GAZZE'DEN UKRAYNA'YA STRATEJİK YALPALANMALAR: BİDEN YÖNETİMİ NE İSTİYOR?

Prof. Dr. Vişne KORKMAZ
Tüm Yazıları
Ortadoğu Gazze meselesi üzerinde dönmeye devam ediyor, bizim gündem önceliklerimizi de bu belirliyor.

Nihayet geçtiğimiz hafta, Rafah’ta Netanyahu’nun bile “trajik hata” olarak tanımladığı yerinden edilmiş sivillerin kaldığı kamplar hem de Uluslararası Adalet Divanı’nın Rafah operasyonunu durdurma kararı vermesinden hemen sonra İsrail tarafından bombalamasını müteakip Biden yönetimi “yeter yeter demektir” anlamına gelen bir konuşma ile üç aşamalı bir ateşkes önerisinde bulundu. Şu ana kadar kulisler bu öneriyi ve ABD’nin tutumunu ciddiye almakta zorlandıklarını gösteren sinyaller veriyorlar. Çünkü geçtiğimiz haftalarda benzer Amerikan yalpalamaları konusunda söylediğimiz şeyi, bu son açıklamalar için de söylememiz gerekiyor. ABD Yönetimi, İsrail’e patronun kim olduğunu gösterdiği bir Regan anında değil.

Biden’ın ateşkes önerisi

Bunu temel nedenlerinden biri Ortadoğu’daki dengeler ve ABD’nin bu dengelere nasıl müdahil olması gerektiği konusunda kararı verememiş olması. Ayrıca İsrail’in yenildiğinin görünür hale gelmesini de arzu etmiyor zira bu ABD’nin Ortadoğu’da müttefikleri adına ve müttefiklerinin dahil olduğu güvenlik eksenleri kurarken nasıl başarısız olduğunu, bütün bölge dinamiklerini nasıl yanlış anladığını gözler önüne serecek. Bu iki neden İsrail’in arkasından tamamen çekilmesine engel oluyor ama olası tırmanmanın sonuçlarını da bizzat üstlenmek istemediğinden, ya da sonuçları kontrol edebileceğine güvenmediğinden İsrail’in elini İran karşısında serbest de bırakmıyor. Bu nedenle İsrail adına bazı tırmandırma seçeneklerinin önü kapalı, Gazze-Batı Şeria eksenine sıkışmış, defalarca belirttiğimiz gibi kaybedilmiş bir savaştan medet bekliyor.

Bu arada İsrail’in sadece Rafah dahil Gazze’deki uygulamaları değil Batı Şeria’daki uygulamaları da uluslararası normlar ve yasal sistem açısından çok sorunlu, tepki toplamaya devam ediyor. Bu resim karşısında Biden yönetimi seçimlere 5-6 aylık bir zamanın kaldığı ABD’de Uluslararası Adalet Divanı ile kavga etmenin çok iyi bir tercih olmadığını da düşünüyor. Al Jazeera’nın aktardığı bir son ankete göre Biden Yönetimine Amerikalı Arapların desteği %20’nin altına düşmüş durumda. ABD’de Trump’ın aleyhine verilen hükmün seçimleri nasıl etkileyeceği tam bilinmezken, Demokrat Parti için bu rakamlar ve konunun Demokrat Parti’yi bölüyor olması büyük bir maliyet. Tüm bunların sonucunda, yani gerçek bir stratejik karardan ziyade istenmeyenlerle çevrili olmanın vermiş olduğu sıkıntı ile Biden, İsrail politikasında yalpalama olarak görülecek bir eylemde bulunuyor, içerisinde verilen mesajın tam tersi izlere de sahip karmaşık bir söylemin içerisine atlıyor. Biden, ateşkes önerisinde bulunurken İsrail’e ve Hamas’a bu öneriyi kabul etmelerinin iyi olacağını söyledi. İlginçtir, önerinin özü daha önce İsrail-Hamas ateşkesi müzakere masasında olan önerilerden farklı değil.

Bu açıdan daha önce Hamas’ın kabul etmiş olduğu öneriden de farklı değil. Özellikle önerinin 6 haftayı kapsaması planlanan ilk kısmı ateşkes ve İsrail’in Gazze’den çekilmesini öngörüyor ki bu noktada Hamas’ın şu ana kadar öne sürdüğü kırmızı çizgilerden biri kısmen karşılanıyor. Dolayısıyla Biden Yönetiminin eğer ciddi ise Mısır ve Katar’a Hamas’a baskı yapmak konusunda uyarmanın ötesine geçmesi ve İsrail’i ikna etmesi gerekiyor. İşte bu noktada yukarıda saydığımız nedenlerle ABD Yönetimi yalpalamaya devam ediyor. İsrail’e “Hamas’ın artık 7 Ekim saldırısı gibi bir saldırı yapabilecek gücünün kalmadığını” söylüyor. İsrail açısından bu zarar görmüş caydırıcılığının tedavisi değil, zaten bir aktör için caydırıcılık hasar aldığında zararı kontrol etmenin çok kolay bir yöntemi yok. İsrail için baştan itibaren bu geçerliydi. Ancak İsrail caydırıcılığının gördüğü zararı aslında böyle bir zarar ortaya hiç çıkmamış gibi davranmak için (hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde ve ABD’nin de desteğini alarak) Gazze ve Filistinlileri cezalandırmak üzerine bir strateji benimsedi. İsrail’in Filistin politikası her zaman orantısız güç kullanımına, cezalandırmaya filan dayanmıştır ama bu sefer açıkça savaş suçu işlemekle suçlanacak kadar ileri giden bir cezalandırma eylemi ve niyeti söz konusuydu. Buna rağmen İsrail direnişi kırabilmiş değil.

İsrail’in Cenin’de, Batı Şeria’da, Refah ve Gazze’nin dışında yaptıkları da direnişi daha artıracak. Üstelik İsrail’in direnişle baş edemediğinin herkes tarafından görüldüğü bir noktada Biden’ın Hamas konusunda söyledikleri İsrail’in zaferiyle ilgili hayaller kuranlar için bir şey ifade etmiyor. Dahası, ABD, Hamas’ın ikna edilmesi gerektiğini söylerken İsrail’in muhatabı olarak Hamas’ın “İsrail’i vurmanın ötesinde bir güce sahip olduğunu da kabul etmiş oluyor”. Kısaca dün Olmert’in söylediğini bugün Biden söylemiş gibi oldu; İsrail kaybettiği bir savaşı veriyor. İlginç olan, ABD’nin bunu söylemiş gibi olması zira bugüne kadar İsrail’in Gazze ve direnişe karşı mücadelesinin arkasındaki itici güçlerden biri ABD idi.

Ve bu noktaya gelinecekse, bu kadar insan ölmeden, İsrail için de yara üzerine yara açılmadan bu noktaya gelinebilirdi. Bu arada eğer ciddi ise Netanyahu’nun zafer iddiasını gömmeye hazırlanan ABD, Netanyahu’yu, UCM’nin yakalama emri çıkarttığı birini Kongre’ye konuşmaya davet ediyor. Netanyahu’nun Kabinesinde daha aşırıcılık oynayanlara karşı bu fırsatı değerlendirip, İsrail müesses nizamına mesaj vermesi bekleniliyor. Yalpalamalardan yalpalama beğenin. Bu tabloya baktığımızda ABD’nin aslında iyi düşünülmüş bir strateji ile hareket etmekten uzak olduğunu, istenmeyen maliyetlerden hem iç hem dış politikada kaçınmak için rasyonel ve rasyonel olmayan pek çok kararı art ardına verdiğini görüyoruz.

Ukrayna savaşında ABD silahları ile ilgili karar

Benzer bir eğilim Ukrayna savaş sahnesine de hâkim. Biden Yönetimi uzun süredir direndiği bir kararı geçtiğimiz günlerde verdi ve ABD menşeili silahların Harkov’un savunması için Rus topraklarına yönelik Ukrayna’nın yapacağı saldırılarda kullanılabileceğini, buna ABD’nin mevcut yönetiminin onay verdiğini açıkladı. ABD’nin bahsettiği kullanım, güya, sınırlı bir kullanım. Avrupalılar ve ABD, Ukrayna direnişinin Harkov konusunda yeterli kalamayacağını hesaplıyorlar ve caydırıcılığı el yükseltme- hem de aktif bir savaş içerisinde el yükseltme- üzerinden sağlamaya çalışıyorlar. Son derece riskli bir strateji. Bu strateji, Stoltenberg NATO Dış İşleri Bakanlarının geçtiğimiz hafta Prag’da gerçekleştirdiği gayri resmi zirve sonrasında aksini söylese de, dolaylı yollarla da olsa, sınırlı olacağı düşünülse de NATO’nun Ukrayna savaşına dahlini bir adım öteye götürüyor. Bu el yükseltme kararında ABD tek başına değil, hatta ABD yönetimi biraz da sağdan soldan gelen, Kongre’ye ulaşan baskılara cevaz vermek zorunda kaldı (Zelensky daha düne kadar Biden Yönetimini yeterince kararlı olmamakla suçluyordu. Hatta bugün de suçlamalar, yönetimin ABD silahları ile ilgili kararlarına rağmen devam ediyor. Shangri La Diyaloğu toplantısına katılmak için Asya’ya giden Zelensky, Biden’ı Paris Ukrayna Savaş Konferansını canı gönülden desteklememekle eleştirdi). Sözün özü, bu önemli kararı ABD, stratejik bir adım olarak atmaktan çok konjonktürün getirdikleri içinde istenmeyen sonuçlarla karşılaşmanın memnuniyetsizliği ile almış görünüyor. Konjonktürün etkisi ile bu el yükseltme hamlesi, güçlü bir el yükseltme taktiğine dönüşmüş durumda. Almanya, Hollanda, Finlandiya ve Polonya ABD’nin kararını desteklediklerini açıkladılar. Zelensky, Asya yolculuğu öncesinde İsveç’e ziyarette bulundu ve Ukrayna, İsveç, Norveç ve İzlanda ile savunma anlaşmaları imzaladı. Geçtiğimiz Şubat ve Nisan ayında Danimarka ve Finlandiya ile de benzer anlaşmalar imzalanmıştı. Fransa’nın Avrupa askerlerini Ukrayna’ya gönderme fikri, Avrupa’da kollektif nükleer caydırıcılık ile ilgili başlayan yoğun tartışmalar Ukrayna savaşı ile doğrudan ilgili. Sözün özü, Avrupa’da birileri Rusya’nın kaybetmeme ihtimalini son derece ciddiye alıyor ve ABD’nin başlattığı işi, Batı’nın zaferi gibi görünecek bir biçimde bitirmesini istiyor. Biden da Trump olmadığından, “kesin sesinizi” ya da “sizi Rusya’ya yem yapmak lazım” gibi yaratıcı (!) fikirlerle ortaya çıkamıyor.

Avrupalıların tedirginliği ve fikir birliği olmadan alınan risk

Ukrayna Savaşı dahilinde Rusya bir süredir özellikle Harkov’a yönelik saldırılarını artırmıştı. Çin’de geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen Putin-Şi görüşmesinde Şi’nin barış konferansı fikrinden tekrar bahsetmesi, Putin’in çatışmaları dondurmaya hazır olduğunu ima etmesi Batı’da şöyle bir izlenim uyandırıyor. Rusya, Ukrayna’nın alt yapısına ve Harkov gibi değerli noktalara saldırılarını artıracak ve eğer anlaşmalı veya anlaşmasız bir donma hali vuku bulursa saha ve masada avantajlı bir konumda olacak. Elbette ki bu durum Ukrayna için iyi bir haber değil ama sonuçta büyük bir güce karşı direnme/yıpratma savaşı veren taraf olarak işlerin yolunda gitmemesi ihtimaline de stratejik olarak hazırlıklıdır diye düşünüyoruz. Bu noktaya gelinecek ise neden konu Batı için bir ölüm-kalım meselesi olsun. Bu soru ABD’den çok Avrupa’da çok ciddi bir şekilde tartışılıyor. Rusya’nın Ukrayna’da kaybetmeme ihtimali ortaya çıktığı andan itibaren sanki bir grup Avrupalı devletin başından aşağı kızgın yağ dökülmüş durumda. Bu kızgın yağla yanmış olma hali Avrupa Seçimleri arifesinde kampanyalara yansıyor. Avrupalılar, savaşın kimsenin kaybetmediği bir gelecekte uzayabileceği ihtimalinden çok çekiniyorlar zira anlamlı mı anlamsız mı bilemeyeceğimiz Rus korkusunun ötesinde Avrupalıların stratejik yetersizlikleri ve kayıpları Ukrayna savaşı ile birlikte görünürlük kazandı. Bilindiği üzere ABD ve Rusya Ukrayna üzerinden itiş kakışa geçtiklerinde belirli kazançlar sağlayacaklarına inanmışlardı. Süreç içerinde gerçekten de hem Moskova hem de Washington’un belirli kazançları oldu. Karşılıklı sınırlılıkları da ortaya döküldü. Ancak iki büyük güç, bana sorarsanız, bu kazançlar ve sınırlılıklarla yaşayabilirler. Ukrayna savaşı da belli bir süre böyle donmakla-uzamak arasında bir yerde asılı kalabilir. Avrupalıların bir kısmı bunun katlanılmaz olacağını düşünüyor ve el yükseltme için Avrupa’da ve NATO’da bir oydaşma yakalamaya çalışıyorlar. ABD’yi kimi zaman yanlarına da çekebiliyor, kimi zaman da ABD çağrısına koşarak yanıt veriyorlar. Ama hikâye burada bitmiyor çünkü Avrupa içerisinde oydaşma yok (Avrupa seçim sonuçlarında bunu daha net göreceğiz), NATO içerisinde oydaşma yok (örneğin Türkiye açıkça NATO’nun Ukrayna Savaşında taraf olmasına karşı, Fidan’ın Prag açıklamalarında gördük) ve bu strateji çok çok riskli bir strateji. Eğer Rusya’nın bu riskli strateji karşısında risk almayacağı hesaplanıyorsa bu hatalı bir hesap gibi görünüyor.