Vakıf Katılım web
Röportaj 29.05.2022 07:00

Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut: Yerelden ulusala ve ulusaldan evrensele 

Rektör Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, "Malatya Turgut Özal Üniversitesi, kurulduğu ilk günden itibaren Türkiye'nin gelecek vizyonunu içtenlikle benimseyen bir kurum oldu ve kendisini her zaman bu coğrafyanın geleceğini inşa edecek öznelerden biri olarak kavradı. Bu bakımdan ülkemizin gelişimi için olmazsa olmaz olan yerli ve millî üretim anlayışını adeta bir misyon olarak görüyoruz, hedeflerimizi bu misyon doğrultusunda belirlemeyi millî bir vazife addediyoruz. Bizim için bu noktada yerelden ulusala ve ulusaldan evrensele ulaşma gayreti önemli. Nitekim bütün birimlerimizde yerli ve millî nitelikli üretim ortaya koyabilmeyi önceliyoruz." dedi.
Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut: Yerelden ulusala ve ulusaldan evrensele 

Malatya Turgut Özal Üniversitesi geçtiğimiz günlerce dördüncü kuruluş yıldönümünü kutladı. 2018 yılında kurulan üniversite 6 fakülte, 9 meslek yüksekokulu, 2 yüksekokul, 1 lisansüstü eğitim enstitüsü ile 11 araştırma ve uygulama merkezinden oluşuyor.  Malatya Turgut Özal Üniversitesi Malatya’nın ve ülkemizin önemli bir ürünü olan kayısıdan birçok bilimsel çalışma yaptığı ve hem kayısı yetiştiricilerini bilinçlendirme hem de kayısı temelli ürünler yetiştirmede öncü adımlar atmış.  Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut üniversitenin aynı zamanda ‘Rektör annesi’ öğrenciler tarafından bu isimle anılıyor. Rektör Prof. Dr. Aysun Karabulut ile üniversitede hangi çalışmalar yapılıyor hepsini konuştuk. 

Rektör Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut’u biraz tanıyalım?

1975 yılında Malatya’nın Pütürge ilçesinde dünyaya geldim. Rektörlüğünü yürüttüğüm üniversiteye ismini veren merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın bütün Türkiye ile birlikte Malatya’yı da bambaşka bir gelişim seviyesine taşıdığı yıllarda mutlu bir çocukluk yaşadım. Doğduğum bu güzel şehrin kayısı üretimi ile ülkemizin önemli şehirlerinden biri haline gelişine yerinde ve bu talihli sürecin bir parçası olarak tanıklık ettim. Lisans ve yüksek lisans eğitimimi Ankara’da tamamladıktan sonra memleketime döndüm ve doktoramı İnönü Üniversitesi’nde verdim. 2001 yılında Dr., 2006’da Doç. Dr. ve 2011’de de Prof. Dr. unvanlarını aldım. Doçentliğim klinik biyokimya, profesörlüğüm ise tıbbî biyokimya alanındadır. İnönü ve Yıldırım Beyazıt üniversitelerinde söz konusu alanlarda öğretim üyesi olarak görev yaptım ve binlerce öğrencinin yetiştirilmesine katkı sundum. Evde hasta bakımı ile ilgili çalışmalar yürüttüm ki bu alanda Türkiye’de daha önce hemen hemen hiçbir şey ortaya konulmuş değildi. 200’ün üzerinde bilimsel çalışmanın üretiminde yer aldım. Doğal ve sağlıklı yaşama kültürünün ülkemizde yaygınlaştırılmasını önemsiyorum ve bu konuda çeşitli mecralarda onlarca yazı ve üç kitap yazdım. İnönü ve Yıldırım Beyazıt üniversitelerinde birçok akademik ve idarî görevlerde bulunduktan sonra 2018 yılında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından Malatya Turgut Özal Üniversitesi’nin rektörlüğüne atandım. Üç kızım ve kendilerine annelik yapmaktan büyük keyif aldığım binlerce öğrencim var. Bana “Rektör Anne” diye hitap ediyorlar, o kadar hoşuma gidiyor ki!

Malatya Turgut Özal Üniversitesi hakkında bilgi verir misiniz?

Malatya Turgut Özal Üniversitesi geçtiğimiz günlerce dördüncü kuruluş yıldönümünü kutladı. Dolayısıyla artık biz kurumumuzu yeni bir üniversite olarak görmenin ötesine geçtik. Öncelikle bunu söylemek isterim. Bir başka ifadeyle, biz artık kuruluş sürecini tamamlayarak kurumsallaşma yolunda önemli adımlar atan bir üniversiteyiz. Öte yandan kısaca kurumsal gelişim tarihimize bakacak olursak; kuruluşu 2018 yılında gerçekleşen üniversitemiz ilk aşamada İnönü Üniversitesi’nden ayrılmış ve 1 fakülte ile 8 meslek yüksekokuluna ilave olarak 1 enstitü ile faaliyetlerine başlamıştı. Bugün geldiğimiz noktada ise 6 fakülte, 9 meslek yüksekokulu, 2 yüksekokul, 1 lisansüstü eğitim enstitüsü ile 11 araştırma ve uygulama merkezimiz var. Akademik personel sayımız 400’e yaklaştı ve üniversitemiz bünyesinde 330’un üzerinde idari personelimiz görev yapıyor. Öğrenci sayımız ise 5000’e yaklaştı ve hızla da artıyor. Ayrıca harika yerleşkelerimiz var. Kurulduğumuz dönemde ilçelerdeki meslek yüksekokul binaları ile merkezdeki Battalgazi yerleşkemizde faaliyet gösteriyorduk. Dördüncü kuruluş yılımızı kutladığımız bu günlerde ise Battalgazi’ye ilave olarak Yeşilyurt’ta da bir yerleşkemiz var ve buradaki yeni fakülte binalarımızın inşası için çalışmalarımızı aralıksız olarak sürdürüyoruz. Kısa sürede hem üniversitemizin fiziksel koşullarını ileri bir seviyeye taşıdık, hem de Malatya’nın çehresini değiştirdik. Bunu söylemekten çok keyif alıyorum. Fakat tabi ki henüz “tamamdır” diyebileceğimiz bir noktaya ulaşabilmiş durumda değiliz. O noktaya ulaşabilmek için yoğun bir şekilde çalışmaya devam ediyoruz.

Yerli ve millî ürün geliştirme düşüncesini çok önemsediğinizi biliyoruz. Neler yapıyorsunuz?

Malatya Turgut Özal Üniversitesi, kurulduğu ilk günden itibaren Türkiye’nin gelecek vizyonunu içtenlikle benimseyen bir kurum oldu ve kendisini her zaman bu coğrafyanın geleceğini inşa edecek öznelerden biri olarak kavradı. Bu bakımdan ülkemizin gelişimi için olmazsa olmaz olan yerli ve millî üretim anlayışını adeta bir misyon olarak görüyor, hedeflerimizi bu misyon doğrultusunda belirlemeyi millî bir vazife addediyoruz. Bizim için bu noktada yerelden ulusala ve ulusaldan evrensele ulaşma gayreti önemli. Nitekim bütün birimlerimizde yerli ve millî nitelikli üretim ortaya koyabilmeyi önceliyoruz. 

Malatya’mızın ve ülkemizin küresel ölçekte etki ortaya koyabildiği bir ürün olan kayısı konusunda birçok bilimsel çalışma yaptığımızı ve hem kayısı yetiştiricilerimizi bilinçlendirme hem de kayısı temelli ürünler geliştirme bağlamında ses getiren faaliyetler yürüttüğümüzü ve yürütmeye de devam ettiğimizi öncelikle belirteyim.

 Bununla birlikte, şunun altını çizmeyi de özellikle önemsiyorum: kuşkusuz tarımsal ürün geliştirme faaliyetlerimiz yalnızca kayısı ile sınırlı değil. Örneğin Ziraat Fakültemizin iştirakçileri arasında yer aldığı “Kalede Çilek Kadınlar Elinde Yetişecek” isimli proje çerçevesinde Fırat Kalkınma Ajansı, Kale Belediyesi, 4K Kale Kadın Kooperatifi ve Kale Kaymakamlığı gibi paydaşlarımızla birlikte tarımsal anlamda yerli ve millî ürün geliştirme çabalarımızı kesintisiz bir şekilde sürdürüyoruz. Kale ilçemizdeki çilek yetiştiriciliği geleneğini başta kadınlarımız olmak üzere daha dazla kişinin istihdam edilerek ekonomik kazanç elde edebildiği, yöre ekonomisinin, insan kaynakları çeşitliliğinin ve bitkisel üretim çeşitliliğinin arttırılmasına imkân sağlayacak bir pratiğe dönüştürmeyi hedefliyoruz.

"SAĞLIK ALANINDA ÇALIŞMALAR YAPIYORUZ"

Öte yandan yerli ve millî üretim anlayışımız yalnızca tarımsal ürün geliştirme noktasında olan bir anlayış değil. Özellikle sağlık alanında da çalışmalarımızı yürütüyoruz. Mesela pandemi sürecinde ilgili birimlerimiz yoğun bir biçimde maske ve dezenfektan madde üretimi gerçekleştirmiş, bu ürünler yalnızca Malatya’da dağıtılmamış, aynı zamanda Türkiye’nin birçok bölgesine de gönderilmişti. Mühendislik ve Doğa Bilimleri ile Sağlık Bilimleri Fakültelerimizde görev yapan öğretim üyelerimiz yapay zekâ ile hastalık teşhisinin gerçekleştirildiği çok önemli bir girişimi neticelendirdiler. Henüz 2020 yılında kurulmuş olan Tıp Fakültemizde geçtiğimiz günlerde “Tam Endoskopik Spinal Cerrahî Ameliyatı” gerçekleştirildi ve bu ameliyat kamu hastanelerinde yapılan bu türden ilk ameliyat olarak tarihe geçti. Ayrıca Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp alanında da çalışmalarımız var. Bu anlamda bir araştırma ve uygulama merkezi kurduk ve önümüzdeki dönemlerde bu merkezi daha güçlü bir birim haline getirmeyi, üniversitemizi GETAT konusunda ülkemizin lokomotif kurumlarından biri haline getirmeyi de planlıyoruz. Bütün bu faaliyetlerimiz yerli ve millî üretim konusundaki hassasiyetimizi yansıttığı kadar bu anlamda ortaya koyduğumuz işleri ve gelecekte çok daha fazlasını gerçekleştireceğimizi de açıkça gösteriyor.

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

 Son yıllarda giderek daha yaygın biçimde kullanılan bir kavram haline geldi. Söz konusu kavramla, uzun süre boyunca kuşkusuz hatalı bir biçimde “alternatif tıp” şeklinde nitelendirilen köklü tedavi geleneklerinin bilimsel metodolojiler aracılığıyla ele alınarak modern bilimsel tıbbın çerçevesi içerisine dâhil edilmeye çalışılması kastediliyor. Bu son derece önemli bir çalışma alanı. Çünkü insanlık tarihi gerçekten de tıbbın tarihine koşut bir tarih ve binlerce yıl boyunca insanlık sürekli olarak çeşitli teşhis ve tedavi yöntemleri geliştirmiş. Şimdi bütün bunları bir çırpıda bilim dışı ilan ederek gözardı etmek doğru olmadığı gibi, şifalı olduğu kanıtlanmış birçok tedavi yönteminin hiç de makul olmayan bir biçimde reddedilmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla GETAT’ın aynı zamanda “geleneksel tıp” alanında doğru ile yanlışı birbirinden ayıran bir ölçüye tekabül ettiğini de söyleyebiliriz. Bu anlamda GETAT’ın da bir bilimsel metodoloji olduğu belirtilebilir. 

"GETAT’I ÇOK ÖNEMSİYORUZ"

Biz Malatya Turgut Özal Üniversitesi olarak bütün geleneksel değerler gibi GETAT’ı da çok önemsiyoruz ve bu konuda daha fazla çalışmaya ve üretmeye kararlıyız. Nitekim ben de dâhil olmak üzere kurumumuzda görev yapan birçok bilim insanı bu alanda çalışmaya devam ediyor ve bilimsel birikimlerini bu alanın gelişimine katkı sağlamak için kullanıyor. Örneğin biyokimya ile ilgili bilimsel birikimimi yansıtma arzusunda olduğum ilk iki kitabım GETAT’a karşılık gelen sağlık ve doğa anlayışları ile ilgiliydi. Şimdi bir üçüncüsü de inşallah yakında raflarda yerini alacak. Yazımı tamamlandı.

"YAŞAMDAN SAĞLIK İKSİRLERİ

DOĞADA HAYAT VAR

VE ÜÇÜNCÜ KİTABIMDA YOLDA"

Akademik kariyerim boyunca ürettiğim ve üretimlerine katkı sağladığım onlarca bilimsel makale ve projenin yanı sıra, kuşkusuz bilimsel alanda ortaya koyduğum bilgileri daha geniş kitlelere ulaştırabilmek adına iki de kitap yayınladım. Bunlar sırasıyla “Yaşamdan Sağlık İksirleri” ve “Doğada Hayat Var” isimlerini taşıyorlar. Doğrusu her iki metin de geleneksel ve tamamlayıcı tıp anlayışları ile modern bilimsel tıp anlayışı arasında bir köprü kurabilme çabasının bir ürünü. Sağlık bilgisinin daha geniş alanlara yayılan ulaşılabilir bir bilgi olabilmesi yönündeki bir çabadır da aynı zamanda bu çalışmalar. Sağlık bilgisinin demokratikleştirilmesi gerektiği düşüncesindeyim ve bunu erişilebilir kılmak için gerekli çabayı göstermeyi görev addediyorum. Nitekim şimdilerde yazımını tamamladığım üçüncü kitabımda da aynı bakış açısını devam ettirdim. İsmi şimdilik sürpriz olsun, yayınlandığı zaman görürsünüz, fakat bu sefer meseleyi biraz daha derinlikli bir biçimde ele almaya çalışarak geleneksel tababet anlayışları ile modern tıp anlayışı arasındaki fay hatlarında biraz gezindim. Doğru olan ile yanlış olan, gerçek tababet ile tıbbî şarlatanlık arasındaki çizgiyi yapabildiğim ölçüde belirginleştirmeye teşebbüs ettim. Ne kadar başarılı olduğumu hep birlikte göreceğiz, fakat en nihayetinde GETAT’ın daha fazla çalışılması noktasındaki gerekliliğe işaret etmek açısından önemli bir girişim ortaya koyduğumu düşünüyorum. Umarım muhatabını bulur.