdan çok farklı sayılmayacak bir olayı, dolayısıyla da duyguyu, 16 Şubat 1993 günü okuduğum Türkiye Gazetesinin manşetini ilk gördüğümde yaşamıştım.

Gazete o gün, "Cephede bir Sırp vurdum" manşetiyle çıkmıştı.

Sözlerin sahibi, "Bosna'da çatışma bölgesine girebilen tek Türk gazeteci" diye nitelenen Yusuf Sancak'tan başkası değildi.

Haberin spotunda ise, "Cephe Komutanı Zülfikar'ın müsaade ettiği tek atışı yapmak için dürbünle Sırp mevzilerini yarım saat gözledim. Sonra atışı yaptım, bir Sırp yuvarlandı." sözleri yer alıyordu.

Sırplar, bu haberden sonra Türk gazetecilerinin kendileri için askeri hedef olduğunu duyurdular.

Gözaltılar peşi sıra geldi.

Bir ya da iki ay sonra, Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaptığım Panorama Dergisinin muhabiri bir kadın gazeteci arkadaşımız, onlarca gazeteciyle birlikte bu göz altılardan nasibini aldı. Kurtarabilmek için nasıl çaba sarf ettiğimiz gün gibi aklımda. Dışişlerinin ve günün hükümet mensuplarının da..

***

‘ÖNCE GAZETECİ’ OLMAK

Mesleklerin ne yapıp ne yapamayacakları kendi tanımları içinde vardır.

Önce insan olsak da gazetecilik; profesyonellik, soğuk kanlılık ve denge gerektiren bir meslektir. Savaşın haberde aktarılamayan bazı yanları, yaşanmışlıklar gazetecide kalmalıdır.

Mesleki bir hatırlatmayla noktalayalım:

Bundan 168 yıl önce, bugün savaşın yaşandığı Ukrayna’da cereyan eden Kırım Savaşı, savaş (zamanı) gazeteciliğinin ilk uygulamasının da başladığı yerdir.

William Howard Russell, The Times muhabiri olarak 1854 yılından başlamak üzere yirmi iki ay boyunca Kırım Savaşı’nı okuyuculara aktarmıştır.

Yirminci yüzyıldaki dünya savaşlarını izleyen Ernest Hemingway, İspanyol İç Savaşı’ndan İkinci Dünya Savaşı’na kadar birçok savaşı görüntüleyen Robert Capa ya da yirminci yüzyılın sonunda savaş alanının kitlelere canlı iletilmesinde çığır açan Peter Arnett..

Ya da genç bir subayken, 1895 yılında The Daily Graphic gazetesi için Kübalı gerillalara karşı İspanyol muharebelerini izlemekle görevlendirilen Winston Churchill gibi.

Tabii ki insanız..

 

Ama önce “gazeteci” olduğumuzu unutamayız.

Unutmamalıyız..

“Hikaye anlatmak, en güçlü, en etkili mesaj iletme biçimidir” der mesleki büyüklerimiz..

Ve “Savaş alanları çok çarpıcı barış hikayelerinin de yaratıldığı alanlardır..”

Yeter ki bir anlatan çıksın!